Başbakan’dan gayrısıyla başedilebilir!

Halime Kökçe / Editörden...
22.06.2013

Mayıs sonundan bu yana yaşananlar en çok da bu soruyla ilgili: Türkiye bundan sonra nasıl yönetilecek?


Başbakan’dan  gayrısıyla başedilebilir!

11 yıldır iktidarda olan AK Parti ve Başbakan Erdoğan Türkiye’ye çok önemli bir eşik atlattı. Tabir caizse Türkiye üst liglere doğru hızla yükselmeye başladı. Bunu bu cümlelerle olmasa da Kılıçdaroğlu bile söylüyor; mesela “Türkiye eski Türkiye değil, sen bu gençleri anlayamadın” falan diyor. Bu gençler ‘yeni Türkiye’ye doğmuş değil ama yeni Türkiye’de büyümüş gençler, evet. Bu yüzden demokrasiden anladıkları biraz daha kıvrımlı, oylumlu bir demokrasi. Makro değil sadece, mikro durumlarda da fikirleri alınsız istiyorlar. Ne güzel? ‘Yeni Türkiye’nin mimarları bu genç nesille ne kadar gurur duysalar az. 

Ama bir 11 yıl daha “Tayyip Erdoğan’lı Türkiye” fikrine katlanamayacak bir “çılgın Türkler” güruhu olduğu da ortada. Bu yüzden de AK Parti’ye değil Başbakan’a yönelik bir yıpratma çabası içindeler. Başbakan’ın üslubuyla oturup tek adamlığıyla kalkıyorlar. Sanırsınız arkalarından gittikleri şahsiyetler her gün forum düzenliyor. Türkiye’nin kuruluş felsefesi tek adam, kurtarıcı Atatürk miti üzerine inşa edilmiş. Bir kesim için Atatürk’ün açtığı yol, kurduğu ülkü peygamber kelamından önde.

 Türkiye’nin Kürt siyasal hareketi için de aynı durum geçerli. Cemaat yapıları keza öyle. Tek adam temayülü var diye eleştirilen Başbakan yüzde 50 oy almış bir lider. Bu ne demek? Erdoğan’a ve ekibine Türkiye’nin ekseriyeti irade beyanında bulunmuş, dört yıl seninleyiz demiş. 

Peki kalan yüzde 50 ne olacak? Evvela bu yüzde 50’nin siyasi beklentilerinden oy verdikleri partiler mesuldür. Ancak temel haklar konusunda, hizmet politikaları konusunda, ülkenin menfaatleri konusunda Hükümet elbette ve sonuna kadar seçmeni olmayan yüzde 50’den de sorumludur. Bu noktada yüzde 50’yi zikretmek bile abesle iştigaldir. 

Ancak dediğim gibi siyasi beklentiler ve yönelimler söz konusunu olduğunda muhalefete düşen de arkasından sürüklediği kesimi tatmin edecek bir performans sergilemektir. Muhalefetten ümidini kesmiş insanları illegal yapıların vandalizmi ile, barikat kurup kimlik kontrolü yapanlarla bir tutan, toptancı bir yaklaşımla kutlayan bir söylem ne yazık ki bundan böyle de tencere tava çalanlara ümit veremeyecektir. 

Sözün özü, istenen “Erdoğan olmasın, hatta o olmasın da kim olursa olsun”dur. Çünkü ondan gayrısı ile baş edilebilir!

Üçüncü haftadır Açık Görüş’te çok değerli yazarlarımız, akademisyenlerimiz Gezi sürecini tahlil eden yazılar yazıyorlar. Doğruya doğru eğriye eğri diyen yazılar bunlar. Hem “mesele üç ağaç değil, millet anladı, oyunu gördü” diyen yazılar ama bir taraftan da yapılan hataları örtmeyen yazılar bunlar. 

Bundan sonrası da çok önemli; incinen gönüller olduğu muhakkak. Üç ağaçtan bir kalkışma yapmaya çalışan bu atak evet sona erdirildi ama bundan sonra, incinen gönülleri alacak ve o gönülleri provokasyondan koruyacak Mehmet Akif Okur’un ifadesiyle ‘Yeni Türkiye’yi “yepyeni” kılacak bir evreye geçmeliyiz. 

Kültürel yaralarımızın ne kadar açıkta olduğunu gördük. Başbakan’ın üslubuna laf edenlerin nasıl galiz küfürler edebildiğini gördük. Başörtüsü sorununu, en sorun çıkarmayan yöntemle çözmeye gayret eden bir hükümete rağmen başörtülülerden diyet isteyenleri de gördük. Ve bu süreçte siyasetin buyurgan dilinden mustarip olduğunu söyleyenlerin kendilerine ontolojik bir ahlaki üstünlük atfettiklerini de. 

Hüsamettin Arslan “Türkiye’de ‘dua’ edenler Allah’ın evinin ‘kalpleri’ olduğuna inanıyorlar” diyor. Duanın şerleri def edeceğine inanan bir milletiz biz. Elhamdülillah! 

[email protected]