Belediye başkanlarının AK Parti'ye geçişi, siyasi hesapların ötesinde, muhalefet partilerindeki iç disiplin ve liderlik sorunlarının bir yansıması olarak okunabilir. Bu yöneticiler, kendi siyasi kariyerlerini ve kentlerine olan hizmet sorumluluklarını düşünerek, daha istikrarlı ve hizmet odaklı bir siyasi yapının parçası olmayı tercih ediyorlar.
Dr. Burak Kaplan/ Yazar
Siyasetin nabzı bu günlerde adeta futbolun yaz transfer dönemini aratmıyor. Partiler arası geçişler, kulislerde yapılan "transfer" görüşmeleri ve sürpriz imzalar, siyasi gündemi hareketlendiriyor. Özellikle yerel yönetimlerde yaşanan bu geçişler, sadece partilerin vitrinini değil, yerel siyasetin dengelerini de yeniden şekillendiriyor. 14 Ağustos 2001'de kurulan AK Parti, 24. kuruluş yıl dönümünü kutlarken CHP ve İYİ Parti'den istifa ederek saflarına katılan belediye başkanları, törenlerin ve manşetlerin baş konusu oldu. Bu tür transferler ne Türkiye siyasetinde bir ilk ne de son; ancak bu dalganın önümüzdeki dönemde devam edip etmeyeceği merak konusu.
Belediye başkanlarının bu kararlarının arka planında, yalnızca ideolojik yakınlaşma ya da siyasi hesaplar yok. Özellikle CHP'nin son dönemde yaşadığı iç tartışmalar, parti içi demokrasiye dair eleştiriler ve zayıflayan disiplin mekanizması, birçok yerel yöneticinin dikkatini çekiyor. Parti içi çekişmelere harcanan mesai, belediye başkanlarının enerjilerini kendi kentlerine yöneltmesini zorlaştırıyor. Böyle bir ortamda, yöneticiler kendi siyasal yolculuklarında yeni bir rota çizme arayışına girerken, bu tercihlerin sadece partiler arasındaki güç dengelerini değil, seçmen algısını da değiştireceği aşikâr.
Belediye meclislerinin durumu ne olacak?
AK Parti saflarına katılan 9 belediye başkanının 6'sının CHP'den, 2'sinin İYİ Parti'den ve 1'inin bağımsız olarak seçilmiş olması, bu geçişlerin sadece tek bir siyasi tabana dayalı olmadığını gösteriyor. Özellikle Aydın Büyükşehir Belediyesi'nin bu listede yer alması hem nüfus yoğunluğu hem de son yıllarda yaşanan siyasi tartışmalar açısından dikkatleri üzerine çekti. Yine AK Parti belediyeciliğinin en başarılı vitrinlerinden biri olan Gaziantep'te, merkez ilçelerden Şehitkamil Belediyesi'nin CHP'den AK Parti'ye geçmesi, yerel yönetimlerdeki güç dengeleri açısından stratejik bir hamle olarak değerlendiriliyor. Bu adımları hem AK Parti'nin yerel yönetimlerdeki nüfuzunu artırma stratejisinin bir yansıması hem de muhalefet cephesindeki çözülmenin somut bir göstergesi olarak yorumlamak mümkün.
Aydın özelinde ise en çok merak edilen konu, büyükşehir belediye meclisinde mevcut güç dengelerinin bu gelişmeden nasıl etkileneceği. Belediye başkanının AK Parti'ye katılmasının ardından, meclis üyelerinden kaçının aynı yönde adım atacağı ve bu durumun karar süreçlerini nasıl şekillendireceği, önümüzdeki dönemin en kritik siyasi başlıklarından biri olacak. Bu olasılık, yalnızca yerel yönetim politikalarını değil, Aydın'daki seçmen dengelerini de doğrudan etkileyebilir.
Her ne kadar bu geçişler büyükşehir belediye meclisindeki dağılımı etkilese de mevcut tablo CHP'nin avantajlı konumunu koruduğunu gösteriyor. İlçe belediye başkanlarının AK Parti'ye katılması, dengeleri kısmen değiştirse de CHP'nin çoğunluğu elinde bulundurması, karar süreçlerinde hâlâ belirleyici bir güç olmasını sağlıyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde asıl mesele, sayısal değişimlerden ziyade, meclis içindeki siyasi işbirliklerinin ve tavırların nasıl şekilleneceği olacak.
Dezenformasyona karşı dikkatli olunmalı
Bu süreçle ilgili olarak sosyal medyada yayılan bir dezenformasyona da değinmekte fayda var. Bazı paylaşımlarda, CHP'li meclis üyelerinin istifa etmesi halinde belediye başkanının görevden düşeceği ve Aydın'da yeniden seçim yapılacağı yönünde iddialar dolaşıyor. Oysa bu söylemler, belediye mevzuatına tamamen aykırı. Buna rağmen, söz konusu yanlış bilginin milyonlarca kişiye ulaştığını ve binlerce kez paylaşıldığını görmek, bilgi kirliliğinin ne denli hızlı yayıldığını bir kez daha ortaya koyuyor. Yerel yönetimlere dair hukuki süreçlerin yanlış yorumlanması, hem kamuoyunun doğru bilgiye erişimini engelliyor hem de siyasi tartışmaları gereksiz yere geriyor.
5393 sayılı Belediye Kanunu'na göre, belediye başkanının görevden düşmesi yalnızca belirli ve sınırlı hallerde mümkündür. Bunlar; başkanın kendi isteğiyle istifa etmesi, kanunda belirtilen seçilme yeterliliğini kaybetmesi, mahkeme kararıyla kesin hüküm giymesi veya kısıtlanması, belediye meclisinin görevini kötüye kullandığı yönünde aldığı kararın Danıştay tarafından onaylanması ya da İçişleri Bakanı'nın soruşturma süresince geçici olarak görevden uzaklaştırmasıdır. Bu nedenle, belediye meclis üyelerinin istifa etmesi belediye başkanının görevden düşmesine yol açmaz. Sosyal medyada sıkça paylaşılan bu iddia, belediye mevzuatına tamamen aykırı olup, bilgi kirliliğinin en güncel örneklerinden biridir.
Disiplin ve liderlik zaafları
Belediye başkanlarının AK Parti'ye geçişini değerlendirirken bu kararların sadece ideolojik bir değişimle açıklanamayacağı aşikar. Özellikle CHP'nin son dönemde yaşadığı iç tartışmalar, parti içi demokrasiye dair eleştiriler ve zayıflayan disiplin mekanizması, bu transferlerin temel motivasyonlarından biri gibi görünüyor. Parti içi çekişmeler, hizipleşmeler ve liderlik zaafları, birçok yerel yöneticinin enerjisini kentlerine hizmet etmek yerine, parti içi çekişmelere harcamasına neden oluyor.
Bu durum, belediye başkanlarını hizmet odaklı bir siyaset yürütme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Bir belediye başkanı, kendi kentinin sorunlarına odaklanmak, projeler üretmek ve halka hizmet etmek isterken, partisinin iç dinamikleri ve bitmek bilmeyen tartışmalarla uğraşmak zorunda kalıyor. Bu ortamda, mevcut parti yönetimi ile olan uyumsuzluklar ve liderlik boşluğu, belediye başkanlarının kendi siyasal yolculuklarında yeni bir rota çizme arayışına girmelerine zemin hazırlıyor. Kendilerini bir parti içi mücadele ağının içinde hisseden yöneticiler, daha istikrarlı ve hizmet odaklı bir siyasi yapının parçası olma arayışına yönelebiliyorlar.
Bu tür geçişler, muhalefet cephesindeki çözülmenin de somut bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Belediyelerin daha verimli çalışabilmesi için merkezi hükümetle uyumun önemli olduğunu düşünen yöneticiler, mevcut partilerindeki disiplinsizlik ve liderlik eksikliği karşısında bu tercihleri daha cazip bulabilirler. AK Parti'ye katılan belediye başkanlarının birçoğu, bu kararlarını açıklarken hizmet etme arzularının ön plana çıktığını vurguluyor. Bu, parti içi tartışmaların ve liderlik boşluğunun, belediye başkanlarının kentlerine ayıracakları enerjiyi olumsuz etkilediğini gösteriyor.
Sonuç olarak, belediye başkanlarının AK Parti'ye geçişi, siyasi hesapların ötesinde, muhalefet partilerindeki iç disiplin ve liderlik sorunlarının bir yansıması olarak okunabilir. Bu yöneticiler, kendi siyasi kariyerlerini ve kentlerine olan hizmet sorumluluklarını düşünerek, daha istikrarlı ve hizmet odaklı bir siyasi yapının parçası olmayı tercih ediyorlar. Bu durum, önümüzdeki dönemde yerel yönetimlerdeki dengeleri değiştirebileceği gibi, muhalefet partilerinin iç sorunlarını yeniden değerlendirmesi için de bir fırsat sunuyor.