Avrupa'nın lider krizi

Faruk Önalan/ Yazar
11.02.2022

Macron'un Moskova ziyareti sonrası, Kremlin'in görüşmenin "yapıcı ve kapsayıcı" geçtiğini belirtmesine rağmen Paris ve Moskova arasında bir anlaşmanın mümkün olmadığı açıklandı. Macron'un Avrupa Birliği'nde de, NATO'da da lider pozisyonunda olmadığı vurgusu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha haklı çıkmış oldu.


Avrupa'nın lider krizi

Türkiye, konum olarak dünyanın en hareketli, en stratejik coğrafyasının merkezinde yer almakta. Bunun yanında sorunların diplomasi yoluyla çözülebilmesi için Türkiye'nin arabuluculuğu oldukça kıymetli.

Çözüm arayışları

Ukrayna yapılan eylem ve söylemlerle, Avrupa Birliği'ne güvenilemeyeceğinin farkına vardı. Küresel enerji krizinin yaşandığı şu günlerde Rus gazına bağımlı olan Avrupa'nın etkin kararlar alabilecek takati yok zaten. Afganistan hezimetinden sonra Biden yönetimi, Ukrayna'da da çözüm adına olumlu bir tutum sergilemekten oldukça uzak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna dönüşü yaptığı açıklamada krizin çözülmesi noktasında, Avrupa'da öne çıkacak bir liderin eksikliğinden bahsetmişti. Macron'un Moskova ziyareti sonrası, Kremlin'in görüşmenin "yapıcı ve kapsayıcı" geçtiğini belirtmesine rağmen Paris ve Moskova arasında bir anlaşmanın mümkün olmadığı açıklandı. Macron'un ne Avrupa Birliği ne de NATO'da lider pozisyonunda olmadığı vurgusu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha haklı çıkmış oldu. Ayrıca ziyaretin başlangıcından bitimine kadar Macron'un düşmüş olduğu durum ülkesinde de tartışma konusu oldu.

Zelenski'nin güveni

Türkiye'nin amacı Zelenski ve Putin'i bir araya getirerek arabuluculuk yapmak. Zelenski meseleye olumlu bakıyor. "Telefon açması durumunda hemen ertesi gün, iki gün sonra, ne derseniz, nereye diyorsanız ben oraya çıkar gelirim" cevabını verecek kadar Erdoğan'a güveniyor.

Baykar Makine, Kiev'de kuracağı fabrika ile İHA üretimini genişletiyor. Suriye, Libya meselesindeki keskin görüş ayrılıkları başta olmak üzere Kırım konusunda da sağlam duran Türkiye, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü her seferinde deklare ediyor. Diğer yandan Türkiye karşıtlığı ile bilinen Uluslararası Siyasi ve Ekonomik Stratejiler Enstitüsü (RUSSTRAT), Moskova'nın, Transkafkasya'daki enerji ve siyasi durumunu dikkatle izlediğini ve Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunun genişlemesinin taşıdığı risklerin farkında olduğunu yazdı. Bununla birlikte Türkiye'nin, Çin'in lojistik ağları açısından olağanüstü bir coğrafi konumda olduğu uyarısını yaptı. İki ülke arasında bunca görüş ayrılıkları olsa da, diplomasi yolu sürekli açık tutulduğu için ilişkiler dengede yürütülebiliyor. Bu kapsamda Putin'in yakın zamanda Türkiye'ye gelmesi bekleniyor. Ukrayna krizinin dünya gündeminin en ön sıralarında yer aldığı şu günlerde, böyle bir ziyaretin gerçekleşecek olması Türkiye'nin diplomasi gücünü gözler önüne sermekte. Balkanlar'daki sorunların çözümü için de Türkiye ön plana çıkmış durumda. Bosna Hersek'te yaşanan son gelişmeleri değerlendirmek üzere gerçekleştirilen toplantıda Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın "Türkiye nerede? Türkiye'nin olmadığı böyle bir toplantıdan hayırlı bir karar çıkmaz" sözleri çok kıymetliydi. Daha önce İstanbul'a çağrılıp kendisinden söz alınan Sırp lider Dodik'in yine aynı toplantıda "Türkiye'nin olmadığı böyle bir toplantıda Birleşmiş Milletler, Amerika, İngiltere'den gelenlerle bu iş çözülmez" çıkışı Türkiye'nin konumunu oldukça net gösteriyor.

Enerji sıkıntısı

Irak'ta, yıllardır rekabet içinde olan Sünni liderleri Ankara'ya davet edip ayrı ayrı kabul eden uzlaşmalarına vesile olan da Erdoğan'dı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna dönüşünde "Kuzey Irak'tan Türkiye'ye gaz arz olabilir" demişti. Aslında bu konuda daha önceden mutabakatlar vardı ancak DEAŞ'ın ortaya çıkışı, Bağdat yönetimi ile yaşanan anlaşmazlıklar gibi sorunlar yüzünden hayata geçirilememişti. 21 Aralık'ta, Kar grubu ile imzalanan anlaşma gereğince doğal gaz boru hattı ağı Türkiye sınırına yaklaşık 35 km mesafedeki Dohuk'a doğru uzatılıyor. Kuzey Irak'a bağlı Süleymaniye yakınlarındaki Çemçemal ve Khor Mor gaz sahalarını BAE şirketleri Dana Gas ve Crescent Petroleum'un yanı sıra Avusturya OMV, Macaristan MOL ve Almanya RWE şirketlerinin ortaklaşa oluşturduğu Pearl Petroleum konsorsiyumu işletiyor. Avrupa'da depoların boşaldığı ve enerji fiyatlarının yükseldiği bir ortamda Türkiye'nin konumu ve ikili ilişkilerin sıcak tutması sebebiyle önümüzdeki yıllarda fazla sıkıntı yaşanmayacaktır. Putin, Macar Başbakan Viktor Orban ile yaptığı basın toplantısında önümüzdeki yıl Avrupa'nın enerji konusunda sıkıntı yaşayacağını ancak Macaristan'ın bunun dışında kalacağına dikkat çekmesi gözlerden kaçmasın.

Kendimize yetecek kadar petrolümüz, doğal gazımız yok ancak enerji transit hatlarının tam ortasındayız. Yunanistan'ın, Avrupa Birliği'nden Türkiye'ye "yaptırım" uygulanmasını talep ettiği dönemde, Reuters'e konuşan üst düzey Avrupalı bir yetkili özetle şu açıklamada bulunmuştu: "Göç, NATO, terörle mücadele gibi hayati ve stratejik konularda Türkiye'nin işbirliğine ihtiyacımız var. Bazı üye ülkeler Türkiye'den geçen enerji nakil hatlarına muhtaç, bu yüzden adımlarımızı dikkatli hesaplıyoruz. Daha geniş ekonomik yaptırımlar beklemeyin." ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de geçtiğimiz günlerde CNN Türk'e verdiği röportajda, bölgede Türkiye olmadan çözümün mümkün olmadığını vurguladı. Ayrıca Türkiye ile ABD'nin dış politikalarını koordine edilmesi gerekliliğini dile getirdi. Ancak bu koordinasyonun önündeki en büyük engellerden biri, -kendisinin görev yaptığı dönem dahil- terör örgütü PKK/YPG'ye sınırsız verilen destek. Sınırlarının dibinde sözde "demokratik" kılıfı giydirilmiş bir terör yönetimi şüphesiz bir milli güvenlik sorunudur.

Ortak strateji

NATO'nun en büyük ikinci ordusu olarak Türkiye hem NATO hem de Avrupa sınırlarını koruyor. Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kafkasya'da, Türkiye olmadan bir hamle yapmak mümkün değil. Dünya gündeminin ilk sıralarında yer alan Ukrayna krizinde de durum böyle. Bu doğrultuda ABD'nin eski Avrupa Kuvvetler Komutanı General Ben Hodges, Biden yönetimine yapılması gerekenlerle ilgili çağrıda bulundu. General Hodges, Biden'ın önümüzdeki üç ay içinde mutlaka Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Ankara'da ziyaret etmesi ve Karadeniz'de ortak strateji geliştirilmesi gerekliliğini vurguladı. Bunun yanında PKK/YPG'ye verilen desteğin sonlandırılmasını istedi.

Akdeniz'de de hedef Türkiye'yi Antalya Körfezi ile sınırlandırmaktı. Ancak bugün geldiğimiz noktada Türkiye olmadan bu bölgede hiçbir adım atılamayacağı ortaya çıktı. Türkiye'nin Libya hamlesine karşı oluşturulan "İrini (barış) Operasyonu", "Kahire İnisiyatifi" etkisiz kaldı. 2019 yılı başında kurulan sonradan Fransa'nın da dahil olduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu da (Mısır, İsrail, Yunanistan, Filistin, Ürdün, İtalya, Güney Kıbrıs ve Fransa) artık bir anlam ifade etmiyor. Zira Doğu Akdeniz'de üretilecek gazın Güney Kıbrıs, Girit üzerinden Yunanistan'a oradan İtalya'nın Poseidon limanı aracılığı ile Avrupa'ya taşınmasını öngören EASTMED Projesi de çökmüş durumda. Hem daha maliyetli oluşu hem de Türkiye'nin Libya ile imzaladığı "Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması" mutabakatı, EASTMED Projesi'nin uygulanabilirliğini imkânsız hale getirdi. Dolayısıyla Biden yönetimi de projeye olan desteğini çekmek zorunda kaldı. EastMed'in çökmesi karşısında Yunanistan fazlasıyla kızgındılar. "Washington'dan diplomatik kaynaklara dayandırdıkları ABD mantığını şöyle izah ettiler; 'Amerikan çıkarlarının önce Türkiye, sonra da ötekiler ile birlikte korunması gerektiğidir.' Başkanlar değişir, ancak Amerikan çıkarları değişmez." Bu noktada gazın Türkiye üzerinden taşınmasından başka bir yolun olmadığının herkes farkında. Uluslararası enerji uzmanı Prof. Brenda Shaffer, Türkiye'nin Rusya ve Karadeniz'i çevreleyen çok güçlü bir devlet olduğunu belirtip; Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na (EMGF) davet etmemenin "büyük bir hata" olduğunu dile getirmişti. Geldiğimiz noktada, Avrupa Birliği'nin, Türkiye'nin Doğu Akdeniz Enerji Forumu'na katılımı için baskı yapması gerekliliğine dair açıklamalar yapılıyor. Küresel enerji krizinin oldukça yoğun hissedildiği şu günlerde, Türkiye'ye karşı ön yargıların bedelinin ağır olacağı, açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor. İsrail bu durumun farkına çok daha önce vardı. "Türkiye'nin, Avrupa'ya açılan bir kapı konumundan dolayı daha çekici" olduğu görüşünü paylaşıyorlar.

Türkiye olmadan olmaz

İlk adımı da 2016 yılı Mart ayı sonunda Washington'da düzenlenen "Nükleer Güvenlik Zirvesi" görüşmeleri esnasında atıldı. Dönemin İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kısa bir süre görüşme imkânı buldu. Türkiye ile diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması yönündeki çabaların büyük bir savunucusu olduğunu belirten Steinitz, Leviathan ve Tamar sahalarından üretilen gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması için talebini iletti. 2021 yılı başında Amerikan CNBC kanalına röportaj veren Steinitz, Türkiye'nin Doğu Akdeniz Forumu'na katılmasından mutluluk duyacağını açıklamıştı.

Bazen dile getirmekten imtina etseler de, Türkiye'nin güçlü pozisyonunun farkında olan ülkelerden biri de şüphesiz ki İran. Nükleer anlaşmanın akamete uğramasından sonra ağır ambargolarla ekonomisi zor durumda olan ülkeye, Türkiye'nin katkıları yadsınamaz. İlişkilerin daha da ilerlemesinin İran'a daha fazla getiri sağlayacağını inanan bürokratlar var. Bunlardan biri daha önce İran'ın Oslo ve Budapeşte Büyükelçilikleri görevinde bulunmuş olan Abdulreza Faraji-Rad. "Türkiye'nin önemini hala anlamış değiliz" diyen İranlı diplomat hep Rusya'yı, Çin'i aramak yerine Türklerle çalışabileceklerini söyledi. Faraji-Rad'ın Türkiye açıklaması oldukça uzundu. Ancak kullandığı şu cümleler oldukça dikkat çekiciydi: "Türkiye önemli bir jeopolitik konuma sahip. Bugün, askeri üretimde büyük ilerlemeler kaydetti ve dünyanın en iyi insansız hava araçlarına sahip. Makine yapımı, tıp, giyim, mühendislik, yol inşaatı ve baraj inşaatı dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde mükemmel işler yaptılar. Avrupa, enerji, petrol ve gaz arama ve borulama alanında bile Türkler ile iyi çalıştılar ve bundan faydalandılar. Bugün milyonlarca İranlı Türkiye'yi Huzistan, Sistan, Belucistan ve Simnan'dan daha iyi tanıyor. İnsanlarımız Türkiye'de rahat ediyor. Türkiye'de Cumhurbaşkanının camide halkın yanında yarım saat oturduğunu ve yüksek sesle Kur'an okuduğunu görüyorsunuz. Türkleri de ülkemize davet etmeliyiz. Türkiye bugün bir güç haline geldiyse, dünyanın bütün tecrübelerini kullanmış olmasındandır. Türkler bir hata yaptıklarında hatalarını kolayca kabul edip geri dönerler ve hatada ısrar etmezler."

Sonuç olarak şurası açık ki; Türkiye, Avrupa, NATO, Kafkasya, Ortadoğu, Afrika ve hatta Uzak Doğu için oldukça önemli ve stratejik bir ülke. Özellikle Akdeniz dahil olmak üzere bölgemizde Türkiye'ye rağmen bir şey yapılamayacağı -son yaşanan hadiselerden anlaşılacağı üzere- tartışmasız bir gerçek olarak karşımızda duruyor. James Jeffrey'in dediği gibi; "Türkiye olmadan çözüm olmaz."

[email protected]