Batıcı dış politika yegane gerçekçilik mi hayalcilik mi?

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
3.12.2022

Radikal Batıcılıkta amaç, Türkiye'yi elitleri ve kamuoyuyla Batı'nın çizdiği sınırları zorlayamayacağı bir “uydu müttefik” olduğuna ikna etmektir. Aksini savunanları da kamuoyu önünde önyargılı, gerçekçilikten uzak hayalciler olarak takdim etmektir. Halbuki asıl büyük önyargı budur...


Batıcı dış politika yegane gerçekçilik mi hayalcilik mi?

Türkiye'de çok tuhaf bir Batıcılık türü var: "Fanatik Batıcılık"... Belki radikal Batıcılık da denebilir ama zaman zaman bu kökten gelmekle beraber giderek "fanatikleşen" ayrı bir damar var. Radikal versiyonu da olsa Batıcılık, Türkiye'deki temel fikir akımlarından birisi ve muhakkak Türkiye'ye çok olumlu katkılar sunduğu yönler de var.

Batı ile ilişkilere zarar veriyor

Ancak dünyadaki ve Türkiye'deki şartlara bağlı olarak "radikalleşen" Batıcılığın dönem dönem Türkiye'ye de Batıcılık fikrine de zarar verdiğini müşahede edebiliyoruz. Hele bu radikal Batıcılıktan neşet eden fanatik Batıcılık Türkiye, Batıcılık ve Türkiye'nin Batı ile ilişkileri bakımından ciddi zararlar veriyor, daha büyük zararlar verme potansiyeline de sahip.

Tony Judt bir yerde fanatizmi bir "maksadını unutan gayretkeşlik" olarak tanımlıyor. Türkiye'de fanatik Batıcılığın gerçekten maksadını unutmuş bir gayretkeşliğe denk gelen bir tarafı var; diğer tarafı ise bilhassa "maksatlı" ve Batılı devletlerin Türkiye'ye karşı menfaatlerini savunmaya doğru seyreden gri bir alana, istihbarat alanına denk geliyor.

Türkiye ve aslında her ülke zaman zaman müttefikleriyle anlaşmazlık ve çıkar çatışması yaşayabilir. Siyaset, devlet aklı ve diplomasi bu sürecin yönetilmesi, kısa ve uzun dönem, ehem ve mühim arasında bazen bir öncelik bazen bir denge kurma düşünme sanatıdır. Ancak Osmanlı'da Türkiye'ye, ebette başka ülkelerde de, bu tür meseleleri kendi ülkelerinin hak, hukuk ve menfaatler yerine ittifakta güçlü olan ülke lehine çözerek kendi statülerinin güçleneceğini ve buradan siyasi veya başka tür bir güç devşireceklerini düşünen siyasetçi, bürokrat ve aydınlar olabilmektedir. Radikal Batıcılık bu isim ve kesimlere kendi ülkelerinin aleyhine, anlaşmazlık yaşanan güçlü Batı ülkesi lehine davranmanın moral zemini vermekte ve milli menfaatler aleyhine davranmayı, argüman üretmeyi meşrulaştırabilmektedir.

Elitler içindeki marazi durum

Tabii kendi ülkenizin milli menfaatleri aleyhine, müttefikiniz de olsa sizin devletinizle çıkar çatışması yaşayan güçlü devlet lehine argüman üretmek ve bu istikamette tavır sergileyebilmek kolay değil. belli bir eğitim, yetenek ve etkili olabilmesi için de bir statü istiyor. O yüzden de radikal ve fanatik Batıcılık, esas itibarıyla elitler içindeki bir marazi durumdur. Radikal Batıcılık veya fanatik Batıcılık tavır doğrudan olmaktan ziyade, dolaylı tutum ve argümanlarla sahaya çıkıyor.

Mesela ülkeniz ABD ile anlaşmazlık yaşıyorsa ve çıkar çatışması gözle görünür haldeyse, ülkenizin ABD karşısındaki güçsüzlüğünü anlatarak aslında kamuoyuna ülkenizin menfaatlerini savunan siyasetçi, bürokrat ve aydınların gerçekçilikten kopuk ve hayalci olduklarını anlatmanız iyi bir argüman olabilir. Bu argümanı sahaya taşıyabilmek için siyasi bir demeç verirken veyahut siyasi bir tartışma programında ülkenizin süper güç olmadığını, çok güçlü olmadığını, orta güçte bir devlet olduğunu söylersiniz. Bu bakımdan hayalci olmamak ve gerçekçi olmak milli menfaatlerimize uygun olur şeklinde genel geçer bir konuşma ile aslında güçlü Batılı ülkenin karşısında milli menfaatleri savunanları hayalci olarak takdim edebilirsiniz. Halbuki Siyasalda öğrencilere ders anlatmıyor, siyaset yapıyorsunuzdur. Devletimiz ABD'ye itiraz edemez, o büyük, biz orta devletiz; hatta İngiltere ve Fransa'dan da küçüğüz demek için mi büyükelçi, istihbaratçı, siyasetçi statünüze sığınarak kendi devletiniz aleyhine dolaylı tutum takınırsınız. Bu mukayeseyle amaç, Türkiye'ye had bildiren Batı politikasını empoze etmekten ibarettir. Bunu Batı ülkelerinin diplomat, istihbarat, siyasetçisi yapabilir; zaten yapıyor ama Türkiye'den emekli maaşı alan emekli büyükelçi, asker yahut istihbaratçının yapabilmesi, üzerinde ciddiyetle durulacak bir durumdur.

'Uydu müttefik'

Peki bu iddiayı dile getirmekten siyasi maksat nedir? Amaç, Türkiye'yi elitleri ve kamuoyuyla Batı'nın çizdiği sınırları zorlayamayacağı bir "uydu müttefik" olduğuna ikna etmektir. Aksini savunanları da kamuoyu önünde önyargılı, gerçekçilikten uzak hayalciler olarak takdim etmektir. Halbuki asıl büyük önyargı budur...

Türkiye, Batı ve ABD destekli PKK/PYD, FETÖ ile mücadele ederken bir büyükelçiye, istihbaratçıya, siyasetçiye düşen en azından Batı'nın, ABD'nin yanında; Türkiye'nin karşısında durmadan konuşmayı başarabilmektir. Bunu başaramamak mesleki, siyasi, insani kariyer açısından hazindir.

Bu kafa, mesela Ukrayna'ya sen küçüksün Rusya büyük, bırak istediği yeri işgal etsin; siyaset, gerçeklere ve düşmana teslim olmaktır diye akıl verirdi... Türkiye, 1919'da Milli Mücadele verirken bu "aklı" siyaset diye verenler de vardı...

Türkiye. PKK/PYD ve FETÖ 'yü destekleyen başta ABD olmak üzere Batı ülkeleriyle haklı bir mücadeleye girmiş durumda... Onlara rağmen Suriye'de terör örgütlerine operasyon gerçekleştiriyor. Tam o günlerde e büyükelçi, e Mit Müsteşar Yardımcısı, e amiral Türkiye'ye sen ABD, hatta İngiltere ve Fransa'dan küçüksün, Batı ittifakı olmazsa bir hiçsin diyorlar. Bunların amacı, Türkiye'nin menfaat ve egemenliğini savunmak değil. Türkiye'yi, Batı'nın muti, uydu müttefiği yapmaktan ibaret. Eskiden bunlara "Mandacı" deniyordu.

Türkiye Batı ile ilişkilerinde milli menfaat ve egemenliğini korumak için müttefiklik ilişkileri geliştirdi. Bu ilişkilerin Türkiye lehine olduğunu savunmak mümkün ve meşrudur... Ancak burada her ihtilaf olduğunda, terör örgütlerini destekleseler bile Batılı ülkeleri desteklemek normal de değildir, meşru da... Batı ile kalıcı bir ittifakı savunmak için dahi, böyle bir pozisyon savunulabilir değil. O yüzden samimi Batıcıların Türkiye'nin milli menfaatlerini savunur bir yerde durmaları lazım. Aksi halde bu ittifak çok yara alır. Bu son tahlilde Batıcılara da Batı ittifakına da zarar verir. Hiçbir ülke, kendisini bölmek için terör faaliyetlerinde ve kendisine yönelik darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütlerini destekleyen ülkelerle sağlıklı ilişkiler geliştiremez. Demokratik bir ülkede bunu millete kabul ettiremezsiniz.

Şuurlu bir tercih

Türkiye'deki Batıcıların temel açmazı, Batı'nın bir değerler kümesinden ibaret olduğunu zannederek bu değerlerin arkasındaki güç ve egemenlik mücadelesini, devletleri, menfaat çatışmalarını, istihbarat çalışmalarını, ihtilafları görmemeleri yahut görmezden gelmeleridir. Bunu eğer emekli büyükelçi, e Mit yöneticisi, e asker, e emniyet, e mülki idare amiri yapıyorsa bu basit bir görmemezlikten gelme meselesi olarak değerlendirilemez. Böyle bir değerlendirme, düpedüz ahmaklık olur. Bu ancak bilerek ve şuurla yapılan bir tercih olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye'de bu tip Batıcılar, Türkiye'nin Batı karşısında milli menfaatlerini korumasını ve Batı dışı dünyayla ilişki kurmasını "gerçekçilik"ten kopmak olarak takdim ediyor. Halbuki asıl gerçekçi olmayan Batıcıların, Batı karşısındaki tavrıdır. Batıcılar, Batı karşısında hayalcidir. Batıcıların, hayalciliği bırakıp gerçekçi olmaları lazım. Kendilerinden farklı düşünen herkesi hayalcilikle suçlamaları onları gerçekçi kılmıyor. Milli menfaatler ve milli devletler yokmuş da hayali ve herkesi içine alan bir Batı varmış gibi düşünmekten büyük hayalcilik mi var?

Batıcıların hayalciliği Turkiye-Batı ilişkilerine sadece Türkiye tarafında değil, Batı tarafında da zarar veriyor. Batıcılar, Türkiye'de Batı'nın kredisini düşürüyor; Batı'da ise Batı'nın Türkiye hakkında yanlış hesap yapmasına yol açıyor. Batıcıların hayalciliği yüzünden düşülen hesap hataları Ankara'dan dönünce, Batı daha gerçekçi olabiliyor... Şimdi olduğu gibi...

ABD'nin gerçekçi olması, Türkiye Batı ilişkileri bakımından hayırlıdır. Ancak onlar gerçekçi olmasa da, gerçek değişmiyor. Bu Türkiye'nin gerçeği ve hiçbir hayal bu gerçeği ortadan kaldıramaz. Batıcılar artık ellerindeki gerçekçilik silahını kaybettiler, artık hayalciler...

Batıcıların gerçekçi olanları Osmanlı modernleşmesinde devlete ve topluma çok ciddi katkılar verdiler. O dönemde Yusuf Akçura'nın anlattığı gibi Batıcılık yahut modernleşmecilik diğer siyasi akımları yatay bir şekilde kesiyordu. Ancak radikal Batıcılık başlangıçtan beri vardı ve başlangıçtan beri hem gerçekçi Batıcılığa, Batı ile sağlıklı ilişkilere ve toplumun bütünlüğüne ciddi zararlar verdi. Karikatürleşen bu tipler, kriz dönemlerinde elde ettikleri bütün inisiyatiflerde büyük hatalar yaptılar, yaptırdılar.

Mütareke döneminde radikal Batıcılığın tezi, mandacılıktı; yani, Batı'nın işgaline direnmeyelim, onun hamiyet, merhamet, medeniyetine teslim olalım, "istikbal"imiz için "istiklal"den de vazgeçelim. Radikal Batıcılığın en kristalize olarak kendisini açıkça ifade ettiği dönem budur, tezi de mandacılıktır. Mandacılık tezi soğuk savaşta ismen değil ama ruhen hortladı, 27 Mayıs darbesinden sonra da bürokratik vesayet sisteminin olmazsa olmaz dış politika prensibine dönüştü. Rusya korkusu ve ABD güvenlik şemsiyesiyle hayata geçen bürokratik vesayet sisteminin radikal Batıcılık prensibinin, artık uygulanma imkanı kalmamıştır. Batıcı elitin artık bu hayalciliği terk ederek, gerçekçi zemine dönmesi herkes için çok faydalı olacaktır. Radikal Batıcılık artık fikri bir zeminden ziyade istihbari bir zeminin alameti farikasıdır. Konunun bu yönü de, ciddi bir tartışma konusudur.

[email protected]