Baas-PYD ortaklığının yeni hamlesi: Demokratik Suriye Güçleri

Umut Ayar / Gazeteci
21.11.2015

Etnik kimliği ön planda olmasından dolayı Kürtlerin yaşadığı sınırların ötesine geçemeyen YPG, Demokratik Suriye Güçleri ile artık Suriye’nin birçok bölgesine rahatlıkla girip çıkacak. Bu gelişmenin Salih Müslim’in BBC’ye yaptığı “Rusya ile askeri işbirliğine hazırız” açıklamasından sonra yaşanması ise bu stratejinin hangi mantık üzerine inşa edildiğini açıkça gösteriyor.


Baas-PYD ortaklığının yeni hamlesi: Demokratik Suriye Güçleri

Bundan tam 55 yıl önce, 13 Kasım 1960’ta Amûde’de 500’e yakın ilkokul öğrencisi, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı konu alan Cerimet Nisf El-Leyl (Gece Yarısı Suçlaması) isimli filmi izlemeleri için okul tarafından Amudê sinemasına götürülür. Fransız işgaline karşı bağımsızlık savaşı veren Cezayir’e destek amacıyla gösterime sokulan filmin başlamasından kısa bir süre sonra perdenin ortasında bir yangın çıkar. Yangın kısa sürede tüm sinemayı sarar. O sırada çıkış kapısında askerler beklemektedir. Kapılar kilitlendiği için çocuklar dışarı çıkamaz ve 500 çocuktan 283’ü yanarak can verir.

Suriye yakın tarihinin en büyük katliamlarından olan Amudê sineması katliamı Suriye Kürtlerinin hafızasında ilk günkü tazeliğini koruyor...

Baas’ın Kürtlere yaklaşımını anlamak için 1963 tarihli “Cezire Bölgesinin Ulusal, Sosyal ve Siyasal Özelliklerine Dair İnceleme” isimli raporun içeriğini özetlemek yeter de artar bile. Hasekê’nin iç güvenliğinden sorumlu Teğmen Muhammed Talib Hilal’ın kaleme aldığı raporda Kürtler, herhangi bir uygarlıkları, dilleri ve etnik kökenleri olmayan “vahşi dağlılar” şeklinde nitelendirilmişlerdir. Yine anti-Siyonizm temelinde Kürtlerin Yahudilerle özdeşleştirildiği raporda Suriye Kürtlerinin amaçlarına dair hayali iddialara yer verildikten sonra Kürtler “Suriye’ye karşı en büyük tehdit” olarak nitelendirilmekte ve “Kürt tehdidi” ile mücadele etmek için 12 maddelik bir eylem planına yer verilmektedir.

Bu rapor 49 yıllık Baas diktatörlüğünün Kürtlere karşı icra ettiği fiili politikalarda karşılığını fazlasıyla buldu.

Baas rejiminin ikinci dönemi olan baba Esed döneminde Kürtlerin konumu ve durumu da özetle 1963 yılında yürürlüğe sokulan eylem planının farklı dozajlarda uygulanmasından ibaret olmuştur.

“Şam Baharı” olarak adlandırılan dönemde siyasi, ekonomik ve toplumsal bir liberal açılım programı başlatacağını söyleyen oğul Esed de reform vaadleriyle bir ileri bir geri adım atıp sonunda Kürt muhalefetine yönelik baskılarını çoğalttı. 2000’den itibaren Beşar, kendi döneminde kurulan Kürt partilerinin ve derneklerin tümünü yasakladı. Mart 2004’deki bir futbol maçında Kürt seyircilere karşı ırkçı unsurların giriştiği provokatif saldırı ve rejim güçlerinin de olaya müdahale etmek adı altında yaptığı katliam, Baas iktidarı ile Kürtler arasındaki gerilimin doruğa çıkmasına neden oldu. 12 Mart 2004’te başlayan ve yaklaşık sekiz gün süren “Qamişlo Serhildanı”nda Kürtler sokağa inerek Baas diktatörlüğüne karşı bir protesto süreci başlatmıştır.

Hasakê, Amudê, Tirbesiye, Derîk, Halep ve Şam’daki Kürt mahallelerine kadar yayılan bu eylemler güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile karşılaşmış sekiz gün süren eylemler sonucunda 40’a yakın Kürt katledilmiş, 400 kişi yaralanmış ve yaklaşık 2000 kişi tutuklanmıştır. Kürtlerin Suriye’deki konumuna baktığımızda 1960’tan bu yana 300 binden fazla Kürdün vatandaşlık hakkına sahip olmadığını; yabancı statüsünde bulunduğunu; oy verme, kamuda çalışma, üniversitede okuma ve kendi işlerini kurma haklarının dahi bulunmadığı görülüyor. Yaşanan tutuklamalar, hak ihlalleri, katliamlar ise cabası...

Obama’nın ikircikli tutumu

Kürt coğrafyasının bütünü içerisinde en küçük alanı ve nüfus açısından en düşük birimi oluşturan Suriye Kürtleri, Suriye’nin içerisinde ise ikinci büyük etnik topluluğu oluşturuyor. Bu sosyal dinamik, Suriye’nin dünü ve bugününü etkilediği gibi yarınını da geniş oranda etkileme potansiyeline sahip. Suriye’deki yerleşik düzenin ve devrimin geleceği açısından takınacakları tutum itibariyle kilit bir rol oynayan Kürtlerin bu stratejik önemi ise hem mevcut iktidar hem de muhalefet tarafından bilinen bir durum.

ABD-Rusya dengesi

 Esed’in Suriye devriminin başladığı dönemde “Kürtleri tanıyacağız!” açıklaması bunun resmi göstergesi. Uzun yıllar boyunca kimliksiz yaşayan 300 bin civarındaki Kürde kimlik verilmesi, Kürtçe eğitim ve basın yayının serbest bırakılması Esed’in bu stratejik pozisyon üzerine atmış olduğu bir adım olarak okunabilir.

Suriye’deki genel tabloya baktığımızda; yaklaşık 5 yıldır rejimin ve IŞİD’in saldırılarına karşı yılmadan direnen Suriye muhalefetine yönelik hamlelere her gün bir yenisi daha ekleniyor. IŞİD karşıtı koalisyonun saldırıları bir yana, ABD’nin ikircikli tutumu, özellikle Rusya ve İran eksenli siyaseti, süreci daha karmaşık ve içinden çıkılamaz bir boyuta taşıdı.

Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton geçtiğimiz ay verdiği demeçte, Obama’nın bu ikircikli tutumunun Suriye’deki krizi derinleştirdiğini ifade ederek şu açıklamalarda bulunmuştu:

“Şahsen ben şu an kıyımı havadan ve karadan durdurmak için insani koridorlar açılmasını ve uçuşa yasak bölge ilân edilmesini savunurdum.”

ABD, 2014 yılında Suud üzerinden Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) eski Başkanı Ahmet Jarba eliyle Suriye Muhalefetinin eksenini Rusya ve İran’ı rahatsız etmeyecek şekilde değiştirmeye çabalamış fakat başarısız olmuştu. Yine Birleşmiş Milletler (BM) özel temsilcisi Stefan De Mistura’nın Rusya, Tahran, Şam ve muhalefet ile yaptığı görüşmelerdeki uzlaşı arayışı fiyasko ile sonuçlanmıştı.

Tüm bu arka planı ele aldığımızda, ABD’nin Suriye’de mevcut muhalefet dışında, Türkiye etkisinde kalmayan ve özellikle İhvan’a yakın olmayan bir muhalefet dizayn etme arzusu içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Esed rejimi ile birebir irtibat kurmak yerine en yakın müttefiklerinden olan İran ve Rusya ile müzakere masasına oturdu. Ayrıca ABD, Demokratik Suriye Güçleri’nin kurulmasını destekledi. Bu bağlamda, DSG’nin varlığı ABD açısından “Türkiye ekseni dışında ve İhvan’a mesafeli muhalefet” için biçilmiş kaftan.

Antalya’daki G20 Liderler Zirvesi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Danışman Yardımcısı Ben Rhodes Rojava’da kurulan Demokratik Suriye Güçleri üzerine yaptığı açıklama da buna işaret ediyor:

“YPG, diğer Sünni Arap muhaliflerle birlikte çalışıyor ve IŞİD’i Rakka’ya baskı yapacak şekilde geri itiyor. Desteklediğimiz Sünni Arap güçler de var”

Rhodes’in Demokratik Suriye Güçleri’nden bahsederken “Sünni” ifadesi kullanması elbette bir tesadüf değil.

Demokratik Suriye Güçleri diye anılan şemsiye örgütlenme içinde YPG ve YPJ dışında Tahran ve Şam’a yakınlığı ile bilinen Cayş el Tuwar, Burkan el Fırat, El Sanadid, El Cezire Tugayları bulunuyor. Bu çatı oluşum ile uzun zamandır var olan ittifakın resmileştiğini söyleyebiliriz.

Bu bağlamda Demokratik Suriye Güçleri, tampon bölge olarak Türkiye kontrolüne verilmesi planlanan 80 km’lik Azaz ve Jarablus hattına ilerlemeyi planlıyor. YPG sözcüsü Erdar Halil ve PKK’ya yakın kaynakların yaptığı açıklamalar da bu stratejiyi doğruluyor.

Azaz ve Jarablus’un demografisi incelendiğinde nüfusun çoğunluğunu Arap ve Türkmenlerin oluşturduğu görülecektir. YPG güçlerinin bu bölgeye Kürt birliği olarak girmesi hem Arap hem de Türkmen nüfusunu ciddi anlamda rahatsız edecek. Özellikle uluslararası kamuoyunun tepkisinden kaçınmak için halihazırda var olan gruplar arasındaki ittifak, Demokratik Suriye Güçleri çatısı altında resmileşti. Bu bağlamda YPG, Azaz’a “Kürt Birliği” olarak değil Suriye’yi temsil eden birlik olarak girmiş olacak. Böylelikle Tel Abyad sürecinde dillendirilen “etnik temizlik”, “Türkmen ve Araplara zulmediliyor” iddialarının önüne geçmiş oluyor.

Rusya’nın, Obama’nın “ılımlı” olarak adlandırdığı muhalefeti de düşman ilan etmesinin ardından ABD’nin elinde sadece Kürt Savunma Birliği YPG kaldı. Etnik kimliği ön planda olmasından dolayı Kürtlerin yaşadığı sınırların ötesine geçemeyen YPG, Demokratik Suriye Güçleri ile artık Suriye’nin birçok bölgesine rahatlıkla girip çıkacak. Bu gelişmenin Salih Müslim’in BBC’ye yaptığı “Rusya ile askeri işbirliğine hazırız” açıklamasından sonra yaşanması ise bu stratejinin hangi mantık üzerine inşa edildiğini açıkça gösteriyor.

Yaklaşık 1,5 aydır Efrin ve Kobani hattından geri çekilip Azaz’a yönelen ve Azaz çevresinde bulunan Türkmen köylerini ele geçiren IŞİD’in bu saldırıları muhalefeti ciddi anlamda zayıflattı. Demokratik Suriye Güçleri bu fırsattan istifade ederek Türkiye sınırına 20 km uzaklıkta olan Azaz’a, oradan Jarablus’a ilerlemeyi hedefliyor.  Eğer bu gerçekleşirse,  YPG, Efrin ve Tel Abyad arasındaki bölgeyi de ele geçirerek, Derik’ten Efrin’e Türkiye sınırında 700 km’lik bir alana hakim olacak.

[email protected]