Batı enerji krizi ve yeni sömürgecilik

Prof. Dr. Bengül Güngörmez / Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
28.10.2022

Yeni sömürgecilik biçimleri güçsüz devletler adına karar alan güçlü devletler tarafından sürdürülmektedir. Hüsamettin Arslan'ın söylediği gibi kutupsuz bir dünya mümkün değildir. Tek kutuplu ya da iki kutuplu bir dünyada yaşamaktansa çok kutuplu bir dünyada yaşamak evladır. Türkiye'nin hedefi bu kutuplardan biri olmayı başarmak olmalıdır.


Batı enerji krizi ve yeni sömürgecilik

Her sosyolog bilir ki statü ve sınıf farkları reddedemeyeceğimiz sosyolojik bir gerçektir. Bir sosyolog için dünya yuvarlak değil, üçgen biçiminde, yani hiyerarşiktir. Nasıl bir kentte mahalleler arasında geçiş yaparken zengin ve yoksul mahallelerle karşılaşıyorsak ülkeler arasında gezinirken de zengin ve yoksul ülkelerle karşılaşırız. Bazen ülkeler arasındaki ekonomik uçurum tıpkı mahalleler arasında olduğu gibi öylesine büyüktür ki bizi derinden sarsar.

Yüzde 13 ve ötekiler

Kanada, Japonya, Amerika, Almanya, Batı Avrupa ülkeleri son derece refah içindeyken dünyanın diğer bölgelerindeki pek çok ülke sefalet içinde yaşamaktadır. İstatistiklere göre dünya nüfusunun yüzde 13'ünün dünya ölçeğindeki finansın yüzde 25'ini kontrol ettiği söylenmektedir. Pandemiyle birlikte bu uçurum daha da derinleşmiştir. Savaş ve göç insanları her geçen gün yoksullaştırmaktadır. Dünyada günde bir dolarla hayatta kalmaya çalışan insanlar olduğu gibi gecede milyonlarca dolar harcayan insanlar da mevcuttur. Kimileri, özellikle sol kesimler ve bazen de radikal muhafazakarlar bu durumdan kapitalizmi sorumlu tutarken sosyalizmin insanları nasıl yoksulluk içinde yaşattığını hatta bu insanları hain diye damgalayarak onlara işkence edip hayatlarına nasıl son verdiğini görmezden gelir. Sözde İslam devleti kuranların ya da genel deyişle din devleti kuranların da hali ortada. Elbette ki zengin/fakir, gelişmiş/azgelişmiş, ileri/geri, medeni/barbar gibi ayrımlar diğer pek çok ayrım gibi realiteyi tam olarak resmetmeyen dikotomilerdir.

Aradaki insanlar, aradaki ülkeler ya da zenginleşmekte olan insanlar ya da ülkeler de vardır. Burada bir sistem tartışması yapmaya niyetim yok. Sözünü etmek istediğim asıl mesele savaşın dünyayı bölücü ama çıkardığı krizlerle zaman zaman bütün insanlığı eşitleyici gücüdür.

Şimdiki refahı neye bağlı?

Batı dünyasının şimdiki refahı onun geçmişteki kolonileştirme (sömürgeleştirme) gücünden gelmektedir. Sömürgeleştirme bir ülkenin silah yoluyla hakimiyeti altına aldığı ülkeleri güç kullanarak kontrol etmesi, topraklarını işgal ederek toplumun bütününü egemenliği altına almasıdır. Sömürgeciler hakimiyetleri altına aldıkları ülkeleri kendi pazarlarını genişletmek üzere kullanırlar. Kimi zaman mallarının dolaşımını sağlamak, kimi zaman silahlarını satmak kimi zaman da kontrol altında tuttukları bölgelerin hammaddelerinden ve ucuz iş gücünden istifade etmek isterler. Sömürgeciler, sömürdükleri ülkelerin kültürlerini değiştirmek, otantik geleneklerini yok etmek isterler. Böylece direnç olmaksızın daha iyi sömürebileceklerdir. Sömürgecilerin istilasına uğramış pek çok ülkenin üyesi bugün ana dilini konuşmakta, çocuklarına kendi ana dilini öğretmekte güçlük çekmektedir. Bu ülkelerin resmi dilleri, sömürgecilerin onlara miras bıraktıkları dil olan İngilizce, Fransızca, İspanyolca vb.dir.

Sömürgeciliğin nerelere vardığını göstermek için tipik bir örnek olarak eğitim hayatımızda başımızdan geçen bir hadiseyi aktarmak isterim. Üniversitelerimiz dünyanın başka yerlerine olduğu gibi artık Afrika'ya da açılıyor ve Afrika'daki çeşitli ülkelerden ülkemizde eğitim görmek için öğrenciler geliyor. Gelenler arasında çok iyi, akıllı ve disiplinli öğrenciler var ancak bazen dil farkı yanlış anlamalara sebebiyet verebiliyor. Bir keresinde danışmanıyla anlaşamayan bu öğrencilerden bir tanesi o zamanlar henüz hayatta olan bölüm başkanımız Prof. Dr. Hüsamettin Arslan'a giderek tez danışmanından dert yandı ve danışmanını değiştirmek istedi. Hüsamettin Hoca öğrenciye danışmanıyla arasındaki sorunun ne olduğunu sorduğunda tezin Türkçe imla sorunları nedeniyle danışmanıyla anlaşamadıklarını söyleyen Afrikalı genç kardeşimiz heyecanla "danışmanım beni Türk yapmak istiyor" dedi. Hüsamettin hoca hiç istifini bozmadan ona bir soru sordu: "Peki senin ana dilin nedir?" Afrikalı genç kardeşimiz – Fildişi'nden geliyordu – ana dilinin "Fransızca" olduğunu söyledi. O zaman hiç unutmuyorum hoca dedi ki: "Sen zaten Fransız olmuşsun. Danışmanın hoca seni nasıl Türk yapsın?" Fransız sömürgelerindeki pek çok öğrenci Fransızcayı ana dili gibi benimsemişse bunun ana sebebi geçmişlerinde bulunan ve uzun yıllar süren sömürgeciliktir. Afrika, Asya, Kuzey ve Güney Amerika sömürgecilerin en fazla hortumladığı yerler olmuştur. İspanya ve Portekiz, Güney Amerika'nın altınlarına el koyarken, Japonya Çin'in demir ve kömürünü, Hollanda Endonazya'yı, İngiltere ve Fransa ise pamuk, tütün değerli taşlar, köleler, afyon vb. için dünya genelinde sömürgecilikler kurmuşlardır. Sömürgeciliğe geç katılan Almanya açığı kapatmak için saldırgan Nasyonal Sosyalizm tecrübesini yaşamıştır. Bugün değişen pek fazla bir şey yoktur. Hammadde ve ucuz iş gücü için güçsüz ülkeler sömürülmeye devam etmektedir. ABD dünya petrolünü her fırsatta sömürmektedir.

Kredi verip bağımlı kılma yöntemi

Batı'nın şimdiki refahı da yeni sömürgecilik biçimlerine bağlı olarak sürmektedir. Batı verdiği kredilerle yoksul ülkeleri borçlandırmakta onları kendilerine bağımlı kılmaktadır. Bu yolla onlar üzerindeki ekonomik baskılarına devam etmektedir. Yine fiyatları ve ücretleri belirleme gücüyle yoksulluğu başka şekillerde de sürdürmektedir. Berlin Duvarı'nın çöküşünden 11 Eylül olaylarına dek tek kutuplu, yani ABD'nin başını çektiği bir dünya düzeninin kabulü mevcut sömürü sistemini daha da genişletti. Bununla birlikte dünya tarihi durmuyor ve yeni yeni hadiselere gebe. Rusya'nın Ukrayna üzerindeki büyük askeri kalkışması Batı'nın tahıl ambarını vurduğu gibi, enerji olarak Rusya'ya bağımlılığından ötürü Batı'da büyük bir enerji krizini de beraberinde getirdi. Avrupalıların meclislerinde ilk defa elektrikli battaniyelerin dağıtıldığını gördük. Almanlar kışı sıcak geçirebilmek için Antalya'daki otellere uzun süreli rezervasyon yapıyorlar. Bugün çok uluslu şirketlerin kendi uluslarını aşarak hakim olmaya başladığı bir dünyada siyasi krizler nedeniyle bu şirketler de sıkıntı yaşamaya başlamışlardır. Bu şirketlerin de menfaatleri için bir sömürü düzeni kurduğu, çalışanlarının ucuz işgücünden faydalandığı ve kötü koşullarla onları çalıştırdığı bir gerçektir.

Dengeli dış politika

Türkiye açısından baktığımızda Türkiye'nin henüz Batılı refah devletleri gibi bir devlet haline gelmemiş olsa da şu anki durumda Batılılar gibi bir enerji krizini derinden hissetmediği de bir gerçektir. Rusya ve Ukrayna arasındaki dengeli dış politikası sayesinde Türkiye hem tahıl meselesi hem de enerji meselesi bakımından büyük krizlerle karşılaşmadan yoluna devam ediyor. Artan enerji ihtiyacı karşısında ekolojik eleştirilere rağmen (dibimizde çok sayıda nükleer tesis olduğunun farkında bile olmayan ya da bilinçli olarak bu eskimiş ve tehlikeli teknolojileri görmezden gelen çevrecilerin eleştirisi) nükleer enerjinin mecburen kurulması gerektiği artık gün gibi ortada. Yarın sokakları elektrikli araçların doldurmaya başladığı düşünüldüğünde elektrik enerjisine olan ihtiyacımızın her geçen gün artacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Nükleer enerjinin devreye girmesi sayesinde artan petrol fiyatının yarattığı ekonomik krizlerin de azalacağı bekleniyor. Yine ülkemizde yürütülen doğal gaz arama ve kullanımını faaliyete geçirme çalışmaları gelecekteki enerji krizlerini önlemeye en azından hafifletmeye yardımcı olacaktır. Rusya'nın Avrupa'ya karşı son girişimiyle Türkiye'nin bölgedeki en büyük doğal gaz dağıtıcısı konumuna geçmesi an meselesidir. Bununla birlikte doğal enerji kaynakları oluşturma yönündeki adımlar da az değildir. Rüzgardan ve başka doğal kaynaklardan istifade eden enerji birimleri ülkenin pek çok yerinde kurulmaya devam etmektedir.

Kendi hakkında karar verebilme

Bütün bu gelişmelerin ışığında Türkiye'nin bölgede çok önemli bir güç haline geleceği açıktır. Avrupa enerji krizleriyle boğuşurken, Türkiye'nin pek çok konuda atak yapması gerekmektedir. Kendimiz hakkındaki kararları kendimizin verebilmesi için güçlü olmak zorundayız. Ortadoğu halkları bu karar verme gücünden yoksundur. Yunanistan da yoksundur. Yeni sömürgecilik biçimleri güçsüz devletler adına karar alan güçlü devletler tarafından sürdürülmektedir. Hüsamettin Arslan'ın söylediği gibi kutupsuz bir dünya mümkün değildir. Tek kutuplu ya da iki kutuplu bir dünyada yaşamaktansa çok kutuplu bir dünyada yaşamak evladır. Türkiye'nin hedefi bu kutuplardan biri olmayı başarmak olmalıdır. Bunun için elbette günü kurtarmakla geçirmemeli çok çalışmalı ve gayret etmeliyiz.

[email protected]