Batı merkezcilik ve Türkiye Yüzyılı

Prof. Dr. Bengül Güngörmez Akosman / Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
12.05.2023

Muhalefet self-oryantalizmden bir türlü kurulamıyor. Self-oryantalizm üçüncü dünya halklarının kara belasıdır. Elitlerine bulaşmış bir vebadır. Kendilerini Batı'dan aşağı, halklarını da sefalet içinde gören elitler Batılıların söylediklerinin dışına çıkamazlar.


Batı merkezcilik ve Türkiye Yüzyılı

Erken Cumhuriyet modernleşmesinin devrimci kadrosu İmparatorluk bakiyesi topluma hedefi olarak Batı'nın muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı, Batı medeniyetine en azından dil, dış görünüş, kılık kıyafet bakımından benzemeyi gösterdi. Batılı ülkeleri aşmak yerine onlara benzemek, onlar gibi olmak devletin kurucu hamlesinin kurucu ideolojisiydi. Bu kurucu ideolojiye göre eğitimin, dilin, gündelik hayatın, hukukun hatta dinin sekülerizasyonu çerçevesinde bilimi tek hakikat ve rehber yaparak bu hedefe ulaşılabilirdi. Bu hedef o gün için devletin kurtuluş reçetesi olarak kabul edilebilir bir reçeteydi. Bugün Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına girerken aynı hedefte ısrar etmek ise yerinde saymak demektir. Nitekim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, cumhuriyetimizin yeni yüzyılının Türkiye Yüzyılı olacağı yeni bir vizyonu takdim etti. Üstelik bu sadece bir başlangıç olacaktı.

Önceki yüzyıl "millete" referansla değil, Batı'ya, Batı medeniyetine referansla belirlenmişti. "Halk için ama halka rağmen." Şimdi ise bu hedef "millete" referansla belirleniyor. Türkiye Yüzyılı "bizim" yüzyılımız demek çünkü bize referansla, halka referansla muasır medeniyet seviyesini aşmak hedefleniyor. Aşılabilir ya da aşılamaz bu bir tarafa en azından gelecek kuşaklara cumhuriyetin yüzüncü yılında yeni bir vizyonu takdim etmek gerekiyordu, hatta bu şarttı. Bir asır geçti ve bugüne kadarki demokratik atılımların önü sürekli vesayet odakları tarafından kesilmişti. Bundan böyle artık milletin iradesi, milletin sözü konuşacaktır. Konuşmak zorundadır. Küresel vesayeti geriletmenin de başkaca bir yolu olmadığı aşikar hale geldi. Bize dayattıkları replikleri ezberlemekle küreselcilerin kuklaları olmaktan kurtulamayız. Emperyalistlerin içteki ve dıştaki güçlerini güçlü bir Türkiye geriletebilir yalnızca.

Küresel sisteme meydan okuma

Berlin Duvarı'nın yıkılışıyla dünya çift kutuplu - SSCB ve Amerika - olmaktan tek kutuplu olmaya doğru dönüşüme girdi. Ancak Amerika'daki 11 Eylül saldırısı bu tek kutuplu duruma, ABD'ye ve moderniteye, buna bağlı küresel sisteme bir meydan okumaydı. Bugün Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle birlikte Çin'in yükselişi, Hindistan ve Türkiye'nin güçlenmesi tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geçişin doğum sancılarını dünyaya yaşatıyor. Bu yolda savunma sanayimizi güçlendiriyoruz. Çünkü savaşlar çağa göre kendilerini nasıl değiştiriyorlarsa biz de kendimizi, ordumuzu, savunma sanayimizi değiştirmek zorundayız. Türkiye ilk defa kendi savunma sanayisini kurmaktadır. Elektrikli otomobille otomobil sektörünü nasıl yakaladıysak savaş gemilerimizle, İHA, SİHA, Kızıl Elma, Hür Kuş, Atak, T70, Kaan'la da yeni savaş teknolojilerini yakalamak zorundayız. Türkiye çok kutuplu bir dünyada kutuplardan birisi olmak istiyorsa atılım yapmak zorundadır. Bu atılım savunma sanayi ile otomotiv ve buna bağlı sanayilerle, uzay çalışmalarıyla, kendine yeten enerji üretimiyle mümkün. Mümkün ama kesin değil, dahası lazım. Müthiş zenginliğiyle yeni kuşakları yönlendirecek, enerjilerini kanalize edece büyük bir vizyon lazım. Türkiye Yüzyılı bu yüzden Batı etnosentirizminin bitişini işaret etmektedir.

Hemen arkamızdan genç kuşaklar geliyor. Kreşlere, ilkokullara, ortaokul ve liselere bakıyorum. Aşağıdan sürüyle, cıvıl cıvıl çocuklar geliyor. Bu çocuklara kim ne vaat edecek? Yeni nesillere hangi hedefi göstereceksiniz? Onları dünyaya nasıl adapte edecek, onlara nasıl bir amaç vereceksiniz? Hala muasır medeniyet seviyesine ulaşmamız lazım klişesini mi tekrarlayacaksınız yoksa yeni bir vizyon sunacak, kendi kendini aşma ve güçlü hamlelerle dünyanın güçlü ülkeleri arasında yerini almayı mı teklif edeceksiniz? Yoksa milli eğitimin kültür namına bir şey öğretemediği, öğrenciyi ailesine, toplumuna yabancılaştıran sisteminden hala medet mi umacaksınız? Matematiği baş tacı eden (Türkçe ve tarih dahi matematikselleştirilmiştir) sınav sisteminde test çözmekle meslek edinen hatta meslek bile edinemeyen bireylere söyleyeceğiniz ekstra bir şey var mı?

Ne güzel söyledin çocuk

Teknofest 2023'e katılan bir çocuk şöyle diyor: "Selçuk abi dedi ki; "bir çocuk gelsin, bir uçağa dokunsun." Biz de binlerce çocuk Bizim uçaklarımıza dokunmaya geldik." Ne güzel söyledin çocuk. Binlerce çocuk gerçekten de geleceğine dokunuyor. Barışı herkes ister ama dünyada barış ne kadar sürekli? İnsan uygarlaştıkça şiddeti kullanma kapasitesi ve becerisi de artıyor. Güç ilişkilerinde güçsüz olduğunda kaybedersin. Tam da güçsüz düştüğümüzde kaybettiğimiz imparatorluğun sorunları bu çocuklara miras kalacak. Peki geleceğin yetişkinleri olan bu çocuklar hangi vizyonla ve nasıl bu sorunları çözecekler? Biz bir şeyler yapmalıyız ki çocuklarımız daha iyisini yapsın. Kendi sorunlarını kendileri çözebilsinler. Meseleyi iktidar olma sorunundan çıkarıp, seninkilerin benimkilerin iktidarı meselesinden sıyırıp Türkiye için, Türkiye'nin geleceği için hazırlanmak ve yapmak lazım. Sömürgeleştirilen bir ülke olmaktan çıkıp söz sahibi olmak zorundayız.

Self-oryantalizm

Sormamız gereken şeylerden birisi şu: Nasıl oluyor da Türkiye'nin geleceğiyle ilgili böylesine kritik kararlar alınırken bir politikacı Batı'dan aferin almanın ne kadar önemli olduğundan söz edebiliyor? Anadolu'dan aferin almıyor da Batılı devletlerden aferin almak istiyor. Teknofest'te, İstanbul Boğazı'na demirlemiş Siha gemisinde halk aferin diyor. Göğsümüz kabardı diyor. Ancak iktidara talip olan politikacılar ya bunlara dokunacağız diyor ya da bu gelişmeleri küçültmeye çalışıyor. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yerlilik ve millilik bu anlarda ortaya çıkar ve bana göre bunları yapan iktidarla muhalefet arasındaki en temel ayrım da bu. Muhalefet self-oryantalizmden bir türlü kurulamıyor. Self-oryantalizm üçüncü dünya halklarının kara belasıdır. Elitlerine bulaşmış bir vebadır. Kendilerini Batı'dan aşağı, halklarını da sefalet içinde gören elitler Batılıların söylediklerinin dışına çıkamazlar. Bu zihniyet, Sultan Abdülhamit'in devrilmesinden sonra Avrupa mezatlarında onun yalnızca mücevherlerini satışa çıkaran değil, Yıldız Sarayı'ndaki kedisini bile satan zihniyettir. Bu zihniyet Yıldız Sarayı'nı kumarhaneye çeviren zihniyettir. (İsterseniz bu işlerin nasıl yapıldığını Murat Bardakçı'ya sorun. Şu kitabında BELGELERİYLE bu zihniyetin yaptığı şeyleri anlatıyor: Murat Bardakçı, Reddimiras, Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık, İstanbul, 2023, s. 157-166) 1951'de meclisteki bir vekil, Seyhan milletvekili Sinan Tekelioğlu konuşmasında "Hilafet ortadan kaldırıldıktan sonra, son Halife Türkiye'yi terk ettikten sonra, onun bile götürmediği eşyaları biz çaldık. Ne garip Değil mi?" demiştir. (a.g.e, s. 145)

Bugün gençliğin önünde yeni bir vizyon açıldı. Teknofest kuşağı güzel ama bize yetmez. Bize kültürlü, entelektüel bir kuşak da lazım. Kültürfestleri sadece resim sergilemekten, festival yapmaktan öteye geçirmek lazım. Bu, canlı bir entelektüel, kültürel hayatın desteklenmesi, oluşturulmasıyla mümkün. Ümidimizi sadece teknik değil, Heidegger'in deyişiyle aynı zamanda metafizik bir şeye bağlayamayız. Teknolojik gelişmelere eşlik edecek tekno kültürün yanı başında teknolojinin zararlarını da tartışabilecek bir entelektüel yaklaşım gerekli. Aldığımız teknik, Batılı tekniktir nihayetinde ve aldığımız Batı kültürüdür. Batı-etnosentirik görüşü eleştirirken aynı zamanda onu aşabilecek bir kültürü de üretmek, teknik bakışın körlüğünü aydınlatmada yardımcı olacaktır. Bir çocuk binlerce çocuk gelsin bir uçağa dokunsun ama diğer çocuklar da Tanpınar'a, Yahya Kemal'e, Nazım Hikmet'e, Necip Fazıl'a, Mevlana'ya, Kemal Tahir'e, Cemil Meriç'e, Atilla İlhan'a, Dedem Korkut'a, Ahmed-i Hani'ye... dokunsun. Türkiye Yüzyılı milletimize hayırlı uğurlu olsun.

[email protected]