‘Bağımsız Kürdistan’ sloganı neden gerekli?

Cafer Talha Şeker / M.Ü. Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Ar. Enst.
27.02.2016

Ortadoğu politikalarında bir ‘Kürt dosyası’ daima yer almıştır. Bu dosyada ‘bağımsız bir Kürdistan Devleti’nin varlığından çok ‘bağımsız Kürdistan’ sloganının varlığına ihtiyaç duyulur. Bu slogan politikası, küresel oyuncuların Irak, İran Türkiye ve Suriye arasındaki bölgede kendileri için mücadele verecek gönüllü ve yerli bir orduya ihtiyaç duymalarına bağlı olarak güncellenmektedir.


‘Bağımsız Kürdistan’ sloganı neden gerekli?

Irak’taki enerji kaynaklarından pay almak isteyen herkesin elinde bir Kürt dosyası vardır. Bugün bu dosyaların içinde yazılı olanları tahmin etmek için önce yakın geçmişteki Kürt dosyalarını arşivden çıkarmak gerekir. Bölgede “özerk” veya “tam bağımsız” bir Kürdistan’ın kurulması 1. Dünya Savaşı’ndan beri bazı devletlerin gündeminde yer almıştır. O halde hem tarihi dosyalara göz atıp hem de günümüz ile irtibatlı bir okuma yaptığımız zaman görüyoruz ki aslında bölgede yaşanan sıkıntıların hiçbirisi yeni değildir. Devletlerarası rekabet ortamında Kürt Meselesi’ne dair zamanla değişen pek bir şey olmadığı gibi geçmişten kalan her şey günümüzde aynen tekrar etmektedir. Nitekim yakın tarihe ait dönemin gizli İngiliz raporlarını okurken adeta günümüzdeki gelişmelerin aynısını okuduğumuzu görürüz. Bu minvalde bölgede değişmeyen mücadele sloganı ve müzakere malzemesi “Bağımsız Kürdistan” ifadesi olmuştur.

İngiliz istihbarat raporları

İngiltere, 1. Dünya Harbi akabinde bilhassa Irak’taki Kürtleri milliyetçilik şuuru ile donatmakta kararlıydı. Süleymaniye merkezli bir Kürt teşkilatlanması için gerekli araştırmalar yapıldı. İngiliz Binbaşı E. Banister Soane, Kürt halkının Kürtçe olarak eğitim-öğretim yapması ve idari işlere iştirak etmesi için fazlaca mesai harcadı. İngilizler, Kürtlerin ana dilde eğitim yapıp okur-yazar olmaları gerektiğini düşünüyor ve adeta Mezopotamya’da yeni bir millet inşa ediyordu. Ancak bu millet standart bir Kürtçe altında birleştirilmeliydi ve Kürtçe’nin muhtelif lehçeleri ıslah edilmeliydi. Süleymaniye’deki Şeyh Mahmud Barzani’ye verilen destekler ile bölge lehçesi esas alınarak bazı neşriyat faaliyetleri başlatıldı. Bu faaliyetler Iraklı Arapları rahatsız ettiği için İngilizler 1930 İngiliz-Irak Antlaşması üzerinden Irak’a bağımsızlık verirken Kürtlere ayrıcalık verilmesini Bağdat’a dayatmadılar. Ancak kısa sürede Irak’taki Kürtler ile Araplar arasında anlaşmazlık çıktı ve 1931’de Mahalli Diller Kanunu çıkarılarak Kürtlere sınırlı ölçüde ana dilde eğitim hakkı verildi. İngilizler, Irak’ta Kürtleri Araplara karşı denge unsuru olarak kullanırken benzerini Türkiye’de de uygulamayı düşünüyorlardı. Türkiye’de Cumhuriyet’e geçilmek üzere olduğu günlerde İstanbul’daki İngiliz temsilcisinin de tavsiye ettiği gibi Kürtlerin ülkede yeni düzeni kurmakta olan Kemalistlere karşı bir denge unsuru olarak kullanılması hesaplanmıştır. Nitekim İngilizler Milletler Cemiyeti’nde Türkiye ile Musul Meselesi’ni görüşürken Kürtlere özerklik ve dil hürriyeti için söz vermişlerdi. Bu dönemden itibaren Kürtlerin İngiltere, Rusya ve bölgeye yeni girmeye başlayan ABD arasında kaldığı görülmüştür.

Nasıl teşkilatlandırdılar?

2. Dünya Savaşı sonrasında Kafkaslar üzerinden Ortadoğu’ya inmeye çalışan Sovyet Rusya ve bölgedeki İngiliz hâkimiyetinin yerini almaya çalışan ABD arasında Kürtleri kazanmak için rekabet oluştu. 1950 senesinde Ankara, Tahran, Şam ve Bağdat’tan Londra’daki Foreign Office’e gönderilen raporlar, Kürtlerin nasıl teşkilatlandırılarak kullanılabileceği hakkında görüşler içermektedir. Raporlar, Rusların Irak petrollerine ulaşarak rakip İngilizler ve Amerikalıların önünü kesebilmek için Kürtleri kullanmakta kararlı olduklarını kaydetmiştir. Tespitlere göre Moskova, Sovyet hâkimiyeti altındaki Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden İran ve Türkiye sınırına ulaşmak, bölgedeki Kürtleri Erivan’daki Sovyet radyosunun Kürtçe yayınları ve propagandalarıyla etkilemek ve sahada Kürt milliyetçilerinin teşkilatlanması için gerekli yardımları yapmaktaydı.

İngiltere’de Kürtçe yayın yapmanın fayda ve zararları üzerinde fikir yürütülüyordu. Bu esnada Bağdat’taki İngiliz Elçiliği’nin görüşleri alınmıştır. Elçilik, İngilizlerin bir Kürtçe radyo kanalı kurmasının üç mesuliyeti olduğuna dikkat çekmiştir. Birincisi, bu işin idaresi ve sürdürülmesi için gerekli olan teknik altyapı işlerinden oluşmaktaydı. İkincisi ise Türkiye, İran, Irak ve Suriye hükümetlerinin böyle bir işe şüphe ile bakacak olmalarıydı. Nitekim Londra’daki Türk Büyükelçisi ile İngilizler arasında geçen bir mülakatta Türk Elçi, Amerikalıların Voice of Amerika üzerinden bölgede Kürtçe yayın yapmalarına karşı rahatsızlık ifade etmişti. Ancak Türklerin veya bölgedeki diğer devletlerin buna karşı durmaları engellenebilirdi. Üçüncüsü, bizzat Kürtlerin bu işe şüphe ile bakmaları olacaktı. Elçi’nin ifadesiyle, “Kürtler güvenilmez insanlar” oldukları için İngilizlerin kuracağı Kürtçe radyonun idaresi ve yayınları Kürtler tarafından değil de Kürtçe konuşan bir İngiliz tarafından yürütülmeliydi:

“Bölgede Kürtçe yayın yaparken bölge hükümetlerini Kürtleri kullanacağımız zannından uzak tutacak şekilde hareket etmeliyiz ancak Kürtleri de onların milli meselelerine duyarlı olan ve arkalarında duracak olan büyük bir kuvvetin var olduğuna inandıracak şekilde davranmalıyız...”

Amerikalılar ve Ruslar başından beri Kürtçe yayın yapmaktan imtina etmediler. Fransızlar bu işi Radyo Levant üzerinden kısmen yaptılar. Ancak İngilizler üzerinde çok düşündülerse de Kürtçe medya işine girmediler. Bölgedeki paylaşımdan pay kapmak isteyen Avrupalı ülkelerin pek çoğu Kürtlerin eğitimi ve milliyetçi bilincini artırmak için Kürtçe neşriyata ve eğitime önem gösterdi. Soğuk Savaş sonrası dönemde Kürt milliyetçiliğini canlı tutmak için uygulanan politikaların merkezlerinden birisi İsveç oldu. Avrupa desteğiyle burada oluşturulan Kürt Lobisi, çocuklara ve yetişkinlere hitap eden çeşitli Kürtçe kitapların hazırlanmasını misyon edindi.

İngilizler, Kürtler ile temas kurarken Amerikalılar ve Ruslar gibi bölgedeki diğer ülkeleri ürkütmek istemediler. Bu politika icabı BBC’nin dünyada pek çok farklı dilde yayın yapmasına rağmen Kürtçe yayın yapmaya yanaşmadığı görülmüştür. 2010 - 2015 yılları arasında İngiliz Hükümeti (Muhafazakar Parti - Liberal Parti Koalisyonu) BBC’de Kürtçe yayın başlatılması için çok sayıda dilekçe alsa bile bu talepleri ciddiye almadı. BBC, hâlihazırda Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yaptığı yayınlarda Kürtlere geniş yer ayırmakta ve bu dilleri konuşan Kürtlere bu şekilde zaten ulaşmaktadır.

Gönüllü ve yerli ordu

Soğuk Savaş sonrası dönemde Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek Avrasya’nın enerji kaynakları ve güzergâhlarını mutlak kontrolü altına almaya çalışan ABD, aynı zamanda petrol fiyatlarının yükselmesine yol açtığı için Rus ekonomisine sağladığı katkılar ile adeta Moskova’nın bütçesini Washington’a bağlamıştı. Putin döneminde ise anlaşmazlık yaşadığı Moskova’yı yola getirmek için petrol fiyatlarını kırarak Rus ekonomisini çökertip İran’ı anlaşma masasına çekme politikasına başvurdu. 2015 senesinde ABD’nin İran ile anlaşırken Türkiye’yi kenara itmeyeceği, Ankara - Washington arasında Suriye ve Irak için yeni anlaşmaların olacağı işaretleri gündeme gelince BBC bizzat Kandil’e giderek PKK’nın görüşlerini sordu ve İngiliz medyası Kürtlerin görüşlerini bizzat Türkçe olarak yayınladı. PKK, Türkler ile Amerikalıların anlaşması durumunda daha fazla savaşacağını dile getirdi.

Doğu Akdeniz’deki gaz rezervleri ve Kıbrıs için İngiltere-Türkiye-İsrail arasında müzakereler devam ederken Irak’taki petrolden ve gazdan pay almak isteyen İsrail ve İran’ın Kürtler üzerinde nüfuzlu kalmakta kararlı oldukları görülüyor. Bölgedeki enerji yollarını kapatarak petrol fiyatlarını yükseltmeye çalışan Rusya ve DAEŞ’e karşı Kürtleri destekleme iddiasıyla bölgede oyunu sürdüren ABD ile AB’nin PKK veya YPG gibi Kürtçü hareketleri artık doğrudan destekledikleri görülüyor. İsrail, Mavi Marmara meselesi için Türkiye’den özür dilediği halde Ankara’nın Gazze dayatmasıyla İsrail’i köşeye sıkıştırmaya çalışmasının kabul edilemez olduğunu ve Türk siyasetine karşı İsrail’in de artık “bağımsız bir Kürdistan”ı desteklemek mecburiyetinde kalacağını dile getirdi. Putin, Türk Hava Kuvvetleri Rus savaş uçağını vurmadan kısa bir süre önce Antalya’da düzenlenen G-20 Zirvesi’nde Kürtleri desteklemeye başladıklarını açıkça söyledi. Rus uçağı vurulduktan sonra Moskova’nın her türlü Kürtçü harekete verdiği destek açıkça ilan edilmiş oldu.

1950’li yıllarda bir İngiliz diplomat Irak Başbakanı Nuri Said’e bir Kürt aşiretin isyanı ile karşılaşması halinde ne yapacağını sorduğunda Iraklı Lider, “Çok basit. Derhal komşu aşirete bir çanta dolusu altın göndererek meseleyi çözerim” demişti. 1980’li yıllarda Suriye’de rejime isyan eden Sünnilere karşı Şam’ın Alevi ve Kürt birliklerden oluşturduğu kuvvetler ile saldırdığı görülmüştür. Kürtlerin bazı gurupları bölgedeki devletler tarafından kullanıldığı gibi küresel oyuncuların Ortadoğu politikalarında da bir Kürt dosyası daima yer almıştır. Bu dosyada “bağımsız bir Kürdistan Devleti”nin varlığından çok “bağımsız Kürdistan” sloganının varlığına ihtiyaç duyulmuştur. Bu slogan politikası, küresel oyuncuların Irak, İran Türkiye ve Suriye arasındaki bölgede kendileri için mücadele verecek gönüllü ve yerli bir orduya ihtiyaç duymalarına bağlı olarak güncellenmektedir.

cafer [email protected]