Benim cici teröristim!

Fatmanur Altun / Marmara Üniversitesi Öğretim Göverlisi
20.08.2016

Eskiler “Haddini aşan şey zıddına inkılab eder”, derler. DAİŞ’i kullanarak İslam dünyasını zaptü rapt altında tutarken, oluşacak itirazların önünün kolaylıkla kesilebilmesinin, oyunu kuranlar tarafından baştan çıkarıcı bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Bu nedenle giderek daha da fütursuzca kullanıyorlar onu.


Benim cici teröristim!

“DAİŞ ve El Kaide’nin elindeki silahların izini kim sürebilir? Büyük güçler çok kolay dost ve düşman kavramını değiştiriyor. Teröristler dost oluyor, dostlar ise terörist.(...)Bugün burada DAİŞ’e karşı bir BM kararı çıkarmak üzere toplandık oysa DAİŞ’in bazı BM Güvenlik Konseyi ülkelerinin gözetiminde dostları tarafından kurulup beslendiğini herkes görüyor.”

Bu sözler 69. BM genel Kurulu’nda Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner tarafından serdedildi. ABD Başkanı Obama’nın hazır bulunduğu toplantıda de Kirchner’in söylediği bu sözlerin soğuk duş etkisi yaptığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Buna benzer bir ifade geçtiğimiz hafta ABD başkanlık yarışının Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump tarafından da zikredildi. Trump, Demokrat Partili başkan adayı Hillary Clinton’ın Başkan Obama ile birlikte DAİŞ’i kurmaktan dolayı ödüllendirilmesi gerektiğini ifade etti. Trump’ın konuşmasını canlı yayınlayan ABC kanalı bu ifadeler üzerine canlı yayını kesti.

DAİŞ kimin eseri?

Bu ve benzeri ifadeler uzun süredir bölge dinamiklerini bilen insanlar tarafından ifade ediliyordu. Doğrudan ABD’yi DAİŞ’in kurucusu olarak göstermekten imtina edenler bile günün sonunda DAİŞ’in eylemlerinin Ortadoğu’da ve tüm dünyada ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet etmekten başka bir karşılığı olmadığı dillendiriyorlardı.

Yukarıda ifade edilenlerin şimdilik birer iddia düzeyinde olduğunu kabul etsek bile bu kadar yüksek perdeden ve böylesine açık biçimde ifade edilen suçlamaların bütünüyle gerçek dışı olduğunu düşünmek saflık olur. Kaldı ki sadece eldeki verileri analiz ettiğimizde bile bu iddiaların hiç de yabana atılır cinsten olmadığını kabul etmemiz gerekir.

Hukukun işleyişi içinde basit suçların bile çözümünde başvurulan makul şüphe ve motivasyon DAİŞ örneği ele alındığında fazlasıyla mevcuttur. Şöyle ki, DAİŞ’in iddia edildiği gibi Müslümanların çıkarları ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. DAİŞ’in eylemlerinin politik yansımalarını bir kenara bıraktığımızda, operasyonel düzeyde dahi öncelikli olarak Müslüman kanı akıttığı bir vakıadır. Bununla birlikte bu örgüt ABD ve İsrail çıkarlarıyla birebir uyumlu eylemler gerçekleştiriyor ve bölgede İsrail ile en ufak bir sürtüşme yaşamıyor.

Aksine bugün DAİŞ özellikle ABD’nin kullandığı adeta bir şantaj nesnesine dönüşmüş durumda. Ortaya çıktığı günden bu yana dünyanın her yerinde askeri nitelikli operasyonlar düzenleyerek ülkelerin tedip ve terbiye edilmeleri noktasında DAİŞ’in çok önemli bir rolü var. Arjantin devlet başkanının dediği gibi kullandıkları komplike silahları, patlayıcıları nasıl temin ettikleri, Avrupa gibi sınır kontrolünün paranoya düzeyinde olduğu bir coğrafyada bile bu türden mühimmatları içeri sokmayı, taşımayı ve kullanmayı nasıl başardıkları koca bir muamma olarak önümüzde duruyor. Özellikle Avrupa’da gerçekleşen her bir patlamanın ardından İslamofobinin ve yabancı düşmanlığının giderek arttığı ve Avrupa’nın kendi içine giderek daha fazla kapanarak Amerika/İsrail hattına teslim olduğu gözlerden kaçmıyor.

DAİŞ’le terbiye etmek

Bu konuda yakın zamanda şahitlik ettiğimiz en canlı örnek Fransa oldu. Fransa uzun süre Suriye meselesinde ABD’den bağımsız bir dış politika izledi. Ancak Fransa, Türkiye’nin güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge gibi önerilerini desteklediğini, Esed’in gidişini öncelediğini yüksek sesle ifade etmeye başladığında Paris saldırıları gerçekleşti. Fakat Hollande dikkatli bir dil kullanarak “İslami terörizm” kavramını zikretmekten özenle kaçındı. Bu, Fransa’nın ABD tarafından kendisine biçilen gömleği giymeyi reddetmesi anlamına geliyordu. Ancak geçtiğimiz ay gerçekleşen Nice saldırısı ile olayların seyri değişti. Bu saldırı ile Fransa, ABD politik çerçevesine tamamen

diz çöktürülmüş oldu. Hollande’ın ilk yaptığı açıklamada kullandığı “İslami terörizm” kavramı aslında blöfe boyun eğdiğini dolaylı şekilde muhataplarına iletmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Hollande’ın dilinin sürçtüğünü, açıklamasını tadil edeceğini ümit edenler boşuna beklediler. Zira Hollande’ın hitabı aslında kamuoyuna değildi ve muhatapları mesajı gayet iyi almıştı.

Bir diğer örnek ise Arjantin’de yaşandı. Arjantin Devlet  Başkanı de Kirchner, 69. BM Genel Kurulunda yukarıda geçen ifadeleri serdettikten sonra Arjantin Hükümeti, ABD tarafından olası bir DAİŞ saldırısına karşı uyarıldı. Ne var ki de Kirchner sıradışı bir politik figür olarak bu uyarının arka planını kamuoyu ile paylaşma gereği duydu ve polislerin kendisini DAİŞ militanlarına karşı uyardığını söyleyerek şu ifadeleri kullandı:

“ABD hükümetimizi devirmeye çalışıyor, bana bir şey olursa Ortadoğu’ya değil kuzeye bakın. DAİŞ’’in beni öldürmeye çalıştığıyla ilgili hikaye anlatmasınlar” dedi.

Merceği biraz daha yakınlaştırıp Türkiye’ye baktığımızda da benzer bir durumla karşılaştık. Türkiye-ABD hattında yaşanan gerilimlerden önemli oranda beslenen 15 Temmuz darbe girişiminin uluslararası kamuoyu nezdinde haklılaştırılması için de DAİŞ tehdidi kullanıldı. MİT tırlarının durdurulmasından başlayarak devam eden, Türkiye’nin DAİŞ’i desteklediği tezviratının aslında 15 Temmuz’a giden şartları olgunlaştırma arayışından başka bir şey olmadığı, darbe tehdidinin savuşturulmasından sonra bütünüyle ortaya serilmiş oldu. Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye’nin DAİŞ gerekçe gösterilerek işgal edileceği ise artık inanılmaz bir senaryo olmanın ötesinde bir gerçek. DAİŞ’in işgal zemini ve mazereti hazırlamak için son derece işlevsel bir örgüt olduğu bugün Suriye’de yaşananlar ışığında çok daha net biçimde görülebiliyor.

Eskiler haddini aşan şey zıddına inkılab eder, derler. DAİŞ’i kullanarak İslam dünyasını zaptü rapt altında tutarken, oluşacak itirazların önünün kolaylıkla kesilebilmesinin, oyunu kuranlar tarafından baştan çıkarıcı bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Bu nedenle giderek daha da fütursuzca kullanıyorlar onu. Fakat her geçen gün daha fazla sayıda işaret okunun üzerlerine dönmesi karşısında büyük şaşkınlık yaşayabilirler.

[email protected]