Barbarlık, siyaset ve Hamlet

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
18.07.2020

Carl Schmitt'in 30 Ekim 1955'te Düsseldorf'ta katıldığı bir konferansta yaptığı sunuma dayanan ve Türkçeye ‘Hamlet ya da Hekuba: Zamanın Oyuna Baskını' adıyla çevrilen eserde Schmitt, Shakespeare'in ünlü Hamlet oyununu siyaset yanı ağır basan siyaset-edebiyat ilişkisi ekseninde yorumluyor.


Barbarlık, siyaset ve Hamlet

Leo Strauss’la birlikte yirminci yüzyılın önde gelen iki siyaset felsefecisinden biridir Carl Schmitt. 1933 yılında üye olduğu Hitler’in partisi ve Nazizm ile ilişkisini İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar sürdüren Schmitt’in çağdaş siyaset felsefesine birçok katkısı oldu. Sözgelimi ‘siyasal’ı tanımlarken başvurduğu dost-düşman ayrımından egemeni ‘olağanüstü hal’in ne olduğunu tespit edebilen olarak nitelemesine, liberal kibre yönelik kapsamlı eleştirilerinden politik romantizm kavrayışına, nomos anlayışından siyasal ilahiyata kadar birçok kapsamlı tartışma konusu ve formülleştirmelere Schmitt’in eserlerinde sıklıkla rastlanır.

1945 yılında savaşın sona ermesiyle, Amerikan kuvvetleri tarafından ele geçirilen Carl Schmitt’in bir toplama kampında bir yıldan fazla tutsak tutulduktan sonra 1946 yılında serbest bırakıldığını biliyoruz. Savaş sonrası yıllarda siyaset felsefesi görece pek dikkate alınmayan Carl Schmitt’in Soğuk Savaş’ın bitmeye yüz tuttuğu yıllardan itibaren entelektüel bakımdan tekrar gündemleştiğine şahit oluruz. Doğu Bloku’nun dağılmasıyla birlikte liberalizmin ve kapitalizmin zaferinin ilan edildiği, “tarihin sonu”nun yaşandığının iddia edildiği bir dönemde siyasal açıdan dünyanın gidişatına muhalif olanların ilk başvurduğu kaynaklardan birinin Schmitt oluşu pek şaşırtıcı değildir.

Hamlet ve siyaset

Schmitt’in 30 Ekim 1955’te Düsseldorf’ta katıldığı bir konferansta yaptığı sunuma dayanan ve Türkçeye ‘Hamlet ya da Hekuba: Zamanın Oyuna Baskını’ adıyla çevrilen eserde Schmitt, Shakespeare’in ünlü Hamlet oyununu siyaset yanı ağır basan siyaset-edebiyat ilişkisi ekseninde yorumluyor. Shakespeare’in sunduğu Hamlet karakterinin Mary Stuart’ın oğlu Kral James ile ilgili olduğu kanaatini taşıdığını belirten Schmitt, Hamlet’i mitleştiren ilk kişilerin 18. Yüzyılın ünlü Alman yazarları Lessing, Herder ve Goethe olduğuna da kanidir. Ona göre Goethe’nin yorumunda Hamlet, çok ağır bir görev üstlenen Werther haline gelir ve kendi mahvına koşar. 20. Yüzyılda ise Freud’un tüm nevrotik rahatsızlıkların ya anneye ya da babaya bağlı olmasından dolayı bütün nevrotiklerin ya Oedipus ya da Hamlet olduğunu söylediğine de dikkat çeken Schmitt, eserinin Giriş bölümünü tamamen Hamlet’e yönelik okuma metodlarına ayırıyor. Prens Hamlet’in babasının amcası tarafından öldürülmesinde Kraliçe Gertrud’un bir payının olup olmadığı sorusunun motivasyonunda Carl Schmitt, Kraliçe Tabusu, İntikamcı Figür bölümleriyle Hamlet’in Avrupa’nın Katoliklik ile Protestanlık arasındaki dinsel bölünmesinin oluşturduğu çatlağa yerleştirmeyi seçer. Bu çatlaktaki bir kültürel mit üretimidir bir yerde Shakespeare’in Hamlet’i. Avrupa ruhunun Rönesanstan bir mitlerden ve mitolojiden kendini ayırt etmeye çaba sarf ettiğini kaydeden Schmitt, buna karşın, edebiyatın da üç büyük sembolik figüre vücut verdiğini ifade eder: Donkişot, Hamlet ve Faust. Her üçünün de birçok ortaklık paylaştığını belirten Schmitt, Hamlet’in Avrupa’nın yazgısını belirleyen kırılmanın tam ortasında yer aldığını tasrih eder.

Tahtın varisi

Schmitt’in okumasında iki ayrı ek de yer alır. Bu eklerden ilkinde Schmitt “Tahtın varisi Hamlet” konusunu işler. Bu konu önemlidir, çünkü eğer tahtın varisi Hamlet ise oyun salt bir intikam oyunu değildir, aynı zamanda bir veraset oyunudur da. Hamlet varisi olduğu tahtı amcasından geri alabilmek için de mücadele etmektedir. İkinci ek ise eserinin önsözünde Hamlet yorumu için temel ögeleri edindiği uzmanlardan biri addettiği Walter Benjamin’in ünlü doktora tezi Alman Yas Oyununun Kökeni’ne bir cevap üretmeye çalışan Schmitt, Shakespeare’in dramalarının 1588-1688 arasında gerçekleşen İngiliz Devrimi’nin ilk evresine ait olduğunu, Shakespeare’in İngiltere’sinin kıta Avrupası’na nazaran hâlâ barbar ve devlet-öncesi kaldığını vurgular. Walter Benjamin’in Alman barok yas oyunu ile İngiliz draması arasındaki ayrımı yabana atmış göründüğünü iddia eden Schmitt, Hamlet’i yorumlamak için kritik nitelikte olanın barbarlık ve siyaset olduğunu vurgular.

Hamlet ya da Hekuba: Zamanın Oyuna Baskını Carl Schmitt çev. Cana Bostan Vakıfbank Kültür, 2020

Doğu ile Batı’nın av karşılaşmaları

Kürboğa, Mevdud, Porsuk, Aksungur, Avcı Mehmet gibi birçok avcı komutan, sultan ve padişah geleneği bulunur tarihimizde. Ama yine de tarihyazımı bakımından bu konuda yeterli bilgiye erişmek mümkün değildir. Tarihsel bakımdan Haçlı Seferleri Müslüman dünyanın Ortaçağ Avrupa’sına nazaran birçok bakımdan ileri olduğu bir döneme denk gelir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şöyle de denebilir: Haçlı Seferleri başlamadan önce Müslüman toplum avcı konumundadır. Haçlı seferleri esnasında av ve avcı konusunu Çizgi Kitabevi tarafından irdeleyen Nadir Karakuş, Müslüman toplumun bu konumunun nasıl değişip av haline geldiğini anlamaya da katkı sağlamayı hedefliyor eserinde.

Haçlı Seferlerinde Av ve Avcı, Nadir Karakuş, Çizgi Kitabevi, 2020

Mutlakı düşünmenin bir yolu var mı?

Alman filozof Immanuel Kant’ın yazdığı Salt Aklın Eleştirisi’yle başlattığı metafizik eleştirisi modern zamanlarda mutlakın bilinemeyeceği ve düşünülemeyeceği sonucuna varmıştı. Bu sonuç kendiliğinden mutlakı düşünmeyi bir düşünme ihlali olarak kodlamaya vardı. Çağdaş Fransız filozof Quentin Meillassoux, aydınlanmanın fanatizm adını verdiği şeye karşı savaşı, bugün tümüyle bir ahlakileştirme girişimi haline geldiğine dikkat çekerek çağdaşlarımızın bu noktada tamamen din adamlarına mahkûm olduklarını ileri sürüyor eserinde. Sonluluğun Sonrası isimli eserinde Kağan Kahvecinin dilimize çevirdiği kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları okura sundu.

Sonluluğun Sonrası, Quentin Meillassoux, Türkiye İş Bankası Kültür, 2020

@uzakkoku