Barış Pınarı’nın hukuki dayanakları

Cüneyd Altıparmak/ Avukat - [email protected]
18.10.2019

Aylardır oyalanan Türkiye’nin kararlılığı ve hukuki dayanaklarının güçlü olması sayesinde gelinen aşama mühim. Anlaşmanın “ABD ile Türkiye, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğü taahhüt eder, her iki ülke de Suriye ihtilafını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler” şeklindeki maddesi Türkiye’nin Suriye’ye bir armağanı olarak nitelenebilir.


Barış Pınarı’nın hukuki dayanakları

Ülkemiz son birkaç günde, önemli ve ciddi adımlar attı. Askeri gücün, diplomatik kazanımlara dönüştüğünü bu günlerde “ABD Mutabakatı” olarak nitelendirebileceğimiz bir antlaşma yapıldı. Antlaşmaya göre, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarının ve Barış Pınarı Operasyonu öncesi talep ettiği hususların kabul edildiğini görüyoruz. Uluslararası hukukta “güçlü olmayanın hakkı da kaybetmesi” sıkça karşılaşılan bir durumdur. Devletlerin haklarını korumak için güçlü ve yeri geldiğinde müdahil olması uluslararası ilişkilerin doğasındandır. Barış Pınarı harekâtının; askeri, siyasal, ekonomik boyut ve sonuçları çokça dile getirilmektedir. Bu boyutların iç içe geçtiği bu günlerde, Türkiye’nin hukuki gerekçe ve dayanaklarının iyi bilinmesi gerekiyor. Zira, ülkemiz bu dayanaklar ile masaya oturup, taleplerinin yerine gelmesini istiyor.  

Ülkemizin bu operasyona dair hukuki dayanakları nelerdir?

Meselenin uluslararası boyutunu ele almadan önce iç hukukta, devletin görevleri bağlamında birkaç noktaya değinmek isteriz. Ülkemizin en temel ve en üstün mevzuatı Anayasadır. Anayasalar bir devletin ödevlerini, görevleri, kurumlarını ve benzeri temel özelliklerini düzenleyen metinlerdir. Buna göre Devletimizin temel görevi bölünmez bütünlüğünü korumak için gerekli şartları hazırlamaktır (AY.m.5). Bunun için gerekirse silahlı kuvvet kullanılabilecektir. Hatta yabancı ülkelere asker gönderebilmek hakkına sahiptir (AY.m.92-117). TBMM’nin çalışma esaslarını düzenleyen İç Tüzüğe göre de yabancı ülkelerde yapılacak operasyonlara ve asker sevkine TBMM karar verecektir. (İç Tz.m.130). Bu doğrultuda bir hüküm de TSK İç Hizmet Kanununda vardır. Buna göre, “Türk Vatanının savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün” kullanılması mümkündür (TSK m.35).

Ülkemiz neden operasyon yapıyor?

Cumhurbaşkanımızca Meclis’e sevk edilen Türkiye'nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için izin süresinin, 30 Ekim 2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması” kararlaştırılan Tezkere, daha önceden alınan aynı içerikteki yetkinin süresinin uzatılmasıdır. Bu metin, ülkemizin yaptığı “operasyonun gerekçesidir”.

Terör örgütleri ve Yargıtay

Bir başka soru ise DEAŞ ve PKK/PDY/YPG’nin terör örgütü olarak kabul edilip edilmediği noktasındadır. Ülkemiz terör davalarının en yüksek içtihat ve karar verme organı olan 16. Ceza Dairesi kararlarında “PYD/YPG, PKK'nın Suriye uzantısı” ve faaliyetleri itibarıyla, silahlı bir terör örgütü olduğu, örgütün, Suriye'nin kuzeyinde kontrolü altına aldığı toprakları kanton kurarak birleştirme isteği ve Kürt özerk bölgesi oluşturma düşüncesinin hem Türkiye'nin hem de Suriye'nin toprak bütünlüğüne halel getirme tehdidi oluşturduğu vurgulanan kararda, PYD/YPG bağlantılı militanların Türkiye üzerindeki saldırılarının PKK'nın Suriye uzantısı olduğunun açık delili olduğu,  Suriye’de devlet dışı aktör olarak oluşan DEAŞ ile PKK/PYD/YPG'nin, Türkiye'ye yönelik çok sayıda "ülkesel" terör saldırılarında bulunduğu her iki örgütün de Türkiye’nin terör listesinde yer aldığı belirtilmiştir.

Uluslararası hukuk

Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkemiz başta bu sistemin hukuk kuralları ile bağlıdır. BM Antlaşmasına göre, üye ülkelerden birisi “silahlı saldırıya hedef” olursa Güvenlik Konseyi bu yönde bir tedbir alıncaya dek kendisini savunma hakkına sahiptir (m.51).  Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015) ve 2254 (2015) sayılı kararlarıyla, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170 (2014) sayılı kararda bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak, DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuştur. Ülkemizin yaptığı operasyon nitelik ve icrası itibarıyla bunlardan farklı değildir.  Ülkemizin bağlı olduğu bir başka lig de NATO’dur. NATO Antlaşmasına göre de (m.5) Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğini sağlamak için saldırıya ve angajmanına maruz kalan devletin BM Antlaşmasında olduğu gibi operasyon yapma yetkisi bulunmaktadır.  Uluslararası düzlemde, PKK, DEAŞ gibi örgütlerin uluslararası kurumlar ve devletlerin birçoğu tarafından terör listesine eklendiği görülmektedir.

Bir de meselenin Suriye-Türkiye ilişkilerine dönük tarafı vardır. Terörle mücadele kapsamında yapılan “Adana Mutabakatı” bu açıdan çok önemlidir. Bu mutabakata göre, her iki devlet de kendilerini tehdit eden terör örgütlerine karşı önlemler alacak ve onların kendi toprağındaki tüm faaliyetlerine engel olacaktır. Karşılıklı olarak hiçbir ikamet, lojistik, eğitim, ulaşım ve silah kapasitesine müsaade etmemek konusunda anlaşan iki ülke ortak operasyonlar, tutukluların iadesi ile bilgi, belge ve istihbarat paylaşımı alanlarında işbirliği yapmaya karar vermiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin angajman kuralları çerçevesinde müdahale hakkı vardır.

ABD ile varılan mutabakat

Ülkemizin hukuki olarak dayanağının sağlam, askeri gücünün yerinde ve siyasi iradenin net duruşu, bugün benzer bir antlaşmanın ABD ile yapılması sonucunu doğurmuştur. ABD’nin en üst düzey heyeti ile gelip, ülkemizin önceden beri talep ettiği hususları kabul etmesinden ziyade, ABD’ye beş günlük süre tanınması ve bu sürede operasyonu durduracağını deklare etmesini bir kazanım olarak değerlendirmek gerekiyor. Aylardır oyalanan Türkiye’nin kararlılığı ve hukuki dayanaklarının güçlü olması sayesinde gelinen bu aşama mühim. Anlaşmanın “ABD ile Türkiye, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğü taahhüt eder, her iki ülke de Suriye ihtilafını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler” şeklindeki maddesi Türkiye’nin Suriye’ye bir armağanı olarak nitelenebilir.Sorunun çözümü noktasındaki bu karara yapılan atıf, ülkemizin hukuk zeminindeki tezlerini de doğrular boyutta. Bir diğer önemli madde ise YPG’nin çekilmesi ve ağır silahlarının toplanması ve mevziilerinin tahribidir. Bu da Türkiye’nin yapmak istediğinin hukuki bir metinde ABD tarafından kabulüdür.