Batı teknesi alabora!

Bedir Acar / Gazeteci
25.04.2015

Bazı kalemler Batı’nın geçmişiyle yüzleştiğinden dem vuruyor. Evet, doğudur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bir vicdan muhasebesi olarak tüm insanlığa açık bir çağrı şeklinde orada duruyor. Fakat pratikte gerçekten böyle mi?


Batı teknesi alabora!
Sekiz yıl önce Kanada’da bir kolejde İngilizce eğitimi alırken, İngiliz asıllı kadın hocamız tamamı göçmenlerden oluşan sınıfa hitaben, “Çocuklar aslında biz göçmenleri, yani sizi pek sevmeyiz ama ne yapalım, tüketici nüfusa ihtiyacımız var” deyivermişti. Yanlış anladığımı düşünerek, az önce söylediği cümleleri tekrar etmesini rica etmiştim hocamızdan. Hatasını anlamışçasına “Lütfen sözlerim bu kapıdan dışarı çıkmasın, ben iyi niyetle gerçekleri bilmenizi istedim” diye tembihlemişti bizi. Belki de anlık duygusal bir patlamayla ağzından kaçırmıştı bu tuhaf sözleri hocamız. Zira öylesine mükemmel ve örnek insandı ki gözümüzde... Lakin, anlaşılan, bilinçaltında mayalanmış ‘gerçekler’, yeri geldiğinde böylesi bir kırılma / yırtılma sesi çıkarabiliyordu. Bu konuyu daha fazla kurcalamadığımızı hatırlıyorum. Ama unutmadım da...
 
Köle taşıyan gemi
 
Steven Spielberg’in 1997 yapımı ‘Amistad’ isimli şahane filmini izlemiş miydiniz? Yıl 1839...  İspanyol gemisi ‘La Amistad’ (Türkçesi dostluk), köle tüccarlarınca Afrika’dan ‘avlanılmış’ bir grup siyah adamı Küba’ya getirmek üzere yol alırken ‘köle’lerden biri geminin döşemesinden kan revan içinde tırnaklarıyla söktüğü bir çivi sayesinde prangalarından kurtulur ve diğerlerinin zincirlerini de çözer. Siyahlar mürettebatı öldürüp, kaptanı esir alır. Fakat Kaptan köleleri kandırıp Afrika yerine ABD’ye getirir. Gemiye ve içindekilere el konulur. Afrikalılar ‘Beyaz Adamları’ öldürmekten yargılanır. İspanya kraliçesi Amerika’dan kölelerin en ağır şekilde cezalandırılmasını ister. Dava, kölelik karşıtı görüşlerin de yükselmeye başladığı bir ortamda görülür. Bu dava, kölelik karşıtı Kuzey Eyaletleri ile ekonomisi tarım sektöründe çalıştırdığı kölelere dayalı Güney Eyaletleri arasında çıkacak olan iç savaşın kıvılcımlarını da tutuşturur. 
 
Suçlanmayan beyaz
 
Bugün o siyahilerin torunları Kuzey Amerika başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde kimlik sorunu yaşamaya devam ediyor. Evet, kölelik artık yasak, siyahlar ve beyazlar ‘vatandaş’ olarak yasalar karşısında eşit. Ama sokakta durum öyle mi? Amerikan polisinin ‘Zencilere’ hiç de insaflı davranmadığı gerçeği çeşitli olaylarda patlak veriyor: “Siyah Amerikalının ölümüne neden olan polis memuru mahkemede aklandı. Sokaklarda öfke büyüdü...” şeklinde ve benzeri haberlere sık sık şahit oluyoruz.  
 
Sıradan siyahiler kadar, her platformda ABD’ye prestij kazandırmış anlı şanlı Afro-Amerikalılar bile kölelik dönemlerinden kalma bir endişeyi hala şahdamarlarında hissediyor. Öyle olmasa ABD’li siyahi yazar Toni Morrison ‘’Siyah bir kadına tecavüz ettiği için suçlanan beyaz bir adam görmek istiyorum’’ diye feryat eder miydi? Morrison, ırk çatışmalarının hala Amerika’da gündemde kalmasını zihniyetin değişmemesine bağlıyor ve Daily Telegraph’a verdiği demeçte şöyle sesleniyor: ‘’Irk çatışmasından bahsetmekten ne zaman vazgeçeceğiz biliyor musunuz: Siyah bir kadına tecavüz eden beyaz bir adam da suçlanıp yargılandığında... O zaman geldiğinde bana ‘artık bu mesele bitti mi’ diye sorarsanız, ben de kesinlikle ‘evet’ diyeceğim.’’
 
19. yüzyıldaki kölelik ve ırkçılığı anlattığı ‘Beloved’ romanıyla 1998’de Pulitzer de kazanan Morrison’a göre Amerika’daki güç odakları eşitsizliği ve ırkçılığı hala körüklüyor. Ünlü yazarın deyimiyle “Irk türlerin sınıflandırılmasıdır ve artık ‘insan’ ırkından bahsetme zamanıdır.”
 
Hamam böcekleri
 
Hatırlanacağı üzere geçen haftalarda Akdeniz’de mültecileri taşıyan bir geminin batması sonucu 400 kişi hayatını kaybetmişti. Bu facianın şoku henüz atlatılmamışken Akdeniz’den bir ikinci göçmen faciası haberi daha geldi: Libya karasularında 700’e yakın mülteciyi taşıyan bir balıkçı teknesi alabora oldu ve umut yolcuları hayalleriyle birlikte sulara gömüldü.
 
Akdeniz’de meydana gelen facialar kaçak göçmen sorununa çare bulunması çağrılarını yineletse de Avrupa’nın ilk aklına gelen kendilerini koruma altına alacak güvenlikçi politikalar... Tarihsel bir köken olarak Avrupa’nın kılcal damarlarında dolaşan Roma hukuku ve Hristiyan ahlakının modern Batı’yı getirdiği bu nokta, kendinden olmayanı ‘ötekileştirme’ güdüsünü hala koruduğunu ispatlamıyor mu? Üstelik bu ülkelerde ırkçılık, göçmenlere karşı nefret, İslamofobi giderek yükselirken... The Sun’da yazan İngiliz gazeteci Katie Hopkins, göçmenleri ‘Hamamböceği’ne benzetebiliyorsa bu ırkçı, ötekileştirici dilin oralarda bir yerde hala nefes aldığını gösteriyor.
 
Evet, bu skandal sözleri sarfeden gazeteci hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Tıpkı, Almanya’da Türk esnafı katleden Nazi kılıklı katiller hakkında suç duyurusunda bulunulduğu gibi. Kim bilir ne zaman ve nasıl sonuçlanır? Özetle: Pek çok ülkede iyi polis-kötü polis oyunları sayesinde bir türlü neticelenemeyen onlarca ırkçılık davası devam ediyorsa, kağıt üzerindeki mükemmel görünen yasaların sıra uygulamaya geldiğinde ‘dostlar alışverişte görsün’ mantığına dönüştüğü pekala söylenebilir.
 
Geçmişle yüzleşmek mi?
 
Bazı kalemler, yakın zamana kadar ‘Hollywood filmlerinde adam yiyen yamyamlar olarak gösterilen’ Kızılderililerin topraklarına el koyan (soykırım sadece silahla değil, bazen bir filmle de devam eder) ve onların derisini yüzen ABD’nin geçmişiyle yüzleştiğinden dem vuruyor. Evet, doğudur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu zalim uygulamaların ardından bir vicdan muhasebesi olarak tüm insanlığa açık bir çağrı şeklinde orada duruyor; lakin unutmamalı, siyahların bugün dahi sırtından vurulabildiği ABD’de söz konusu çağrı hala hatırlatılmak zorunda... Toni Morrison’un yaptığı gibi...
 
Haçlı seferleri, Engizisyon ve din savaşları sırasında yaşananlar, sömürgecilik, modern ulus devletlerin cinayetleri, dünya savaşları, Holokost; kısacası tarihi ile yüzleşti madem Batı, neden hala ‘öteki’lere kan kusturan pratiklerden vazgeç(e)miyor. Bugün Suriye’de, Irak’ta (Ebu Gureyb’teki işkenceleri, ABD’li keşkin nişancıların rastgele insan avlarını, Guantanomo’yu hatırlayın) Afganistan’da, Güney Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan krizlere - savaşlara Batı’nın ilgisizliğini inkar edebilir miyiz? ? Tamam, bu ülkelerin kendi içlerinde çözemedikleri sorunları var, ama kilerden sürekli erzak çalan, petrolü, doğalgazı, insan kaynaklarını hortumlayan hırsızın hiç mi suçu yok! Kim Daiş ve Boko Haram gibi terör örgütlerinin ortaya çıkmasında Batı’nın politikalarının katkısı yok diyebilir? Arap Baharı sonrası özellikle Mısır’da ortaya konan ikiyüzlüğü görmezden mi gelelim? Kaynakları iliğine kadar sömürülmüş Afrika’nın bugün sömürülmediğini ve Aids - Ebola gibi salgınların salt tesadüfler sonucu olduğunu mu söyleyelim? Avrupa’da yükselen sağcılık, göçmenlerin uğradığı neo - nazi saldırıları, camilerin kundaklanması Charlie Hebdo saldırılarından daha önemsizdir mi diyelim? 
 
Geçmişle yüzleştiği var sayılan, evindeki hesabı sağlam yapan Batı’nın ‘ötekilerin’ çarşısını karıştırmaya devam etmesi, hangi yüzleşmeye sığar diye sorası geliyor insanın. Bitmedi... İki milyon Suriyeli göçmene beş yıldır barınak ve aş sağlayan, milyarlarca lira harcayan Türkiye’yi, siyasallaştırılmış sözde Ermeni soykırımıyla köşeye sıkıştırmaya çalışmak, çözümün değil, sorunun parçası haline gelmek Papa’nın ve Avrupa parlamentolarının hangi yüzleşmesinin ürünü diye de sorası geliyor insanın.
 
“Ben köleyim”
 
Biliyorum ABD geçmişiyle yüzleşti... Bir zamanlar katlettikleri Yerlilerin heykelini bile diktiler... Kuzey Amerika’da ‘Native’lerden neredeyse vergi bile alınmıyor. Böyle oldu ve ‘ötekileştirme’, insandan saymama, kötü muamele bitti mi peki? 
 
Bakın, Kuzey Amerika’da sigara çok pahalıdır; paketi 8-10 dolar. Ama bir ‘Kızılderili’ sigarası var ki sudan ucuz; iki dolarcık... Tabi imkanı olmayan zavallı ‘Kızılderili’ bu sigarayı içiyor... Sigara bile değil, aslında kömür içiyor ve ciğerleri kan kusuyor. Yerliler vergi santajıyla kırsal alanlarda yaşamaya mecbur ediliyorlar, yoksul bırakılarak... İçme suyu bedava ama fosseptik karıştığı için bu kez mikroptan ölüyorlar. Öldürmenin yumuşakçası... Soykırım bitti evet!
 
Bugün Amerika kıtasında, üzerine ‘Ben bir köleyim’ yazılı tişörtler giyip, bir zamanlar atalarına zorunlu kılındığı gibi otobüslerin en arkasına oturmayı tercih eden gençler görüyorum... İşte ‘beyaz adamlar’ bu gençlerden nefret ediyor. Hala... Evet kölelik bitti!..
 
Sekiz yıl önce İngilizce öğretmenimizin ‘Çocuklar biz göçmenleri pek sevmeyiz’ cümlesi kulaklarımda yankılanıyor. Evet, hala...