Baskı grubu mu paralel devlet yapısı mı?

Doç. Dr. Cemal Altan / Mersin Üniversitesi
1.02.2014

Devleti ele geçirmeye çalışan bir örgütün baskı ve çıkar grubu olarak nitelendirilmesi zordur. Belli bir toplumsal kesime dayanan ve devleti ele geçirmeye çalışan bir yapı varsa bu yapının adı baskı grubu değil “paralel devlet” yapılanması olur. Böyle bir siyasal örgütün devlet iktidarını ele geçirmek için bürokrasiyi kullanarak gayrı-yasal bir yoldan iktidara gelmeye çalışması, demokratik devlet anlayışıyla bağdaşmaz.


Baskı grubu mu paralel devlet yapısı mı?

Siyaset bilimi literatüründe baskı ve çıkar gruplarının özellikle siyasal iktidarların keyfi uygulamalarının önüne geçilmesi açısından çok önemli birer mekanizma oldukları kabul edilmektedir. Ancak kabulü önceden belirtmekte yarar vardır. Her baskı grubu mutlaka bir çıkar grubudur. Bu ister bir meslek örgütü olsun, ister bir dini cemaat olsun, ister bir ekonomik çıkar örgütü olsun, isterse de manevi bir çıkar amacıyla oluşmuş gruplar olsun, bunların tümünün temel kuruluş amacı, maddi ya da manevi bir çıkarı gerçekleştirmektir. Ancak tersi mutlaka doğru olmak zorunda değildir. Çünkü baskı grubuna dönüşebilmesinin birçok koşulu vardır. Bu koşullar, maddi güçten tutun, üye sayılarına kadar, örgütlenme biçiminden tutun toplumda kabul görme düzeyine kadar birçok etken tarafından belirlenir.

Yine baskı ve çıkar gruplarının bir bölümü örneğin TÜSİAD gibi bir meslek örgütü veya MEMUR-SEN gibi bir sendika, sadece bir maddi çıkarı gerçekleştirmek için kurulmuşken, buna karşın bir bölümü örneğin, bir dini cemaat veya Greenpeace gibi bir çevreci örgüt, manevi bir çıkarı elde etmek için kurulurlar. Ancak son dönemde Türkiye’de “Gülen Cemaati”nin devlet içindeki etkinliğine baktığımızda aslında bu baskı ve çıkar gruplarından herhangi birinin her iki amaçla da kurulmuş olabileceğine de tanık olmaktayız. Yani manevi bir amacı ön planda göstererek, diğer yandan maddi bir çıkar elde etmek için de uğraşan baskı ve çıkar grupları da vardır. Ya da TÜSİAD’ın çoğu zaman üstüne vazife olmadığı halde eğitimle ilgili, 12 Eylül 2010 referandumunda olduğu gibi Anayasa değişikliğiyle ilgili, dönem dönem hükümetin gerçekleştirmeye çalıştığı çok sayıda toplumsal ve yasal düzenlemeyle ilgili görüşler belirtmesi, raporlar hazırlatması, maddi çıkarın ötesinde bir manevi çıkar peşinde koştuğunu gösterir.

Denetim mi çıkar mı?

Gülen Cemaatini, eğer baskı ve çıkar grubu olarak kabul edecek olursak, böyle bir yapının aslında demokrasiyi zenginleştirdiğine inanılan baskı ve çıkar gruplarının gerekliliğini tekrar tartışmaya açmamız gerekir. 

Öncelikle tabi ki çoğu siyaset bilimci aslında baskı ve çıkar gruplarının en az siyasal partiler kadar demokratik yaşamın önemli unsurları olduğunu kabul etmektedir. Einstein enerji ihtiyacı için nükleer enerjiyi icat ederken, bunun İkinci Dünya Savaşı sırasında Hiroşima ve Nagasakiye atılıp, yaklaşık yüz bin kişinin ölümüne neden olabilecek bir vahşet aracına dönüşebileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Siz insanoğluna çok büyük yararlar sağlayabilecek buluşlar yaparken aynı zamanda bu buluşun insanoğlunun aleyhine kullanılabileceğini bilemeyebilirsiniz. Aynı şekilde baskı ve çıkar grupları da aslında eğer iyi niyetli kişilerin elinde, iyi niyetli amaçlarla kullanılırsa toplumsal yapıya demokrasiye ve iktidar uygulamalarına çok büyük katkılar sağlayabilir. Ancak tersi olduğunda “atom bombası” gibi milyonlarca insana zarar veren bir aygıta dönüşebilir. Bu yüzden, Cemaat”in (Gülen cemaati’nin) baskı ve çıkar grubu olma özelliğine ne kadar sahip olduğunu, bunun zamanla toplumun geneline nasıl zarar vermeye başlayabileceğini ve zarar verme durumunda yine de sırf sivil toplum örgütüdür diye yaptıklarını “mazur” görmeye devam edip etmememiz gerektiğini tartışmakta yarar vardır. 

Cemaatin ‘ne’liği 

Baskı ve çıkar gruplarının en önemli işlevlerinden biri “sosyal grupların isteklerinin siyasal iktidara iletilmesidir”. Bireyler, taleplerini karar alma mekanizmalarına iletirken, etkili sonuç alabilmek için, grup davranışı göstermeyi tercih ederler. Bu anlamda cemaat belki böyle bir işlevi yerine getiriyor gibi görünebilir. Bu sosyal grubun amacı nedir? Yani karar alma mekanizmalarından neler istiyor? Bu sorulara net bir cevap vermek zordur. Çünkü cemaat olarak nitelendirdiğimiz örgütsel yapı, homojen görünmesine rağmen aslında çok farklı amaçları gerçekleştirmek için ortaya çıkmış bir yapıdır. Bu yapı bir yandan eğitimle uğraşıyor, peki sadece eğitimcilerin mi örgütüdür. Aslında bu anlamda baktığımızda cemaat bir sivil toplum örgütü gibi çalışmıyor. Çünkü kimlerin hakkını savunduğunu, yani temsil ettiği kitlenin kimler olduğunu bilemiyoruz. Yine aynı grup kendini aynı zamanda belli bir kısım medyanın da temsilcisi, bir kısım bürokratın da temsilcisi, bir kısım işadamının da temsilcisi vs. neredeyse ülkedeki her kesimde örgütlenmiş olarak geniş toplumsal kesimlerin temsilcisi olarak kendini görüyor. Her kesimi temsil etme iddiasında olan bir örgüt baskı ve çıkar grubu olabilir mi?

Baskı gruplarının bir diğer işlevi “Siyasal İktidarları Denetlemektir”. Çoğunlukla siyasal iktidarların yanlış yapmaması, yanlış yaptığında da uyarılması için denetlenmesinde yarar vardır. Bu denetleme işlevini daha çok parlamento dışı güçlerin yerine getirmesi demokrasiye daha uygun olur. Burada denetlemenin dozu, zamanı, amacı, topluma sağlayacağı yarar da önemlidir. Ancak Cemaat, bir baskı grubu olarak, siyasal iktidarı denetlemek değil, neredeyse siyasal iktidarı ele geçirmeye başlamıştır. Özellikle yargıda ve Emniyet Teşkilatında önemli mevkileri ele geçirmiş ve aynı zamanda teşkilat içindeki polis yetiştiren okulların yönetimini de ele geçirerek en alt düzeydeki polisleri bile belirleyici güç haline gelmiştir. HSYK’yı ve bu kurulun atadığı bir kısım başsavcı ve başsavcı vekillerini, bir kısım hakimi ayrıca anlatmaya gerek yok. Bu açıdan da bakılınca cemaatin bir baskı ve çıkar grubu gibi çalışmadığına, bilakis devleti içten içe el geçirmeye çalışan “derin devlet” gibi faaliyet gösterdiğine tanık oluyoruz.

Entegrasyon değilse ne?

Baskı ve çıkar grupları, Bireyleri siyaset hakkında bilgilendirme işlevini de yerine getirirler. Aslında bunun çok önemli bir misyon olduğunu söyleyebiliriz. Cemaat perspektifiyle baktığımızda, Cemaatin kendi üyelerini bu anlamda iyi bir şekilde eğittiklerini ve bir baskı çıkar grubundan beklenen eğitim işlevini en iyi şekilde yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Ancak bu eğitim daha çok siyasal yapıyı domine etme, devlet kademelerini ele geçirme, kamu otoritesini etkin bir şekilde kendi çıkarına kullanma gibi eğitimlerin yoğun bir şekilde kullanıldığına tanık oluyoruz. Ancak bilgilendirme işlevi, ülkede hakim olan siyasal sistem ne kadar insan tarafından bilinir ve ne kadar çok insan bu sistemi benimserse, sistem o kadar uzun ömürlü olur ve iyi bir şekilde işler düşüncesinin gerçekleştirmesidir. Çünkü sistemin iyi işlemesi, o sisteme sahip çıkan insanların sayısına bağlıdır. Ancak cemaatin siyasal toplumsallaştırma uğraşısı, sistem daha çok nasıl ele geçirilir sorusuna cevap bulmak üzerine yoğunlaşmıştır.

Sisteme nasıl sızılır? 

Baskı ve çıkar gruplarının işlevlerinden bir diğeri de “üyelerini sisteme entegre etmek”tir. Baskı ve çıkar grupları, ülkede var olan siyasal yapıyı, devleti, devleti oluşturan kurumları halka tanıtarak, halkın sisteme uyumunu sağlamaya çalışırlar. Aslında böyle bir işi baskı ve çıkar grupları açık bir şekilde yapmazlar. Bu daha çok bu grupların aslında kendi asli işlerini yaparken, kendiliğinden oluşan bir durumdur. Sistemi öğrenen birey, zamanla iyi tanıdığı sistemi benimsemeye de başlar. Cemaatin yaptığı şey evet sistemi tanımak ve tanıtmaktır. Ancak bunu yaparken de aynı zamanda sisteme nasıl sızılabileceğini de öğretmiştir. Böylece sadece emniyet ve yargı teşkilatında değil, daha bir çok kamu kurumunda bu entegrasyon ileri boyutlara vardırılarak, “ele geçirme” faaliyetlerine girişilmiştir. Özellikle dersanelerde, KPSS kurslarında ve kendi özel okullarında planlı bir şekilde öğrenciler, hukuk, siyasal, eğitim gibi bölümlere, son dönemlerde de polis ve askeri okullara yönlendirilmiştir. 

Son olarak da baskı ve çıkar grubunun işlevlerinden bir tanesi de toplumsal gerilimin azaltılmasına katkı sağlamaktır. Demokrasisi tam oturmamış birçok ülke açısından en önemli sorunlardan biri, yasal yollardan kendilerini ifade etme olanağı bulamayan kişi ve örgütlerin, kendilerini ifade edebilmek için yasadışı yollara başvurmaları, bir başka ifade ile “yeraltına” çekilmeleri ve mümkün olduğunca da devletin kontrol alanının dışına çıkmaya çalışmalarıdır. Tabi çekilmeler beraberinde çok sayıda yasadışı yollara başvurmayı da beraberinde getirebilir. Yeraltında örgütlenmelerin oluşmaması için her fikrin kendini serbest ve özgür bir şekilde ifade etmesi ve devletin, her türlü örgütlenmeyi serbest bırakması gerekir. Ancak bu sayede gerilimler azaltılabilir. Benzer şekilde baskı ve çıkar grupları da herhangi bir gerilim yaşandığında bu gerilimi azaltmak için kendi üyelerini teskin ederek buna katkı sağlar. Ancak son zamanlarda yaşanan gerginliğe baktığımızda, eğer Cemaati bir baskı ve çıkar grubu olarak ele alacaksak, gerginliği ortadan kaldırması gereken bu grubun tam tersi kendisinin sorun yarattığını, bu defa sorunu ortadan kaldırmak için ise devletin ve diğer toplumsal kesimleri daha çok zora soktuğunu görmekteyiz. 

Gayri yasal yollar 

Medyadan eğitime, ticaretten sanayiye, bankacılıktan aracı kurumlara, bürokrasiden siyasete geniş bir etki alanına, güçlü ve yaygın örgütlenme ağına sahip, böyle bir yapının baskı ve çıkar grubu olarak nitelendirilmesi mümkün müdür? Eğer böyle kabul edecek olursak, aslında grubun amacını aştığını, devleti denetlemesi gerekirken, tam tersi devleti ele geçirmeye başladıklarını görüyoruz. Devleti ele geçirmeye çalışan bir örgütün de aslında baskı ve çıkar grubu olarak nitelendirilmesi zordur. Çünkü eğer belli bir toplumsal kesime dayanan ve devleti ele geçirmeye çalışan bir yapı varsa, bu yapıda devleti ele geçirme aynı zamanda bir amaç haline gelmişse, o zaman bu yapının adı baskı grubu değil “paralel devlet” yapılanması olur. Böyle bir siyasal örgütün devlet iktidarını ele geçirmek için bürokrasiyi kullanarak gayrı-yasal bir yoldan iktidara gelmeye çalışması, demokratik devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Çünkü demokrasilerde iktidara gelmenin yolu demokratik seçimlerdir. Eğer sandığı gözünüz kesmiyorsa o zaman da asli işlerinize dönüp, devletle ilgili işlere artık elinizi dokundurmamalısınız. Yani devleti yönetme işini de siyasetçilere bırakmalısınız. 

[email protected]