Başdanışman, başkanlığı anlatıyor

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
20.02.2016

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç’un yazdığı 40 Soruda Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi kitabı, Türkiye’nin hiç eskimeyen gündemine önemli bir katkı sağlıyor.


Başdanışman, başkanlığı anlatıyor

Türkiye’de defalarca çeşitli değişikliklere uğramasına rağmen, gerek hazırlanış süreci gerekse mantığı gereği 12 Eylül 1980 askeri darbesinin bir ürünü olarak değerlendirilmesi gereken mevcut anayasanın yerine yeni bir anayasa hazırlanması 1 Kasım seçimlerinin de en gözde konularındandı. Seçim döneminde, yeni anayasa, siyasi partilerin seçim beyannamelerinin önemli bir parçasını oluşturduğu gibi, seçim sonrası kurulan hükümetin programında da birinci sırada yer almıştı. Bu açıdan yeni bir anayasa hazırlanması konusunda toplumun hemen bütün kesimlerinin bir uzlaşma içinde olduğu söylenebilir.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç’un yazdığı 40 Soruda Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi kitabı Türkiye’nin eskimeyen bu gündemine önemli bir katkı sağlıyor. Kitap, çoğu zaman akademik çevrelerde ele alınan yeni anayasa ve başkanlık sistemi ile ilgili, sokaktaki insanın aklına gelen ve sıkça duyduğumuz sorulardan bir seçki. Yeni anayasa ve başkanlık sitemi hakkında sıkça sorulan kırk soru, dört ayrı bölüme ayrılarak cevaplandırılmaya çalışılıyor. Birinci bölüm; yeni anayasa ile ilgili soruları cevaplandırırken ikinci bölüm; hükümet sistemlerini tanımlayan, aralarındaki benzerlikleri ve farkları açıklayan sorulara yanıt veriyor. Üçüncü bölümde devlet biçimleri ve hükümet sistemleri arasındaki farklar incelenirken, dördüncü bölüm ise; başkanlık sisteminin Türkiye’de uygulanabilirliği ile ilgili soruları ele alıp cevaplandırıyor.

Anayasa olmazsa olmaz mı?

Malkoç, Türkiye parlamenter sisteminin ve demokrasisinin krizlerini, çalkantılarını birinci elden yaşamış bir hukukçu ve aktif siyasi geçmişe sahip bir kişilik. 1995 yılında milletvekili seçildiği ve seçimlerde en çok oy alan partisi Refah Partisi’ni 1998 yılında, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılırken, Anayasa Mahkemesinde savunanlardan biri olan Malkoç, 28 Şubat 1997 MGK bildirisini ve post-modern askeri darbenin etkilerini bizzat milletvekili olarak yaşadı. Daha sonra üyesi olduğu Fazilet Partisi de kuruluşundan sadece üç yıl sonra kapatıldı. Uzun bir süredir AK Parti YSK temsilcisi olarak görev yapan Malkoç’un kitabı “Anayasa nedir? Anayasa olmazsa olmaz mıdır?” sorusu ile başlayan ve  “Başkanlık Sistemi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan için mi istenmektedir?” sorusu ile sona eriyor. Kitapta, kamuoyunun zihnini sık sık meşgul eden “Yeni bir anayasaya niçin ihtiyacımız var? Başkanlık sistemi nedir? Yarı başkanlık sistemi nedir? Parlamenter sistemin mahsurları nelerdir? Üniter devlet ve federal (birleşik) devlet nedir? Yeni anayasada hangi devlet biçimi olmalıdır? Başkanlık sistemi ile üniter devlet yapısı birlikte olur mu? Başkanlık sisteminde denetim nasıl olmalı ve hangi dengeler kurulmalı?” gibi dikkat çeken sorular da yer alıyor.

Malkoç, başkanlık sisteminin faydalarını istikrarlı ve güçlü bir yönetim, doğrudan temsil mekanizması, aşırılıkların önlenmesi, hızlı karar alma ve etkili icraat, parlamentoda verimliliğin artması şeklinde sıralıyor. Kitabın sonunda yer alan yedi ayrı ek de Türkiye’nin parlamentarizm tarihinin ciddi krizlerinden bazılarını hatırlatıyor.

[email protected]

40 Soruda Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi, Şeref Malkoç, Birlik Vakfı, 2016

İki aykırı filozof

Machiavelli ile Spinoza’nın siyasi görüşlerinde ne tür yakınlıklar bulunabilir? Del Lucchese’ye göre her iki filozof da modernizmin bizim için biçtiği politika kavramını da yerle bir eden bir bakış açısı sunar. Bu iki filozofun da politik bedenin kuruluşunu sözleşme ve birlik üzerinden değil çatışma ve çokluklar üzerinden düşünmeyi önerdiklerini savlayan Del Lucchese, bunun politik düşüncede bizzat yaşamı model almak anlamına geldiğini ileri sürüyor. Her iki filozofun da yaşamı olumlamak için, çatışma, güç ve çokluğu olumladığı yargısı kitabın temel fikri.

Machiavelli ve Spinoza’da Çatışma, Güç ve Çokluk, Filippo Del Lucchese, çev. Orkun Güner, Otonom, 2016

Bourdieu ve akademik akıl

Kırk yıllık araştırmalarının sentez ve değerlendirmesini gerçekleştirdiği Akademik Aklın Eleştirisi’nde Pierre Bourdieu sosyoloji teorisi, tarih bilgisi ve felsefi düşünceyi harmanlıyor. Bourdieu tartışmaya akademik aklın görmezden geldiği temel önkoşulla başlıyor: Batı dillerinde okul anlamına gelen sözcüklerin ve “skolastik”in kökeni olan skhole, yani boş zaman. İnsan üstüne düşünen filozoflar ve genel olarak “skolastik eğilim”, düşünmek için boş zamana sahip olmak gerektiğini akıllarına getirmezler. Bourdieu eleştiri oklarını akademik aklın kendisine olduğu kadar, “skolastik eğilim”in dışında olanlar hakkında yürüttüğü spekülasyonlara da yöneltiyor.

Akademik Aklın Eleştirisi, Pierre Bourdieu, çev. P. Burcu Yalım, Metis, 2016