Batı’nın PKK romantizmi ve Anadolu husumeti

Dr. Necati Anaz / Siyaset Bilimci
7.11.2015

PKK’nın yeniden şiddet ve terör üzerinden alan kazanma çabası ve buna verilen Prometheusca destekler Anadolu’nun hasımlarının en az bu coğrafya kadar kadim olduğunu göstermektedir.


Batı’nın PKK romantizmi ve Anadolu husumeti

Batının tarihi mitlerle bezendirilmiş çatışmalar, isyan ve cesaretler tarihidir, dersek çok yanılmış olmayız. Batı varoluşunu, özgürlüğünü ve benliğini kutsalın kudretinden zorla elde etmesiyle öğünür. Bundandır ki Prometheus, modern Batının tanrılara karşı insanlığın yararına çalışan cesaret abidesi olagelmiştir. Bunun için Zeus tarafından cezalandırılsa da ölümlülerden uzak tutulan ateşi insanlar için çalarak kahramanlaşır ve tanrıya karşı insanlık adına bir zafer kazanmış olur. Batı kendi dünyasını kurarken aklın ekseninden çıkmayı günah sayar, başarısını da her daim kutsalın hâkimiyet alanından çalmayı başardığı durumlarda arar. Modernizm, bu manada Batının, kendi anlam dünyasını tekâmüle erdirdiği ve başarısını fazlasıyla ziyadeleştirdiği dönem olur. Zira Batı ancak modernizmle yeryüzüne tamamen hâkim olmuş ve kendi anlam dünyasına dair tüm değerlerini kendisi için yeniden üretmiştir. Ve bunu tanrıya rağmen yapmıştır. Batı varoluşunu ve özgürlüğünü kutsalın alanından çalmakla ve kendi kutsallarını üretmekle yetinmez, tanrının insafına bırakılmış zavallı insancıkların da yardımına koşar. Bir anlamda Prometheus Batının kolonyal arzu ve şehvetiyle yeniden üretilir. Artık Batı, güçsüzler ve zavallılar adına başka coğrafyalarda da tanrılarla mücadeleye girer. Bu sekülerleşen modern Batının kutsal bir görevidir. 

Batı kendi tarihsel varoluşunu kudretli kutsallardan bileğinin gücüyle aldığı değerlerde bulurken zamanla bu değerleri kutsamaktan da geri kalmaz. Hatta bu değerler her şeye rağmen ihraç edilmesi gereken evrensel değerler olarak da görülür. Bunun için Batı savaşı ve işgali de meşru görür. Batı milyonların olduğu dünya savaşlarını yine bu minvalde -tiranlığa karşı demokrasi mücadelesi için- yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Irak’a bombalar yağdırırken de yine amaç zavallı Iraklıların diktatör Saddam’dan kurtarılması olmuştur. Batı siyasal bütünlüğünü de benzer bir şekilde otoriter-kutsal krallardan zorla elde ettikleri özgürlük alanlarıyla anlamlaştırır. Her özgürleşme mücadelesi; Batı için zorbalara karşı verilen kutsal bir savaştır. Bu çatışmacı ve kahramanlık üzerine bina edilmiş var olma hali Batının en kılcal damarlarına kadar işlemiştir. Örneğin Batı medyası ve entelijansıyası kendi ülke menfaatlerine karşı olmadığı sürece nerede bir başkaldırı görse onu önemser ve ‘insanlık namına’ destekler. Bu kendileri için kutsal ve duygusal bir zorunluluktur. Çünkü Batı ezilen toplumların varoluş mücadelelerinde kendi geçmişini bulur ve heyecanlanır.

PKK’ya yüklenen misyon

Batı bazen kendisine de hizmet edecek Prometheuscular bulur. Örneğin ABD’de birçok üniversite, STK’lar ve siyasal aktörler Ermeni meselesine son derece romantize edilmiş siyasal lenslerden bakar. Bu bakışların Türkiye Ermenilerinin üzerinde bulundukları sosyal ve siyasal zeninden bihaber, ayrıca coğrafyanın öğrettiği tecrübeden yoksun oldukları için de sorunlu, faydasız ve duygusallıktan öteye geçemedikleri görülür. Hakeza, Türkiye’de kırk yıldır devam eden terör sorununu da bu cihetten okumayı tercih eder Batı. Türkiye’de on binlerce insanın canına mal olan terör tarihi Batı için birer özgürlük mücadelesine dönüşür. Kürtler varoluşlarını yüzyıllardır tahakkümünde kaldıkları krallardan özgürlüklerini kendi elleriyle kurtardıkları an tamamlayacaklardır onlara göre. Bu kutsal mücadele Doğunun Prometeuslaşmasıdır ki bu Batı için duygusal bir tatmin ve jeopolitik bir başarıdır.  Aynı Batı siyaseti ve entelektüeli Filistin halkı için benzer tepkiler ve duygular beslemezken Türkiye’deki terörle mücadeleyi hiçbir tarihi ve coğrafi temelleri dikkate almaksızın kendi varoluşsal serüveniyle benzerlikler kurarak okumayı tercih eder. Başka bir ifadeyle oryantalin tüm geri kalmışlığını ve ilkelliğini üzerinde taşıyor olsa da PKK, Batı için Doğunun parlayan yeni Prometheusudur aslında.

Ortaçağ boyunca Kilise tüm haşmetiyle dünya işlerini düzenlediği, bireysel özgürlüğü öldürdüğü ve bütün sosyal alanlara kudretini saldığı için bu dönem Batı karanlık çağ ilan edilir. Din adamlarının cadı avına çıktığı, canlı canlı büyücülerin yakıldığı ve her belanın, melanetin günahkârlarda arandığı bir dönemin tezahürü olduğu için Ortaçağ karanlıktır. Başka bir deyişle, kilise ve onun dindarlığı ölümlülere ait olanı yeniden tanrıya iade ettiği için Ortaçağ tarihin geriye gittiği bir dönem olur. Batı insanı, Kilise ve onun dininden çok çekmiştir. Bu öyle bir duruma gelmiştir ki artık dine ve kutsala dair olan her şey modern günah sayılmış ve Batı insanı dindardan cüzzamlıdan kaçar gibi kaçmıştır. Bu dönem Batının tarihsel histeriye kapıldığı dönemdir adeta. Batı için din ölümlüler için değil tanrılar hesabına çalışan bir ajandır. Böyle olunca toplumsal ve siyasal alana dindarlığın girmesinde bir beis görmeyen zihniyetle Batı değerleri çatışmaya girer. İşte Batı dindarlık ve İslam okumasını Ortaçağdan mülhem tarihsel histerisiyle yapar ve İslam’ı kendisi için varoluşsal bir tehdit olarak görür. Yanılgısı İslam’ın hiçbir dönemde kendi tecrübesine benzer bir barbarlığı yaşamamış olmasıdır. Eğer bugün Müslümanlara dair en korkunç manzaralara şahit olunuyorsa yine bu Batının kendi jeopolitik enkazından çıkan kalıntılardan dolayı görülmektedir (IŞİD gibi). Batının İslam’a karşı beslediği bu ontolojik uzaklık kendi tarihinin karanlığını en derininden tecrübe etmiş olmasından kaynaklıdır.

Batının Anadolu korkusu

Özellikle Batı medyasının ve entelijansiyasının Anadolu korkusu, dindar ve yerel olanla barışık Anadolu’ya özgü bir yeniden doğuşa izin vermesinden kaynaklanmaktadır. Kadim medeniyetlere ve güçlü imparatorluklara ev sahipliği yapmış Anadolu’nun yeniden tarihinden ve coğrafyasından ilham alan sosyo-siyasal yapılanmaların varlığı ve yükselişi Batıyı endişelendirmektedir. Kendi siyasal ve sosyal problemlerine yerli çözümler ve açılımlar getiren Anadolu, hem dindarlığı hem de özgürlüğü yüzünden Batıyı tedirgin etmektedir. Kendi coğrafyasında olup bitenlere sessiz kalmayan ve Batı hesabına çalışan sahte Prometheuslara karşı mücadele eden Anadolu, haliyle Batı medyasında ve kamuoyunda itibar bulamamaktadır. Bundan dolayıdır ki Batı, kırmızı sal görmüş İspanyol boğası gibi her fırsatta Türkiye’nin birliği ve dirliği için mücadele eden zihniyete karşı saldırmakta ve bu Anadolu ruhunu kendi ontolojik yanılgısına köklü bir meydan okuma olarak görmektedir.

Bu çerçeveden bakıldığında Batının PKK için beslediği anlamsız romantizm, Anadolu’nun kendi varoluş kodlarına geri dönüşüne karşı stratejik bir hamledir aslında. PKK’nın yeniden şiddet ve terör üzerinden alan kazanma çabası ve buna verilen Prometheusca destekler Anadolu’nun hasımlarının en az bu coğrafya kadar kadim olduğunu göstermektedir.

Batı, PKK terör örgütüne olabildiğince duygusal yaklaşmakla kalmamakta ayrıca örgütün silahlı mücadelesini Kürt halkının ‘krala’ karşı özgürlük mücadelesi olarak da görmektedir. Batının bölgeye dair tüm jeopolitik şehvetini bir kenara bıraksak dahi, Batının PKK terörüyle kurduğu romantik bağ hiç kuşkusuz ne Türkiye’nin Kürtlerine ne de bölgenin insanına bir fayda sağlamayı amaçlamaz. Batı Anadolu’nun güçsüzleşmesi ve yeniden kendine has reflekslerini gösteremeyecek kadar acizleşmesi adına PKK ile duygusal bir bağ kurmaktadır. Bu bağ Batı için tanrılara karşı ölümlüler adına yapılan kutsal mücadeleden başka bir şey değildir. Ancak Batı, bu tarihsel yanılgısını er ya da geç anlamak zorundadır çünkü Batı kendi sosyal ve siyasal dokusunu ancak güçlü bir Anadolu ile koruyabilir ve güvenlik sorununu çözebilir.

[email protected]