Batı'dan Doğu'ya hicret etmiş bir muhacir: Alev Alatlı

Rabia Yavuz/ Uzman Klinik Psikolog
7.02.2024

Şair diyor ya, “Ne kadar kendi oldu insan/O kadar başka”. Alev Alatlı da nevi şahsına münhasır bir insandı. Bilgiyle kurduğu o kendine has ilişki, kendi alnının teriyle kazandığı edebiyatçı, sosyolog, ekonomist ve akademisyen gibi birçok sıfatı çok başka bir üslupla aktarabilmesini sağladı.


Batı'dan Doğu'ya hicret etmiş bir muhacir: Alev Alatlı

Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar...

Elizabeth Kübler Ross

Şöyle bir zihinlerimizden geçirsek hayran olduğumuz, örnek aldığımız, bizlere ilham veren, kıymetli işler yapmış, büyük eserler bırakmış insanları. Bu güzel insanların ortak noktalarına bir baksak. Zorlukları, yenilgileri, acıları, mücadeleleri yaşamış ve göğüslemiş insanlardır onlar. Hayat onlara gümüş tepside sunulmamış. Hayat onlar için dokunaklı bir şarkı değil ki. Kayıplardan yapılma hayatları olmuş. Muhalif ruhları sayesinde yaşama yeni bir soluk katabilmişler. Sorumluluk duygusunun sağlamlaştırdığı bu insanların hep kendi meseleleri olmuş. Sanki bu meseleler hayata yeni gözlerle bakmalarını sağlamış. Hasılı, güzel insanlar öylece ortaya çıkmamışlar, onlar oluşmuşlar. Aynı Alev Alatlı gibi.

"Filistin yaradır"

2 Şubat Cuma günü çok üzücü bir haber aldık. Alev Hanım dünyadan hicret etmiş. Ahde vefa eylemiş, vefat etmiş Alev Hocamız. Sabah yeni güne başlarken Ayşe Böhürler'in Sabah Kahvesi programını tekrar açtım, izledim. Bölümün adı ne çok şey anlatıyor ilk bakışta bile: Batı'dan Doğu'ya hicret etmiş bir muhacir: Alev Alatlı. Bu yazının satırlarına sığamayacak kadar çok bereketli bir ömür yaşayan bu güzel insan geniş bir kavram ve anlam dünyasına sahip. İsrail'in Filistin'i işgal edişine bakışını "Filistin yaradır" diye yüreğinin en derin meselesi haline getirmiş bir mütefekkir. Bize bıraktığı pek çok güzel örneklikler bulmak mümkün hayatında. Ölümüyle üzüldüğümüz Alev Hanımın dolu dolu yaşadığı hayatıyla bizim hayatımıza yön verebilecek, yaşamımıza hayat katabilecek birçok adresler bıraktı.

Şair diyor ya, "Ne kadar kendi oldu insan/O kadar başka". Alev Hanım da nevi şahsına münhasır bir insandı. Bilgiyle kurduğu o kendine has ilişki kendi alnının teriyle kazandığı edebiyatçı, sosyolog, ekonomist ve akademisyen gibi birçok sıfatı çok başka bir üslupla aktarabilmesini sağlayan özelliğiydi kanaatime göre. Birçok cümlesini hemen tanırdınız altında ismi yazmamış olsa bile. Aslını inşa edebilen birçok mütefekkirin o benzersiz üslubuna sahipti. Bu şahsi üslubuyla şahsiyetini eserlerine yansıtabilme becerisi iktisat ve istatistik alanlarda aldığı eğitimle yetinmeyip felsefe ve psikolinguistik alanlara açılmasıyla yakından ilgilidir. Sözcüklerle kurulan bu sahici ilişkinin önemine vakıf olan Alev Hocamız eserlerinde bir cümle için bile metinlerle uzun mesailer yapmış, tercümelerin yetersizliğini kendi tercümeleriyle telafi etmiştir. Bu başkalık meselelerine baş koymuş insanların sahip olabileceği türden bir kıymetten geliyor. Başına oturamadığımız meseleler değil, başından kalkamadığımız eylemlerdir bizleri bambaşka kılacak olan. Her şeyin hızlıca ulaşıldığı, çabucak halledilmek istendiği bir çağda Alev Hanımın mirasından kendi alın terimize katabileceğimiz çok şey var.

"Şimdi ruhum içime girdi"

Vefatıyla ve ortak meselelerimize olan vefasıyla bir ömrün nasıl bereketli yaşanabileceğine dair Alev Alatlı'nın yaşamından sayısız örnek bulabiliriz. Belki alanım psikoloji olduğu için beni en çok etkileyen şeylerden biri de zor zamanlarında kendini nasıl ayağa kaldırdığını bizlerle paylaşması olmuştu. Alev Hocamızın türkülerle kurduğu ilişki hep yüreğimi ısıtmış, yüreğimi genişletmiştir. "Kendimi en kötü hissettiğim, en acılı zamanlarımda ben türküyle adam olurum" demişti Alev Hanım. Çok sevdiği "Kütahya'nın Pınarları" türküsü programda icra edilmeye başlayınca "Şimdi ruhum içime girdi" deyişi ise ruhumuzu nelerle beslediğimiz meselesini yeniden benim zihnime bıraktı. Ruhumuzu bedenimize geri getirecek kaynaklara hepimizin ihtiyacı var. Hele ki, çağımızda hız yüzünden geride kalan ruhlarımızın ihmal edilemeyecek bu kritik ihtiyacının karşılanamaması derin yaralar açar içimizde. Aç kalan ruhlarımızı içimize davet edebilmenin çeşitli yolları olsa da bu ihtiyacın önemi hepimiz için ortaktır. Belki tekrar olacak biliyorum ama tekrar kutsaldır bizim için diyerek o güzel hikâyeyi yeniden paylaşmak istiyorum sizlerle.

Bir gün bir talebe gelir üstadına acı içinde: "Artık bu acıya dayanamıyorum. Kurtar beni acıdan! Bana bir yol göster" deyince talebe, üstat bir bardak, bir sürahi ve biraz da tuz ister diğer talebesinden. Bardağın bir kısmına su doldurduktan sonra bir parça da tuz ekler suya ve iyice karıştırır tuzla suyu birbirine. Tuzlu suyu ise uzatır içsin diye talebesine, sudan bir yudum alan talebe önce yüzünü ekşitir, sonra geri verir suyu üstadına zira su içilecek gibi değildir. Üstat sürahiden bir miktar temiz su ekler ve yine uzatır talebesine içsin diye. Bu işlem böyle devam eder bir süre. Her temiz suyun eklenişinde sudaki tuzun tadı azaldıkça azalır. Bardağın içindeki suyun içilebilir kıvama nasıl geldiğini tadarak da anlayınca talebe artık ne yapması gerektiğini anlamıştır. Hayatta yara aldığımız, ruhumuzun bizden ayrılıp gittiğini sandığımız zamanlar olur, oldu, oluyor ve olacak. Nasıl bu acılarla kalacağız sorusuna ise "En acılı zamanlarımda ben türküyle adam olurum" diyen Alev Hanımın bıraktığı mirasın işaret ettiği yerden yanıt arayabiliriz. Bizi adam eden şeyler nelerdir? Hayatlarımızdaki temiz su kaynakları neler olabilir? Bu kaynaklarla nasıl başka başka ilişkiler kurabiliriz? Kendi olmayı göze alan birçok güzel insandan neler öğrenebiliriz? Lütfen paylaşın bizimle de. Birbirimizden ilham ve güç alalım.

[email protected]