Başkasının gördüğü düş: MÜLTECİLER!

Muaz Yanılmaz / Uluslararası Mülteci Hakları Der. Gen. Baş. Yrd.
13.12.2014

Dünya, kendi gördüğü düşte beliren ‘ihtiyaçlara’ göre değil, mültecilerin ‘yakarışlarına’ göre bir çözüm bulmak zorunda. Ayrıca en temel çözüm, mülteciliği “sürdürülebilir bir konfor”a kavuşturmak değil, bu probleme sebep olan tüm yolları tıkamaktan geçiyor.


Başkasının gördüğü düş: MÜLTECİLER!
John Berger, “başkasının gördüğü bir düş gibi”ler dediği metaforu aslında göç olgusunu ve göçmenleri dikkate alarak kullanıyor ve göçmenlerin “üzerlerine tarihsel zorunluluklar sinmiş” hareketliliğini ve kişinin göç etme kararı vermesini dünya ekonomik sistemi bağlamında görmek gerektiğini söylüyor. Bu düşünce elbette hala geçerliliğini koruyor, zira kapitalist zincirler henüz paslanmış değil. Ancak bugün itibariyle göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuz başka “tarihsel zorunluluklar” da var; yazımızın içerisine yayarak izah edeceğimiz bu yeni zorunluluklar sebebiyle bir kere artık kullandığımız kavramları ortaya çıkaran “sebepler” değiştiği gibi tabi olarak bağlı “sonuçlar” da değişmiştir.
 
Yeni sömürgecilik
 
John Berger, az gelişmişlik yaratan yeni-sömürgecilik sisteminin göçe yol açan şartları ürettiğini söylerken bir nevi “emek gücünün göçü”nden bahsediyor. Bugün, yeryüzündeki hareketliliğin temellerine bakacak olursak her ne kadar tetikleyici sebep olarak “yeni-sömürgeci” bir anlayışı göreceksek de bu sıcak teorinin somut neticesi olarak bir emek göçünden değil ancak “ölüm-kalım kaygısı”ndan bahsedebileceğiz. Yani insanların hareketliliklerine sinmiş tarihsel zorunluluklar artık ekonomik kaygılardan çok ve öte, savaş gibi onları hayatta kalmaya zorlayan gelişmelerdir. Uluslararası veriler ışığında bugün yaklaşık 51 milyon insanın “yersiz-yurtsuz” olduğunu biliyoruz ve yine bu kitlenin içerisinde salt ekonomik saiklerle bulunduğu yeri terk eden göçmen sayısı çok az düzeyde; artık insanlar “doymak” için değil, “yaşamak” için yurtlarını terk etmek zorunda kalıyor.
 
Basın diline baktığımızda sık sık “göçmen kaçakçılığı” vb. yerleşik terimlerle meselenin alışılmış bir rutinle aktarıldığını görüyoruz. Oysa yukarıda izah ettiğimiz üzere bugün sokaklarda karşılaştığımız yahut “teknelerde yakaladığımız” insanların çoğu birer göçmen olmasının ötesinde birer mültecidir. Yani durum sandığımızın çok ötesinde vahamet arz etmektedir. Keyfi yahut daha rahat bir hayat için olan “yer değiştirme” ile değil, bombaların taarruzundan, bıçakların gölgesinden kaçıp aç da kalacak olsa yaşamak isteyen bir “yakarış” ile karşı karşıyayız.
 
Yeryüzünün sınırları
 
Dünya artık ekonomik doyumsuzluğunu bir adım öteye taşıyıp, bugüne dek hiç olmadığı kadar “ağzı kanlı” bir vampire dönüşmüştür; 51 milyonu aşkın insan, güç dengelerinin, siyasi taktiklerin, stratejik hamlelerin arasında ölüm-kalım mücadelesi vermekte. Tanımlamamızı göç olgusu yerine iltica kavramından hareketle yapmamızın temel sebebi şu; yeryüzü, sınırlarla, duvarlarla örülemeyecek kadar hepimizindir. Avrupa ülkeleri meseleyi salt göç olgusundan hareketle görmeye çalıştığı için sınırlarına duvarlar örerek “rahatlarını” korumaya çalışırken bizim görmek ve göstermek zorunda olduğumuz başka bir gerçek var; mültecilere iş vermek, karınlarını doyurmak zorunda olduğumuz için değil, yaşadığımız topraklarda onların da hakkı olduğunu bildiğimiz ve yaşam haklarını garantilemek zorunda olduğumuz için “sınırların konforuna” sığınamayız. 
 
Sürdürülebilir konfor 
 
Yazımızın başlığına aldığımız ve Berger’in göçmenleri kastederek kullandığı metaforu bu yüzden rahatlıkla mültecilere uyarlayabiliriz; “İltica başka birinin gördüğü düşteki bir olaya benzer. İnsan, uyumakta olan meçhul birinin gördüğü düşteki biri sıfatıyla özerk olarak, hatta zaman zaman beklenmedik şekillerde eylemlerde bulunuyormuş gibi görünür; ama yaptığı her şey -başkaldırmadığı sürece- düş görenin zihnindeki ihtiyaçlarca belirlenir. Mültecinin niyetlerine onun da, karşılaştığı kimselerin de farkında olmadığı tarihsel zorunluluklar sinmiştir. İşte bu yüzdendir ki mültecinin hayatı başkasının gördüğü bir düş gibidir.” (John Berger ve Jean Mohr, Yedinci Adam. akt. Nermin Saybaşılı, Sınırlar ve Hayaletler, s.15)
 
İlerleyen dönemlerde mülteci meselesi gerek ülkemiz gerekse uluslararası arena açısından çok daha yakıcı bir problem olarak karşımızda olacak. Bu problemin çözümü, evvela somut politikalar geliştirebilmeye bağlı; dünya, kendi gördüğü düşte beliren “ihtiyaçlara” göre değil, mültecilerin “yakarışlarına” göre bir çözüm bulmak zorundadır. Ayrıca en temel çözüm, mülteciliği “sürdürülebilir bir konfor”a kavuşturmak değil, bu probleme sebep olan tüm yolları tıkamaktan geçiyor.