Batı’nın gözünde Erdoğan demir leblebi

Bülent Güven
8.07.2017

İslam’ı düşman gören kesimler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da İslam’ın ete kemiğe bürünmüş hali olarak algılıyor. Alman siyasetinin ve medyasının Erdoğan düşmanlığının sebeplerinden biri de bu.


Batı’nın gözünde Erdoğan demir leblebi

Almanya’nın Hamburg şehrinde 7 ve 8 Temmuz‘da G20 zirvesi yapıldı. G7 ve G20 iki ayrı krizin ardından doğmuştu. G7, 1975’te o dönemde vuku bulan petrol ve finans krizine çözüm bulma amacıyla kurulmuştu. G7’nin genişletilmiş hali olan G20’nin ilk nüveleri ise 1999 Asya Finans Krizi‘nde atıldı ve 2007’deki finans krizinden sonra Türkiye de bu oluşuma dahil oldu ve oluşum daha kurumsallık kazandı.

G 20 zirvelerinde genelde o yıl dünya gündeminde olan sorunlar üzerine tartışmalar yapılır ve bu sorunların çözümü için de bazı tedbirler alınır. Bu nedenle de zirve öncesi dünya medyası global sorunları geniş biçimde işler, zirve öncesi ve sonrasında zirveyle ilgili detaylı yayınlar yaparlar.

Hamburg zirvesinde de konuşulması gereken birçok sorun vardı. Dünyanın değişik ülkelerinden Batı’ya olan mülteci göçü, Avrupa’nın geleceği, Trump Amerikasının tüm ittifak ve anlaşmaları sorgulayan tavrı ve daha başka pek çok sorun hem zirvenin hem de dünyanın gündemini oluşturan konular arasında. Bu arka planda baktığımızda, Alman medyasının bu ve benzeri konulara odaklanması beklenirken, zirve öncesi ve süresince tüm enerjisini Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaşayan Türklere hitap edip etmeyeceğine harcadı. Ayrıca Alman siyasilerin, özellikle Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı ve başbakan adayı Martin Schulz’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da konuşma yapmaması gerektiği konusunda diplomasi ve terbiye sınırlarını aşan açıklaması da, işin nasıl irrasyonel bir mecraya kaydığının göstergesi.

Türkiye ve Almanya ilişkilerinden bahsedilirken, genelde tarihi Türk-Alman dostluğuna ve ortak çıkarlara vurgu yapılarak ilişkilerin iyi olmasının gerekliğinden söz edilir.

Bu durumda Alman toplumunun, siyasetinin ve medyasının Tayyip Erdoğan takıntısını Erdoğan üzerinden Türkiye’ye vurmasını nasıl açıklayacağız?

Eğer dostluğun temeli sayılan varsayımlara rağmen, Türk-Alman ilişkileri iyi yürümüyorsa, o zaman belki de bu varsayımları sorgulamak gerekiyor.

Tarihsel rekabet

Tarihe bakıldığı zaman, yakın döneme kadar tarihi Türk-Alman dostluğuna kanıt bulmaya çalışanlar bir hayli zorlanabilirler. Osmanlı en iyi dönemlerinde özellikle Kanuni Sultan döneminde en büyük mücadelesini German-Roma İmparatoru Karl Sarlken’e karşı vermiştir. Balkanlar ve Doğu Avrupa’da Osmanlı’nın yegane rakibi Almanların ana unsuru olduğu imparatorluklar olmuştur. Genelde kavga bu iki imparatorluk arasında verilmiştir.

Genelde II. Wilhelm ve II. Abdülhamid arasındaki dostluktan bahisle Osmanlı ve Alman İmparatorluklarının I. Dünya Savaşı’ndaki müttefikliğine vurgu yapılır. Gerek II. Abdülhamid ile II. Wilhelm arasındaki dostluk, gerekse I. Dünya Savaşı’ndaki müttefiklik ilişkisi iyi incelenirse burada da tarihi dostluğun izlerine rastlamakta zorlanabiliriz. Avrupa’da milli devlet olma sürecini 1871 yılında en geç olarak tamamlayan Almanya, belli bir sanayileşme seviyesi yakaladıktan sonra, sömürge yapabilecek topraklar aramaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma ihtimalini göz önünde bulunduran II. Willhelm özellikle Ortadoğu’daki Osmanlı topraklarına göz dikti ve rakibi olan Fransa ve İngiltere’ye karşı da Osmanlıyı yanına çekmek istedi. Bur tarihi bir dostluktan ziyade çıkar eksenli kurulmuş ilişkidir. Almanların zorlaması ile girilen I. Dünya Savaşı›nda ise, Alman İmparatorluğu, Doğu’da Ruslar’ı, Çanakkale’de ise İngilizleri Osmanlı ile savaştırarak, Batı cephesinde kendine manevra alanı açmak istiyordu. Burada da dostluk izlerini aramak nafile.  Bu tarihsel arka planın, Türk-Alman ilişkilerini, düşmanlığa çevirmek için değil, bugünkü durumu daha realist analiz edebilmek ve daha rasyonel hareket etmek için bilinmesinde fayda var.

Bugüne gelinirse, Türkiye-Almanya arasındaki ilişki özel bir ilişkidir. Çünkü Türkiye’nin veya tersinden Almanya’nın bu derece girift ilişki içinde olduğu çok az ülke var. Türkiye Almanya’nın en büyük ticari partneridir. Türkiye’ye en fazla turist Almanya’dan geliyor. İki ülke de NATO üyesi ve Türkiye Almanya’nın patronu olduğu AB’ye girmek için aday ülke. Ama her şeyden önemlisi Almanya’da yaşayan en büyük etnik azınlık 3 milyonun üzerinde bir sayı ile Türkler. Almanya’daki Türkler ile Almanlar arasında yüz bini aşan evlilik ve bunlardan olan çocuklar var. Yani bir anlamda Türkler ile Almanlar dost olmanın ötesinde akraba...

Fakat bütün bunlara rağmen ilişkiler, son yıllarda dost iki ülke arasında olmaması gereken derecede kötü görünüyor. Neden?

Kadim İslam düşmanlığı

Bunun farklı nedenleri var, bir kısmı doğrudan iki ülke arasındaki ilişkiler ile ilgili, bir kısmı ise aslında İslam ile Batı arasındaki kadim sorun ile ilgili. İlişkileri en fazla geren sorunlardan bir tanesi Almanya’da, daha doğrusu Avrupa’da yaşayan Türkler ve Müslümanlar ile ilgili her iki ülkenin de farklı tasavvurları olması ya da farklı tasavvurlarının olduğu algısının oluşması.

II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Almanya ve Avrupa’daki Müslüman sayısı kayda değer bir oranda değil iken, bugün bütün önemli Avrupa ülkelerinin nüfusunun yüzde 10‘a yakını Müslümanlardan oluşuyor. İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin nüfusunun yüzde 10’u Müslüman. Seksen milyonluk Almanya’da ise altı milyondan fazla Müslüman yaşıyor.

Bu oran son dönemde özellikle Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan ve bir kısım Müslüman Afrika ülkelerinden gelen göç ile hızlı bir şekilde artış gösteriyor. Müslüman nüfusu ile İslami kurumların ve cemaatlerin sayısı da artıyor.

Almanlar ve Avrupalıların genel olarak göçmenlerle, özel olarak Müslümanlarla ilgili gelecek tasavvurları bu insanların bir nesil içinde asimile olmaları yönünde. Bunu da açık açık dile getiriyorlar. Müslümanların asimile olmamalarını kendi demografik anatomileri için büyük bir risk olarak görüyorlar. Özellikle Müslümanların asimilasyonunun dinlerinden dolayı zor olduğunun farkındalar. Ünlü Amerikalı siyaset bilimci S. Huntington, Batı ülkelerindeki Müslümanları demir leblebiye benzeterek, hazımlarının, yani asimilasyonların imkansız olduğuna vurgu yapmıştı. Şimdi de Türklerin ve diğer Müslüman unsurların asimile olmamasını, Bizans topraklarının bin yıl önce Türkler tarafından istila edilmesine benzeten çok sayıda Alman ve Avrupalı bulabilirisiniz. Bu düşünce ve söylemler itibarlı sayılan medya organlarında dile getiriliyor.

Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkıp, “Asimilasyon bir insanlık suçudur. Avrupa’da yaşayan Türklerin entegrasyonuna evet, fakat asimilasyonuna hayır” demesi ve bunu sadece laf ile değil, uyguladığı politikalar ile Avrupalı Türklerin Türkiye ile olan bağlarının kopmaması için uygulamaya sokması, Erdoğan’ı Almanya’nın ve Avrupa’nın doğal hedefi haline getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dışında, Avrupa’daki Türklerin kimliklerini korumalarına yardımcı olabilecek başta Diyanet  İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Yurtdışı Türkler Başkanlığı (YTB) ve benzer kuruluşlar özellikle Almanya’nın hedefindeler. Son yıllarda sistemli olarak DİTİB’in üstüne gitmeleri bunun somut bir göstergesidir.

Bu bağlamda Avrupa’da yaygın olan İslamofobi yine Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerde önemli bir etken. İslam düşmanlığı teorik bir kavram. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslami kimliği ve uluslararası platformlarda İslami hassasiyet gösteren tavırlar içinde olması dolayısıyla İslam’ı düşman gören kesimler Erdoğan’ı İslam’ın ete kemiğe bürünmüş hali olarak algılıyor. Yine bu durum, akıl sınırlarını zorlayan bir Erdoğan takıntısının oluşmasına neden oluyor.

Anti-Türkiye lobisi

Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerin bozulmasının bir başka nedeni ise, yine son yıllarda Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin Batı güdümlü bir dış politikadan, proaktif bir dış politikaya yönelmesi. Türkiye’nin özellikle Ortadoğu, Balkanlar ve Rusya ile ilişkilerde Batı ittifakından ziyade, kendi ülke çıkarlarını ön plana alarak hareket etmesi genelde Batı bloğu ve İsrail’i, özelde ise Almanya’yı tedirgin ediyor. Ukrayna’da Rusya ile kavgalı olan Avrupa’ya rağmen Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkiler ötesine geçerek, stratejik ortaklıklar yapması, Ortadoğu’da Batı ittifakının ve İsrail’in kendi çıkarları için tehlike gördükleri hareket (Müslüman Kardeşler) ve ülkelere (Katar, dönem dönem İran) Türkiye’nin destek çıkması, bu ülkeleri olağanüstü rahatsız ediyor. Türkiye’nin uyguladığı bu politikanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsından kaynaklandığını düşündükleri için, burada da yine Erdoğan hedef haline gelmektedir.

İki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyen başka bir faktör ise, Almanya’daki anti Türkiye lobisi. Türkiye’de devlete ve hükümete muhalif gurupların Almanya’da güçlü lobileri bulunuyor. Bunların sayıları az olmakla birlikte, sesleri gördükleri destekten dolayı çok gür çıkıyor.

En önemlilerden bir tanesi PKK lobisi. PKK resmen yasak olmasına rağmen, kurduğu paravan örgütlerle ciddi anlamda varlık gösteriyor Almanya’da. Özellikle Sol Parti (Die Linke) ve Yeşiller Partisi’nde çok sayıda Türkiye kökenli PKK sempatizanı ve militanı var. Sol Parti adeta PKK’nın kontrolünde. Hem federal düzeyde, hem de eyalet bazında bu partinin bir çok üst düzey yöneticisi fiilen PKK militanı konumunda. PKK’nın dışında yine hem bu partilerde, hem de Sosyal Demokrat Parti’de ciddi bir militan Alevi lobisi var. Son yıllarda bu iki kesime ayrıca FETÖ de eklenmiş durumda. Bütün bu ve başka marjinal gruplar içinde bulundukları partilerin ve kurumların imkanlarını kullanarak, kamuoyunda bir anti-Türkiye havası esmesine neden oldular. Türkiye ile ilgili olaylarda medya bu kesimin görüşlerine daha fazla yer verdiği için, Türkiye anlatımında yorum üstünlüğü bu kesim elinde.

Erdoğan karşıtı medya

Söz konusu kesimlerin söyleminin kamuoyunda karşılık bulmasının bir başka nedeni ise, aslında Türkiye dostu olan kesimlerin bu yorumlardan etkilenerek Türkiye’deki gidişatın kötü olduğuna inanmaları ve bu kötü gidişattan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutmaları. Bu durum Erdoğan’ı Türkiye dostlarının dahi hedefi haline getirmektedir.

Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanlış anlaşılmasına ve Alman hükümetinin Türkiye politikasının olumsuz olmasına neden olan önemli faktörlerden bir başkası ise Alman medyasının Türkiye söylemi. Genel olarak Alman medyasında geleneksel olarak sol kesimin ciddi bir ağırlığı var. Bu sol ağırlık Türkiye ile ilgili muhalif bir eğilimin oluşmasını sağlıyor. Fakat olumsuz söylemin asıl nedeni bu gazetecilerin haber kaynaklarının Türkiye’deki marjinal, sol kesimlerden gazetecilerin ve aktörlerin olması. çok ciddi gazeteler dahi, Evrensel, Birgün vb. marjinal kesimin bilgileri üzerinden Türkiye’yi anlamaya çalışıp, haberlerini bu çerçevede yapıyor. Bu da farklı bir Türkiye ve Erdoğan manzarasının oluşmasına yol açıyor.

Yukarıda tasvir edilen nedenlerin dışında Türkiye-Almanya ilişkilerini olumsuz etkileyen başka nedenler de var tabii ki.

Bu çerçevede gelinen noktada Türkiye-Almanya ilişkilerinin iyi olması her iki ülkenin de çıkarına. İlişkilerin düzelmesi için, Alman hükümetinin yapması gerekenlerin dışında Türkiye’nin de yapması gereken bazı şeyler var. Türkiye tarafının yapması gereken en önemli şey iletişim stratejisini gözden geçirmek olmalıdır. Bazen yanlış iletişim stratejisinden dolayı Türkiye haklı olduğu halde en azından Almanya kamuoyu nezdinde haksız duruma düşmektedir.

Tarihsel anlamda Türk-Alman dostluğuna kanıt bulmakta zorlanılsa dahi, gelecekte ilişkilerin iyi olması için çok neden bulunmaktadır.

[email protected]

Bülent Güven / Yazar / Hamburg