Avrupa'nın ‘köklere dönme' açmazı

Prof. Dr. Celalettin Yanık/ Bursa Uludağ Üniversitesi
5.10.2024

Avrupa'da, mevcut sorunların üstesinden gelebilmek adına “köklere dönme” düşüncesini yaygın hale getirme anlayışı, bir çözüm önerisi olarak popülerize ve vülgarize edilmektedir. Yoğunluklu olarak sosyal medya kanalları aracılığıyla yayılan aşırı sağ düşünceler sosyal alanda gerilim hatlarını derinleştirmektedir.


Avrupa'nın ‘köklere dönme' açmazı

Prof. Dr. Celalettin Yanık/ Bursa Uludağ Üniversitesi

Son yıllarda Avrupa'daki bazı ülkelerde aşırı sağ partilerin seçimler sonucunda elde ettikleri başarılar dikkat çekiyor. Bu durum, akıllara politik arenada köklü değişimlerin yaşanabileceği düşüncesini getiriyor. Peki, Avrupa'nın önemli ülkelerinde aşırı sağ partilerin elde ettikleri oy oranları gerçekten de politik bir deprem mi yaratacak? Avusturya'da Özgürlük Partisi, İtalya'da aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi'nin oy oranları ve Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi'nin eylül ayında yapılan yerel seçimlerde ilk kez eyalet seviyesinde seçim kazanması, bu durumun önemini somut olarak gözler önüne sermektedir. Göçmen karşıtı politikaları ve milliyetçi söylemleri ile öne çıkan bu partiler, toplumun birçok kesiminden destek alarak önemli bir oy oranına ulaştı. Mevcut tablo Avrupa genelinde de eğilimin bu yönde olduğunu göstermektedir.

Ekonomik eşitsizlikler

Genel anlamda Avrupa'da aşırı sağ partilerin oy oranlarının artışının arka planında bir takım hususlar dikkat çekmektedir. Bunlardan en önemlisi, Avrupa'daki son dönemlerde yaşanan ekonomik eşitsizliklerdir. Artan ekonomik eşitsizliklerin, işsizlik ve güvencesizlik gibi birtakım olumsuzlukların yaşanmasına, dolayısıyla bazı kesimlerde hoşnutsuzluğa ve aşırı sağ söylemlere yatkınlığa neden olduğu ifade edilmektedir. Bir diğer husus ise kültürel değişim ile bağlantılı bir süreci nitelemektedir. Aslında bu durum küreselleşmenin artan ekonomik olumsuzluklarının bir türevi olarak da değerlendirilebilir. Çünkü dünyanın sözde iktisadi anlamdaki "geri kalmış" bölgelerinden "ileri" bölgelerine doğru yaşanan göç dalgaları, neticede yaşanan hızlı kültürel değişimlere, kimlik kaygılarına neden olmakta ve böylelikle bazı kesimlerde "köklerine dönme" arzusu gibi duygusal reflekslerin oluşumuna katkı sunmaktadır. Bu köklere dönme kültürel söylemi, bir noktada aşırı sağ partiler için önemli bir araç haline gelmektedir. Çünkü Avrupa'ya doğru yaşanan her bir göç dalgası, yerleşiklerin güvenlik endişelerini devamlı surette ayakta tutmaya kaynaklık etmektedir. İşte tam da bu noktada aşırı sağ için mistifiye edilebilecek ve politik alanda sözde dönüştürücü ilkeleri işlevsel hale getirebilecek uygun ve akıllı aygıtlar türetilebilecektir. Ekonomik sorunların kaynağı olarak mistifiye edilen bu uygun araç, sözde geleneksel partilerin ve bu parti liderlerinin ekonomik, sosyal ve politik sorunları gidermede başarısız olduğu genel algısını yaygınlaştırarak bireyleri radikal söylemlere yöneltebilmektedir. Dolayısıyla, mevcut sorunların üstesinden gelebilmek adına "köklere dönme" düşüncesini yaygın hale getirme anlayışı, bir çözüm önerisi olarak popülerize ve vülgarize edilmektedir. Popülerize etmenin en yaygın yöntemlerinden biri sosyal medyanın kullanımıdır. Sosyal medya kanalları aracılığıyla yayılan aşırı sağ düşünceler sosyal alanda gerilim hatları oluşturmaktadır.

Politik arenadaki etki gücü

İşte tam da bu noktada aşırı sağın politik arenadaki etkileri yavaş yavaş şekillenmeye başlamaktadır. Bu politik arenadaki etkilerin kökenlendiği kaynaklar arasında göç, güvenlik ve kimlik gibi konular yer almaktadır. Bu konular, nihai durumda, politik gündemin merkezine taşınmaktadır. Politik tartışmalar kendi lehlerine şekillendirilmekte ve buradan da sözde politik çözümler üretildiği algısı yaratılmaktadır. Ancak çözüm üretme potansiyellerinin farkında olan birçok aşırı sağ parti, Avrupa'da seçim sonrasında koalisyonlarla baş başa kalacaklarının farkında olduklarından farklı siyasal partilerle işbirlikleri kurarak hükümetlerde söz sahibi olma ve buradan da birtakım politikaları etkileme güçlerini arttırma yöntemini kullanmaktadırlar. Hükümetlerde söz sahibi olma ve politikaları etkileme gücü, siyasal hayatta farklı bir dilin yaratılması için önemlidir. Zira aşırı sağ partilerin kullandıkları kutuplaştırıcı söylemler, Avrupa'daki liberal değerlerin ve söylemlerin sorgulanmasına kadar uzanmaktadır. Aşırı sağ partilerin politik arenadaki önemli etkisi aslında budur. Çünkü mevcut politik değerler anlayışı açısından bakıldığında demokratik kurumların ve uygulamaların özü anlamında değerlendirilebilecek olan liberal düşünce ve değerler manzumesi, kısaca ve kabaca insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayanırken, aşırı sağ partilerin göçmenler üzerinden yarattığı köklere dönme kavrayışı/söylemi insanların ortak paydada buluşabilme ihtimallerini en alt seviyeye indirgemektedir. Bir arada yaşama imkânlarını ortadan kaldırabilecek bu kutuplaştırıcı söylemler, Avrupa kamuoyunda çokkültürlü ve çoklu yapıların deformasyona uğramasına, aşırı güvenliğe yapılacak her vurgu da hukukun ve özgür yaşama anlayışının temellerinin sarsılmasına neden olmaktadır. Sonuçta aşırı sağ partilerin yükselişi, Avrupa'daki siyasi dengeleri alt üst edebilecek potansiyeli barındırmaktadır. Özellikle Avrupa'daki hükümetlerin, bu partilerin taleplerine duyarsız kalması artık mümkün görünmemektedir. Açıkçası bu durum, Avrupa'daki mevcut politikaların da değişimine neden olabilecektir. Zira Avrupa'da aşırı sağın yükselişi, diğer ülkelerde de benzer partilerin güçlenmesine zemin hazırlamaktadır. Yakın dönemde aşırı sağın bu kutuplaştırıcı söylemleri, kültüralizmi merkeze alan politika yapma biçimleri diğer ülkeleri de doğrudan veya dolaylı bir şekilde etkileyebilecektir. Geert Wilders'in Avusturya seçimlerine dair "devrin değiştiğini" ifade etmesi ve milyonlarca Avrupalının "kimlik, egemenlik, özgürlük ve yasa dışı göçün bitmesini" istediğini dile getirmesi, yukarıda açıklanmaya çalışılan kaygı durumunun bir tecessümüdür.

Dönüm noktası

Aşırı sağ partilerin yükselişi, Avrupa'nın politik sahnesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü sadece mevcut siyasi partilerin stratejilerini etkilememiştir. Avrupa'daki toplumsal değer yargılarını, sosyal dinamikleri ve ekonomik politikaları da derinden etkilemiştir. Aşırı sağ partilere yönelik seçmenlerin belirgin bir yönelim sergilemesi, partilerin mevcut politikalardaki normları sorgulamasına ve belirli bir oranda yeni bir siyasi dil arayışına girmelerine neden olacaktır. Öyle ki, politik arenadaki bu değişim, Avrupa'daki demokratik değerlerin korunması adına bir sınav niteliği taşımaktadır. Aşırı sağ partilerin koalisyon hükümetleri aracılığıyla da olsa iktidara gelmesi, toplumsal kutuplaşmayı artırabilir. Bu duruma diğer partilerin nasıl cevap vereceği büyük önem taşımaktadır. Geleneksel partilerin, toplumun endişelerine duyarlı, kapsayıcı ve çözüm odaklı politikalar geliştirmesi gerekiyor. Bu husus özellikle önemlidir. Çünkü gelecekte, aşırı sağ partilerin ulusal politikalar üzerinde yaratacağı etkiler, Avrupa'nın kolektif geleceğini belirlemede önemli bir rol oynayacaktır.

Bu nedenle Avrupa'da aşırı sağın yükselişi, sadece bir siyasi eğilim olarak değil, toplumsal bir kriz göstergesi olarak da yorumlanmalıdır. Politik arenada meydana gelen bu değişim, sonuç itibariyle önümüzdeki yıllarda Avrupa'nın geleceğini şekillendirecektir. Avrupa'nın birçok bölgesinde seçmenlerin bu yeni dinamiklere nasıl cevap vereceği, siyasi partilerin stratejilerini nasıl belirleyeceği ve toplumsal barışın nasıl korunacağı, Avrupa'nın yakın çevresindeki birçok ülkeyi de yakından ilgilendirmektedir.