Basiretsiz hareket, koşulsuz felaket

Bülent Güven / Siyaset Bilimci
28.05.2022

Putin'in veya Rus yöneticilerin toprak kazanmak için başlattıkları Ukrayna savaşı hem Rusya'yı ekonomik ve stratejik anlamda uzun yıllar geriye götürecek hem de bu savaşın oluşturduğu tehditten dolayı başta Avrupa olmak üzere dünyada silahlanma süreci hızlanarak kaynaklar insanlığa daha faydalı olacak bilimsel alandan askeri alana kayacaktır.


Basiretsiz hareket, koşulsuz felaket

Yazıya ironik olarak atılan bu başlığın altında esasında sosyolojik anlamda bir gerçek yatmaktadır. Zira tarih boyunca "önemli" diyebileceğimiz kişiler başka insanların hayatları için ağır bedellere malolan hatalar yapmışlardır. İnsanı her defasında hayrete düşüren bu gibi yanlışlar aşağıda konu ile ilgili verilen örneklerden görüleceği üzere, en son Ukrayna savaşında Rusya tarafından yapılmış ve bu basiretsiz davranış hem Rusya hem de dünya için ciddi problemlere yol açmıştır.

Basiret kelimesi, görünenin ötesini görmek, bir şeyin altında yatan gerçeği kavramak veya hissetmek şeklinde açıklanabilir. Bu anlamda basiret kelimesini hayatın sosyolojik, siyasi ve ekonomik gibi türlü sahalarındaki dinamiklerini "doğru" bir şekilde okuyabilmek olarak tanımlamak da mümkündür. Diğer taraftan görünenin ötesini iki türlü görmek veya anlamak mümkündür. Bunların birincisi hikmet, sezgi veya tecrübe ile olurken, ikincisi ise bilgi ile olabilir. Örnek vermek gerekirse hikmet, sezgi daha çok mistik bir temayüle işaret ederken, bilgi ise daha çok rasyonel bir çizgiye karşılık gelmektedir.

Basiret ve istişare

Basiretin devleti yönetenler için çok önemli bir özellik ve gereklilik olduğunu siyasi hayatı analiz eden kitaplarda görmek mümkündür. Bu anlamda ünlü sosyolog Max Weber Meslek Olarak Siyaset isimli kitabında iyi siyasetçide bulunması gereken üç özellikten bahsederken, bu özelliklerden birinin basiret (augenmaß) olduğuna dikkat çeker. Weber'e göre diğer özellikler ise tutku (leidenschaft) ve sorumluluk duygusudur (verantwortungsgefühl). Benzer şekilde İslam coğrafyasında bu konu üzerine eserler kaleme alan Nizamülmülk ve Yusuf Has Hacip gibi alimler ise basiretli kararların alınabilmesi için istişarenin önemine defalarca vurgu yapmaktadırlar. Yine Machiavelli de Prens isimli eserinde basiret kavramını doğrudan kullanmasa da basiretli davranışın faziletini defalarca anlatır.

Tarih boyunca çok sayıda düşünür basiretin önemine vurgu yapsa da, günümüz dünyasında büyük şirketlerin ve devletlerin yöneticilerinin verdikleri kararlarda felaketle sonuçlanan basiretsiz çok sayıda kararı tespit etmek mümkündür. Bu kişilere bilgi aktaran sayısız kaynak olmasına rağmen hala basiretsiz kararlar almaları ilk bakışta insanları hayrete düşürebilir. Fakat durumu derinlemesine incelediğimizde bu basiretsiz davranışın birçok sosyolojik, psikolojik ve tarihsel nedeni olduğunu görmek pekala mümkündür.

Rusya'nın savaş kararı

Güncelliği nedeni ile Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesine yol açan savaş kararına bakabiliriz. Hem Rusya'nın kendisi için hem de dünya için felaket ile sonuçlanan bu basiretsiz savaş kararını Rusya'nın nasıl aldığını anlamaya çalışmak, konuya kısmi de olsa bir açıklık getirecektir.

ABD'li tarihçi Stephen Kotkin'e göre, Rusya bu anlamda kendini Büyük Petro'dan itibaren basiretsiz bir şekilde rejimlerden ve dönemlerden bağımsız olarak jeopolitik bir tuzağa düşürmektedir. Kotkin'e göre Rusya devlet olarak kurulduğu günden itibaren Avrupa'ya öykünerek Avrupa gibi ekonomik olarak güçlü bir yapıya sahip olmak istemektedir. Fakat Rusya'da Avrupa'da olduğu gibi modernleşmeye ve sanayileşmeye yol açacak toplumsal dinamikler türlü nedenlerle bir türlü baskın olarak ortaya çıkmadığı için, Rusya bu eksikliği yayılmacı bir politika izleyip güçlü merkezi bir devlet yapısı oluşturarak kapatmaya çalışmaktadır. Neticede içeride oluşmuş bu güçlü devlet yapısı devletin başına geçen kişileri de muktedir kıldığı için, süreç içinde bu kişiler otoriter bir hale gelerek toplumda modernleşmeye yol açabilmesi mümkün olacak dinamiklerin önünü kesmektedirler. Nitekim bugünün Rusya'sında da bunun örneğini görmek mümkündür. Putin üretimi ve satışı kolay olan madencilik ve fosil enerji sektöründeki iş insanları veya oligarkları, devlete olan bağımlılıklarından dolayı kolay bir şekilde kontrol ederek kendi otoritesini sağlamlaştırırken, yazılım gibi bilgi, beceri ve rekabete dayanan sektörlerdeki insanları dışlama yoluna gitmektedir. Bu durum iktidardan dışlanan insanların tepkisini çektiği için esasında Rusya'nın kalkınmasına vesile olabilecek dinamikleri basiretsiz bir şekilde marjinalize etmektedir. Bu şekilde Rusya yüzyıllardır özendiği ve olmak istediği Batı gibi olmanın önünü büyük oranda kendisi kesmektedir.

Bu tarihsel jeopolitik tuzağın dışında başta Putin olmak üzere, bugünkü Rusya'nın yöneticileri son yıllardaki gelişmeleri kavramış olsalardı, Ukrayna'ya karşı kuvvetle muhtemel savaş açmazlardı. Rusya yöneticileri hala 20. yüzyılın ilk yarısına kadar hakim olan emperyal anlayışa göre hareket etmektedirler. Oysa, İkinci Dünya Savaşı'na kadar büyük devletler büyüklüklerini savaşlar aracılığı ile elde ettikleri topraklar ile sağlıyorlardı. Ne kadar çok toprağa sahip olurlar ise, o kadar çok hem gıda hem de hammadde anlamında kaynağa sahip oluyorlardı. Ordularını bu kaynaklarla finanse ederek büyüme süreçlerini düzenli olarak mümkün kılıyorlardı. Bu durum başta Roma olmak üzere, Moğollar, Osmanlı ve nihayetinde Büyük Britanya İmparatorluğu için geçerliydi. Fakat İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu gerçek değişti. Atom bombasının bulunması ile büyük güçlerin birbirinin etki alanına müdahale ederek birbirleri ile savaşmaları imkansız hale geldi. Coğrafi kazanımlar bilgi teknolojilerinin hakim olduğu bir dünyada artık bir işe yaramıyordu. Bunun en güzel örneğini İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yükselen ve halihazırda dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip olan Japonya, dünyanın dördüncü ekonomisine sahip Almanya ve İtalya gibi güçlerin yükselişinde görebiliriz. Hepsi savaşın mağlupları olmalarına rağmen bir şekilde teknolojik gelişmelerinin altyapısını oluşturdukları için güçlenebildiler. 1978 yılından beri şu anki büyüme sürecini başlatan Çin de savaşmadan ABD'nin yanında ikinci bir dünya gücü oldu. Bu açıdan Putin'in veya Rus yöneticilerin toprak kazanmak için başlattıkları Ukrayna savaşı hem Rusya'yı ekonomik ve stratejik anlamda uzun yıllar geriye götürecek hem de bu savaşın oluşturduğu tehditten dolayı başta Avrupa olmak üzere dünyada silahlanma süreci hızlanarak, kaynaklar insanlığa daha faydalı olacak bilimsel alandan askeri alana kayacaktır. Rusya an itibarı ile Ukrayna'da savaşın sürdüğü her gün 500 milyon dolar para harcamaktadır. Bu para ile aslında her gün dünya çapında bir üniversite kurmak mümkün iken kaynaklar sonuç itibariyle kimseye faydası olmayacak bir savaşa aktarılmaktadır.

Rusya'nın bugün gösterdiği basiretsiz tutumu hemen hemen her ülkenin geçmişinde veya bugününde görmek mümkündür. Osmanlı'nın da işler ters gitmeye başladığında çözüm olarak pek de basiretli davranmadığı görülmektedir. Bu anlamda sorunlara çözüm konusunda öne çıkan bir metin olan 17. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı katibi Koçi Bey'in risalesine baktığımızda bu metnin ortaya koyduğu temel önerinin eski düzene geri dönmek olduğu görülmektedir. Bu açıdan Osmanlı'nın gerçek anlamda yapması gereken reformların dönemin devlet adamları tarafından basiretli bir şekilde kavranması için yüz yıldan fazla bir zamana ihtiyaç duyulmuştur, yani büyük yenilgilerden ve bu yenilgiler sonucunda ortaya çıkan Karlofça ve Pasarofça anlaşmalarından çok daha sonra.

Silinmek kaçınılmaz

Benzer basiretsiz tutum ve davranışları günümüzün dünyasında özel sektörde de görmek mümkündür. 15 yıl önce iPhone yok iken dünyanın en çok kullanılan telefonlarını üreten Nokia gerekli dönüşümü sağlayamayıp kendini çağa uyduramadığı için piyasadan silinmek durumunda kalmıştır.

Sonu çöküş ve felaketle sonuçlanan basiretsiz kararların ortaya çıkardığı örnekleri çoğaltmak mümkündür. Burada sorulması gereken soru, bu tür basiretsiz kararların ve sonuçlarının önüne geçmek için yapılması gerekenlerin ne olduğudur.

Bu sorunun birçok cevabı olmasına rağmen, en önemli cevap basiretli kararlar almak için sezgiden öte bilgi ile hareket etmektir. Bugün yaptığı birçok hataya rağmen hala dünyanın en büyük şirketlerine, askeri ve siyasal gücüne sahip olan ABD'ye bakıldığı zaman böylesi bilginin önemini görmek mümkündür.

Bunun altında elbette çok sayıda neden yatmaktadır. Örneğin, ABD'de sayısız kaynaktan beslenen bir medya bulunmaktadır. Bu bağlamda New York Times'ın 150'den fazla ülkede muhabiri ve binlerce editörünün dışında kadrolu kadrosuz iki bin civarında yorumcusu vardır. Bu yorumcuların bir kısmı Paul Krugman gibi Nobel iktisat ödülü almış iktisatçılardan, bir kısmı da dünyanın en iyi üniversitelerinde ders veren akademisyenlerden oluşmaktadır.. Ayrıca bu gazetenin Thomas Friedman gibi dünyayı gezerek yorumlamaya çalışan kadrolu yorumcuları da vardır.

Bilgi ve istihbarat

Ayrıca ABD'de dünyada adeta bilgi ticareti ve üretimini yapan Mckinsey gibi büyük danışmanlık şirketleri bulunmaktadır. Bu bağlamda ABD'de iki binden fazla düşünce kuruluşu bulunmakta ve bunlardan bazıları yüzlerce uzmanı çalıştırmaktadır. Bunun dışında ABD devlet olarak yaklaşık 300 milyar dolar civarında kaynağı istihbarata ayırmaktadır. Bütün bu bilgi altyapısının ABD siyasetine ve ekonomisine yansıması mercek altına alındığında, ABD'de diğer ülkelere göre daha fazla var olan basiretin nasıl ortaya çıktığını anlamak daha kolaydır.

Benzer durumu ABD kadar olmasa da dünyanın başka bir gelişmiş ülkesi olan Almanya'da da görmek mümkündür. Almanya'da ulusal yayın yapan herhangi bir medya kanalının ülke dışında 40 civarında muhabiri bulunmaktadır. Benzer şekilde Roland Berger gibi global danışmanlık şirketleri de Almanya merkezli kurumlardır.

ABD ve Almanya örneğinde görüldüğü gibi, kalkınma ve gelişmenin temelinde basiretli karar alabilmek için bilgiye ihtiyaç olduğu kesindir. Bu bilgi altyapısını kurmadan bir ülkenin veya şirketin büyük devlet veya büyük şirket olma ihtimali milli piyangodan para kazanma ihtimali kadardır.

[email protected]