Basın özgürlüğü kişiler, olaylar, olgular ve durumlarla ilgili yalan, yanlış, ilgisiz, gerçeğe aykırı haber yapma, yayın oluşturma hak ve yetkisi vermez. Kişilerin şeref, onur, haysiyet ve itibarına saldırı amacıyla yayın yapmak basın özgürlüğü kapsamında değildir.
Prof. Dr. Yavuz Atar / Anayasa Hukukçusu
İfade özgürlüğü temel bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ifade özgürlüğüne ilişkin meşhur Handyside kararında da vurgulandığı üzere, “ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel dayanaklarından birini oluşturmaktadır”.
Hiç kuşkusuz ifade özgürlüğünün özel bir biçimi olan basın özgürlüğü, demokratik toplumun en temel gereklerinden biridir. Bu bağlamda, özgür basının; halkın doğru, güvenilir kaynaklardan zamanında ve tarafsız şekilde bilgiye erişim ve haber alma özgürlüğünün sağlanmasında hayati bir görevi vardır. Basının, AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, topluma doğru haber verme görevinden kaynaklanan bir gözlemci (watchdog) misyonunun olduğu vurgulanmakta; Venedik Komisyonunun ilgili raporlarında da AİHM’in bu husustaki nitelendirmesine atıfla basının ve diğer iletişim araçlarının demokratik bir toplumda “bilginin tedarikçisi ve kamu gözlemcisi” olarak özel bir yere sahip olduğu belirtilmektedir.
Normatif kullanım alanı
Öte yandan, ifade ve basın özgürlüğünün kullanılmasıyla bireylerin menfaatlerinin, kişisel ve özel hayatı ile aile hayatının korunmasına ilişkin hak ve özgürlüklerin çatışması durumunda da bireysel yararlar ile kamusal yararlar arasında orantılı, adil bir dengenin sağlanması gerektiği açık olup bu husus AİHM kararlarında da sıklıkla vurgulanmaktadır.
Basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) doğrudan düzenlenmemiş olup Sözleşmenin 10’uncu maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir. Buna göre ifade özgürlüğü, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünün yanı sıra haber ve görüş alma ve verme özgürlüğünü de kapsamaktadır. Bu yönüyle bilgi ve haberi alma, verme, işleme ve yayımlama bu hakkın normatif kullanım alanını belirtmektedir. Venedik Komisyonu da aktif ve pasif düşünce özgürlüğünün bir parçasını oluşturan basın ve yayın özgürlüğüne, birinci paragrafın ikinci cümlesinin yorumlanması yoluyla ulaşılabileceğini ifade etmektedir.
Hakkın özüne dokunmamalı
Bununla birlikte basın özgürlüğünün normatif özellik ve niteliğinden kaynaklanan birtakım sınırları da bulunmaktadır. AİHS’in 10. Maddesinin 2. fıkrası, bu hakkın hangi nedenlerle sınırlanabileceğini belirtmektedir. Buna göre AİHM içtihat hukuku ışığında, hakka müdahale kanun tarafından öngörülmeli, müdahale bir veya birden fazla meşru amacı izlemeli ve demokratik bir toplumda gerekli olmalıdır. Bu bağlamda müdahale uygun araçla yapılmalı ve kullanılan araçla sınırlamanın yöneldiği amaç arasında orantılılık sağlanmalıdır. AİHM ayrıca getirilen sınırlamaların “hakkın özüne dokunmaması” gerektiğini belirtmiştir.
Maddeye göre, bu özgürlüğün kullanılması, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması amacıyla sınırlamalara tabi tutulabilir.
Yukarıda belirtilen kanunilik, meşruiyet ve gereklilik kriterlerini kapsayan üçlü test, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlanmasına ilişkin davaların incelenmesinde AİHM tarafından sürekli olarak uygulanmakta ve müdahalenin belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı konusunda bir sonuca varılmaktadır.
Öte yandan, Sözleşmenin 10 (2) maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere, yukarıda belirtilen özgürlük alanına ilaveten, basın fonksiyonu aynı zamanda bazı görev ve sorumlulukları da bünyesinde barındırmaktadır. Basın özgürlüğü kullanılırken sorumlu ve bilinçli gazetecilik ile basın faaliyetlerine ilişkin etik ve normatif kurallara uygun olarak hareket edilmesi zorunludur.
Basın özgürlüğü kişiler, olaylar, olgular ve durumlarla ilgili yalan, yanlış, ilgisiz, gerçeğe aykırı haber yapma, yayın oluşturma hak ve yetkisi vermez. Haberin sunulmasının, yayının yapılmasının yöneldiği olay, kişi, yer ve zaman gibi hususlarda basına düşen görev, ilgili düzenlemelere, meslek etik kurallarına ve ilkelerine uygun olarak hareket etmek ve demokratik toplum düzeninde halkı doğru, zamanında, eksiksiz ve güvenilir şekilde bilgilendirmektir. Kişilerin şeref, onur, haysiyet ve itibarına saldırı amacıyla yayın yapmak basın özgürlüğü kapsamında değildir.
Sorumlu gazetecilik
Nitekim konuyla ilgili AİHM içtihat hukuku incelendiğinde, basının “yayımlanan bilgilerin doğruluğunun teyit edilerek sorumlu gazetecilik ilkelerinin gözetilmesi” şeklindeki temel görevinin daha katı bir şekilde vurgulandığı görülmektedir. Buna göre, basında ifade özgürlüğü, basının gözlemci rolü bağlamında iyi niyet güdülerek, güvenilir ve doğru bilgi sunulmak suretiyle kamuoyunun bilgilendirilmesi hakkı geniş yorumlanırken; “sorumlu gazetecilik” ilkelerine aykırı olarak asılsız ve yalan haberlerle başkalarına hakaret edilmesi veya bu kişilerin aşağılanması için yapılan yayınların AİHS kapsamında korunmayacağı kabul edilmektedir.
İfade ve din özgürlüğü
Aynı husus Venedik Komisyonunun ifade özgürlüğü ve din özgürlüğü arasındaki ilişkiye dair raporunda da şu şekilde ifade edilmektedir: Demokratik bir toplumda tüm fikirlerin şaşırtıcı veya rahatsız edici olsa dahi prensipte korunması gerektiği şüphesizken, ifade özgürlüğünün kullanılmasında başkalarına yönelik olarak aşağılayıcı nitelikte veya hakarete varan ifadelerde bulunmaktan ve kişilerin haklarını ihlal etmekten kaçınılmasını beklemek de meşrudur.
Ayrıca AİHM içtihat hukuku bağlamında, basının terör örgütlerinin propagandasını yapan veya şiddet ve terörü teşvik eden ve öven ya da toplumda şiddet ve terör eylemlerinin artmasını amaçlayan yayınlarının Sözleşmenin sağladığı koruma kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.