Baniler fani camiler baki!

MELEK KUTLU DİVLELİ/Mimar
13.10.2012

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cami mimarisi ile ilgili bir sempozyum düzenlemesi, bu alanda aktörlüğe talip olduğunu göstermesinin yanı sıra siyaset, mimarlar ve baniler arası ortak bir zemin oluşturma çabası açısından önemli bir girişimdir.


Baniler fani camiler baki!

MELEK KUTLU DİVLELİ/Mimar

Son zamanlarda hem akademide hem de kamu oyunda modern camilere yönelik ilginin arttığı görülüyor. Mevcut tartışmalar daha ziyade caminin hangi beğenilerle yapılması gerektiği üzerinde yoğunlaşıyor. Halbuki ister klasik, ister modern üslupla yapılıyor olsun, yapının nasıl bir gerçeklik üzerine inşa ediliyor olduğudur asıl önemli olan. Tartışmanın ana ekseni şu: Cami klasik üslupla mı yapılmalı, yoksa yenilikçi bir tarza mı sahip olmalı? Buna bağlı olarak, mekânın ibadet konforu, caminin kütlesel etkisi, estetik kaygılar gibi sorular da sıkça dile getiriliyor. Hepsinden öte yeni dönem cami mimarisi nasıl bir mutabakatla tasarlanmalıdır sorusu da en temel sorular arasında. Bu sorulara verilen cevapların seyri, Cumhuriyet’in ilanından itibaren her dönemde farklı aktörlerce belirlenmiştir. Temelde cami mimarisi üzerinde konuşulanları, kullanıcılar, baniler, siyasi tutumlar ve mimarların öznel yaklaşımları şeklinde sayabileceğimiz dört ana aktör yönlendirmektedir. Tabii her dönemde bu aktörlerin etkileşimi de farklılık arz eder.

Cami cemaati ne istiyor?

Osmanlı’da doğrudan saray denetiminde saray mimarlarına yaptırılan camiler, geleneksel bir üsluba ve halkın da ortak beğenisinin yansıması olan bir mimariye sahiptir. Cumhuriyetin ilanından sonra halk kendi özel alanında dahi dini kısıtlamalara uğramış, bu dönemde cami yapımı söz konusu bile edilmemiştir. 1950 sonrasında ise mimarî söylem ve eylem alanı laik-modernist camianın elinde olduğundan muhafazakâr kesim, mimarsız yapılan Osmanlı taklidi camilerle varlığını kanıtlamaya çalışmıştır.

Özellikle 1970-2000 yılları arasında yaşanan cami yapım seferberliğinde, Diyanet bürokrasisinin, ilahiyat akademisyenlerinin, konuyla ilgilenen mimar ve mühendislerin yanı sıra, dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütlerinin de yönlendirici birer aktör olmadıkları görülür. Bu seferberliğin gerçek aktörlüğünü yapan halktır. Cami yapım işi halk tarafından üstlenildiğinden, en ucuz malzeme ve en az masrafla bitirilmeye çalışılmış, dolayısıyla da estetik kaygılar söz konusu bile edilmemiştir.

1980 sonrasında değişen ülke koşulları, ekonomik iyileşme, çok seslilik tartışmaları paralelinde toplum yapısındaki laikler ve İslamcılar arası yakınlaşma, camilerde yeni tarzların talep edilmesine veya daha öncelikli olarak kabul görmesine sebep olmuştur. 2000’lerde ise artık İslamî kesim elit tabakasını oluşturmuştur. Cami yapımı kamuoyuna taşınmış, mimarlık camiası da bu tartışmaları yakından takip eder olmuştur.

Mimar ideolojileri ve camiler

Cami mimarîsinin şekillenmesinde, dönemin ideolojisi haline gelmiş mimarî biçimin veya mimarların bizzat kendi tasarımları neticesinde oluşturdukları tarzların etkisi büyüktür. Osmanlı’da camiler, bizzat sarayın denetiminde, gelenekten yetişen saray mimarlarının oluşturduğu ortak mimari üslupla inşa edilmiş; 18. yüzyılda saray mimarları, bazı detaylarda batı üslubundan esinlenseler de genel çerçeve değişmemiştir. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Mimar Kemalettin’in bir kaç camisi dışında cami yaptırılamamıştır. Bu dönemde cami yapımı hâlâ devlet denetimindedir. Mimar Kemalettin, camilerinde dönemin milliyetçilik duyguları ile geleneksel bazı öğeler kullanmış olsa da tasarımları neoklasik üsluptadır. 1950 sonrasındaysa mimar ideolojisiyle değil, halkın çabalarıyla gelenekselin kötü taklidi camiler uygulanmıştır. Bu dönemde az sayıdaki modern örnekler ise laik-modernist mimarlar tarafından yapılan, adeta İslamî ve geleneksel olan her şeyden uzaklaşılmayı hedefleyen camilerdir.

1980’lerden sonra artık yavaş yavaş mimarlık ortamının da cami mimarîsine dâhil olduğu görülür. Laik-modernist mimarlık camiasınca, kubbeden, klasik minare formundan, klasiğe benzeyen her şeyden uzaklaşılan üçgen kabuk görünümündeki camiler kabul görür. Yalın duvarlar ve iç mekânda her türlü detaydan arınma vardır. Ankara Batıkent ve Ostim camileri, Eskişehir Organize Sanayi Camii, Ankara TEK Camii gibi örneklerde karşılaşılan bu şema, mimarların ortak ideolojisi olarak gözlenmektedir. 1980’lerin yeni camileri arasında az sayıda kubbeli olan örnekler, kabuk dışında formla tasarlananlar da vardır. Sayılı olan bu camiler ise daha çok mimarlarının kişisel ideolojilerinin yansımasıdır.

1957 yılında Mimar Vedat Dalokay’ın tasarladığı Kocatepe Camii projesi, kabuk sistemli, cam, çelik gibi modern malzemeler kullanılarak tasarlanmış, eskiden farklı olan vurgusuyla oluşturulmak istenen bir cami örneğidir. Mimarın kendi ideolojisi ile tasarladığı caminin belli bir aradan sonra, özellikle 80’lerde benzer şemalarının yapılmaya başlanması, günümüzde hâlâ bu şemaların tekrar ediliyor olması, aradan geçen 40-50 yıla rağmen mimarların çok da özgün tasarımlar üretemediklerinin de göstergesidir. Behruz Çinici’nin tasarımı olan TBMM Camii cumhuriyet döneminde daha önce görülmemiş, mimarın şahsi ideolojisi ile değer yargılarının yansıtıldığı yeni bir örnektir.

90’larda Turgut Cansever’in tasarımı olan Antalya Karakaş Camii, cami mimarisi meselelerine cami yaptırma derneklerinin tutumu ve mimarların biçim-ideolojik tutumları bağlamında karşı bir duruşu temsil etmesi bakımından önemlidir. Mimarî tasarımlarında geleneksel unsurlarla modern çizgileri birlikte düşünen mimar, camide tarihsel unsurları kullanarak, geçmişi silmeye çalışmakla bir yere varılamayacağını ve mimari tavrın yere ve zamana özgü niteliklerinin tarihsel bağlarıyla birlikte ele alınması gerekliliğini ifade etmek istemiştir. Belki de Türkiye cami mimarlığı meselesinin en anlamlı tartışmalarından biri Cansever’in bu camisiyle ortaya konulmuştur.

2000’ler sonrasındaki yeni camilerde ise mimarların bazı geleneksel izlere yer verdiği görülmektedir. Mimarlık camiasında tarih okumalarının öneminin anlaşılması, tarihselliğin eskide algılandığı gibi gericilik olarak görülmemesi, İslam sanatlarına artan ilgi, merkezî idarenin İslamî bir kimlik taşıyor olması, İslamî kimliğin kamusal alana rahatça taşınması gibi etkenlerle camiler artık mimarlık camiasının tasarım gündemine girer.

Camileri kim yaptırıyor?

1980’lerden sonra sosyo-ekonomik koşullardaki değişimin bir sonucu olarak ekonomik durumu yüksek şahıs veya özel kurumlar cami yaptırma işinde etkin olmaya başlar. “Prestijlik” unsurunun ortaya çıktığı bu dönemde Sabancı Camii önemli bir örnektir. Türkiye Diyanet Vakfı ve Sabancı Vakfı’nın ortaklaşa yaptırdığı Sabancı Merkez Camii’nin Süleymaniye Camii’nin bir benzeri olması istenmiş, medyanın “Türkiye’nin en büyük camisini Sabancı yaptırıyor” haberleri neticesinde Selimiye Camii benzeri olmasına karar verilmiştir. Caminin prestij boyutunu göstermesi bakımından bu değişim oldukça açıklayıcıdır.

Banilerinin şahıslar olduğu camilere bakıldığında, bunları ekonomik durumu yüksek, tanınmış ailelerin veya şirketlerin yaptırdığı görülür. 2000’lerde yeni camilerin görünürlüğünün artmasında bu şahısların rolü büyüktür. 1980’lerde yeni camilerde daha çok “mimarî prestij” göze çarparken, 2000’lerde şahıs veya kurumun prestiji ön plandadır. Ayrıca 2000’lerde İslamî elit tabakanın prestiji de dikkat çekmeye başlar.

Karacaahmet Şakirin Camii, mimarından daha çok, banisi ve banisinin torunu olan iç mimarı ile gündeme gelmiştir. Dumankaya Camii, Doğramacızade Camii ve şu an yapılmakta olan ve Diyanet VIP Camii olarak tanınan Diyanet Camii de Ankara’daki benzer örneklerdendir.

2000’lerde KİPTAŞ ve TOKİ gibi kuruluşların da yaptırdığı camilerle ön plana çıktığı görülür. Hayır yapma, konsept oluşturma, prestij elde etme gibi hedeflerle, ilk zamanlarda konut alanları içerisinde yaptırdıkları, çoğunlukla klasik Osmanlı camilerine benzer şemalar, zamanla yerini 2000’lerde diğer prestij sahibi aktörlerle yarışacak kadar dikkat çeken yeni camilere bırakmıştır.

Siyasi tutumlar ve kurumlaşma

Osmanlı’da cami mimarisi doğrudan siyasetin aktörlüğünde, sarayın denetimiyle yapılmaktaydı. Cumhuriyet döneminde ise mimarî eylemler bir süre devlet eliyle yürütülmüşse de, sonrasında bağımsız bir alana dönüşmüş, fakat siyasi tutumların ve dönüşümün özellikle cami mimarîsi üzerindeki aktörlüğü hep devam etmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında cami yapılamazken, 1950 sonrasında sağ partilerin muhafazakâr İslamî kesimi destekleyici politikaları, kırsal kesimlerdeki halka kendi mahallelerinde cami yapma imkânı sağlamış, bu imkanı değerlendiren halk fırsat bulduğu her yere 16.yy. klasik Osmanlı camilerinin kötü taklitlerini inşa etmeye başlamıştır. Halkın dini duygularını destekleyen partilerin zaman zaman cami mimarîsine doğrudan etkileri de olmuştur. Ankara’nın Yenişehir semtinde yapılması düşünülen bir cami için 1957 yılında açılan yarışma sonucunda, birinci olan modern cami projesinin iptal edilip, yerine Şehzade Camii benzeri bugünkü Kocatepe Camii’nin yapılması, dönemin siyasi etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Camiyi yaptıracak olan derneğin başkanının dönemin iktidar partisi başkanı Adnan Menderes’in danışmanı olması da dikkat çekicidir.

Fakat Türkiye siyasetinde her ne kadar sağ partiler iktidar olmuşsa da laiklik ve devrimler her zaman birinci plandadır ve cami, İslamiyet gibi mevzular çoğu zaman laik Cumhuriyet’e tehdit olarak görülmüştür. Yaşantısı ve gösterdiği uyum ölçüsünde laik kesim tarafından kabul edilen İslami elit tabaka, inşa ettiği camilerde de kütlenin taşıdığı modern çizgiler kadar kabul görmekte ve söz sahibi olabilmektedir. 2000’lere gelindiğinde zaten sağ siyasetin ve onu temsil eden İslamî tabakanın modernist sol camiadan çok da farklı bir şey talep etmediği önemli bir nokta olarak dikkat çekmektedir.

1924’de Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılarak din işlerini yürütmekle görevli bir kurum olarak ihdas edilen Diyanet işleri başkanlığının görevler listesine bakıldığında, camilerin yapımı ile ilgili hiçbir yetkisinin bulunmadığı görülmektedir. Camilerin idaresi Diyanet’in Donatım Müdürlüğü’ne bağlıdır ve söylenen/yazılanın aksine bugüne kadar cami yapımı ve onarımı için Diyanet’in bütçesinden ayrılan/verilen herhangi bir tahsilât yoktur. 70’li yıllarda diğer Müslüman ülkelerin yardımlarından sonra Türk hükümetinin de Ankara Kocatepe Camii’ne 25 milyon yardımı ve 1989’da açılan TBMM Camii istisnadır.

2005 yılında medyada yer alan cami yapımıyla ilgili tartışmalara açıklık getirmeye çalışan zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu cami yapmanın tamamen Diyanet’in dışında geliştiğini vurgulamıştır: Belediye cami yeri tahsis eder ya da bir kişi arsa bağışlar. Ardından bir dernek kurulur ve caminin nerde, kaç kişilik olacağı tamamen bu dernekle mimar arasında kararlaştırılır. Bardakoğlu’na göre camiler Osmanlının bıraktığı çizgide korunmalıdır.

Diyanet Kurumu’nun siyasi ve toplumsal ortamla paralel olan dönüşümünü, camiler üzerinden açıkça izleyebiliriz. 2005 yılı gibi oldukça yakın bir tarihte Bardakoğlu’nun yukarıdaki, geleneksel camilerimize benzemeyen camileri tasvip etmeyen açıklamalarına karşın, günümüzde yapılan Diyanet Camii daha modern çizgilerdedir.

Diyanet cami yaptırabilir mi?

Bugünse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cami mimarisi ile ilgili bir sempozyum düzenlemesi, bu alanda aktörlüğe talip olduğunu göstermesinin yanı sıra siyaset, mimarlar ve baniler arası ortak bir zemin oluşturma çabası açısından önemli bir girişimdir.

Fakat böyle bir zeminin daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için cami tasarımına yöneltilmiş soruların tek boyutlu değil kompleks ilişkiler çerçevesinde cevaplandırılması gerekiyor. Cami inşasında artık aktörlerin birbirinden tecrit edilemeyeceği bilinen bir gerçektir. Aktörler, dönemsel etkilerden arınarak iktidar alanı oluşturma uğraşlarını bir tarafa bırakıp bir mutabakat oluşturmalıdırlar. Zaaflarından sıyrılmış bani, İslami bilinçlenmeyi hafife almayacak mimar ve kullanıcılar, camiyi çatışma alanı haline getirmeyen bir siyaset... Bir şeyleri dikte etmeye çalışmayan, gösterişi hedeflemeyen, sadece güzeli ortaya koymayı amaçlayan “çağdaş” cami mimarisine ancak böylesi aktörlerle ulaşabiliriz.

Unutmamamız gereken bir şey var: Bina ömrü, politik gündemin ömründen her zaman daha uzundur.

[email protected]