Benim kurguladığım halinle daha güzelsin

Mukadder Gemici / Yazar
6.03.2020

28 Şubat okul kapısından içeri girerek de girmeyerek de çok zor kararlar alınan, çetin bir dönemdi. Böyle Daha Güzelsin” de dönemin muktedirlerinin genç kadınları ikna etmek için kullandıkları bir hitap: “Seni benim kurguladığım halinle daha güzel buluyorum”… Çağdaş sanatın gözüyle o günlere bakmak isteyenler için “Böyle Daha Güzelsin” sergisi; 28 Mart'a kadar Darphane-i Amire'de.


Benim kurguladığım halinle daha güzelsin

Hava soğuk olmasına rağmen kalabalık. İçerideki herkes bir “anlam” peşinde. “Sanatçı burada ne demek istemiş” sorusunun cevaplarına, eserlere bakıyoruz hep birlikte. Sergi alanı tarihi-turistik bir merkezde olunca yabancı misafirlerin ilgisi de çok.

Sergiyi anlamak çok kolay değil bir kere, bunu baştan kabul ederek içeri adım atmalısınız. En etkileyici eser bile açıklayıcı metinler eşliğinde bir anlama kavuşuyor. Bu nedenle, 16-17 yaşlarındaki delikanlının birine eserlerin yanındaki küçük panoları göstererek, bunları okumazsan ne demek istediğini anlayamazsın diyorum. Çağdaş sanatın cilvesi. Kendisi veya bu işleri bilen bir kişi anlatmazsa, sanatçının ne demek istediği havada, anlamsız asılı kalıyor, hatta koli bandıyla duvara yapıştırılan muz misali; hayret, şaşkınlık ve nihayet alayla bakılıyor.

E n’olmuş yani

KADEM’in düzenlediği 28 Şubat günlerinde yaşanan başörtüsü meselesine, o günün duygularına odaklanan “Böyle Daha Güzelsin” sergisindeyiz. Küratör Yasemin Darbaz Karaca; sergi kataloğunda 28 Şubat döneminde yaşananların anlatılmasının birileri tarafından hep mağdur edebiyatı olarak adlandırıldığını, aşılması gereken “basit” bir sorun olduğu duygusunun yerleştirildiğinden söz etmiş. Hakikaten de öyle. Öyle “basit” ki o günlerde yaşananlardan birinci derecede sorumlu olanlar ve yandaşları; e n’olmuş yani tavrı içindeler. Kelimenin tam anlamıyla pişkinler. Geçti gitti ne uzatıp duruyorsunuz, bu konuyu kapatalım havasındalar. Konuşulmasın, hatırlatılmasın, hele hele kabahatleri hiç yüzlerine vurulmasın. Ama bir daha yaşamamak için de uyanık olmak ve unutmamak gerekiyor. Üstelik kendi haber bültenleri, kendi manşetleri olmasa gerçek değil bunlar, kurgu diyecek kadar da yalancılar. Hatırlamaya serginin adından başlayalım o halde. Küratör, serginin adı olan “Böyle Daha Güzelsin”in, dönemin muktedirlerinin genç kadınları ikna etmek için kullandıkları bir hitap olduğunu, “Seni benim kurguladığım halinle daha güzel buluyorum” anlamına geldiğini söylüyor.

Üçü dış mekanda, 15’i içerde sergilenen toplam 18 eser var. Gel Bi De Burdan Bak, Argos, René Pavillion/Scar dışardaki eserler. Gel Bi De Burdan Bak’ta üstü üste duran, gitmeyi, dönmeyi, park etmeyi hasılı hareket etmekle ilgili bütün fiilleri, her şeyi “yasak”layan tabelalar ortalarındaki “28” yazılı tabela ile bütünlenmiş. Boydan boya bir duvar yazının yanında duruyor tabelalar; “Hem unuttum hepsini, hem de bir bir aklımda”. Argos ise gözlerden oluşuyor. Bakan kişinin açısına göre açılıp kapanıyor gözler. Bakanın bakış açısına muhtaçsınız. Dış mekan eserlerinin en gösterişlisi René Pavillion/Scar. Bilgilendirme tabelasındaki metne göre eser “dev bir yara kabuğu”. Bu dev yara kabuğunun etkileyiciliği dalgalı formundan, malzemenin paslanmışlığından ve kat kat oluşundan geliyor. (Eserin gece çekilmiş fotoğraflarından duvara yansımış gölgesiyle daha etkileyici durduğunu sonradan gördüm. Meydanlardan birinde güzelce sabitlense veya yeni inşa edilecek büyük millet kütüphanelerinden birinde daimi olarak yer bulsa diyor insan. Bu eserler hayatın içine katılmadıkça, uzakta ve anlaşılmaz olmaya devam edecek çünkü.)

Havada asılı diplomalar

İç mekanda dipten gelen bir piyano sesi var, gerilimli bir müzik sergi boyunca eşlik ediyor. Girişte sağ tarafta bir heykel karşılıyor misafirleri. Çok bilindik, başsız bir antik dönem heykeli. Mesajı, maksadı almak zor Dress Code’dan. Malzemesi vb önemli değil. Ah dedim büyük bir fırsatı kaçırmış eser sahibi olan iki sanatçı. Sanki toprak altından yeni çıkmış gibi, o bildiğimiz başsız, elsiz, ayaksız antik heykellerin tahribatına uğramış, kolunda kitaplarıyla yine başsız, pardösülü bir genç kız heykeli ne kadar etkileyici olurdu. Aynı ikili girişte yer alan Diploma eserlerinde daha başarılılar. Uzun açıklama metnindeki kendi ifadelerine yenisini ekleyelim; havada asılı, başkaları tarafından avlanmış diplomalar, size uzak, yetişemezsiniz.

Aramızdaki Şey’in ilk etkileyiciliği karanlık küçük bir odada, sanal gerçeklik gözlükleriyle izliyor olmanız. (Benim gibi önce İngilizce seyredip Türkçesi yok sanmayın, iki dil seçenekli). İzlediğiniz görüntüde sürekli, bir el hareketiyle başını açmaya çalışan ama bir türlü bunu yapamayan bir başörtülü genç kadınla karşı karşıyasınız. Döndürerek şalını açmaya çalıştıkça, başörtüsünün açılmaması dikkati topluyor ve ne olacak diye bekliyorsunuz. Genç kadının etrafında insanlar, onun başını açmasını/açamamasını seyredenler de giderek artıyor. Bir de metin eşlik ediyor görüntüye, 28 Şubat ile ilgili değil, çocukluğa ait bir yalnız kalma hikayesi. Seslendirilen metin, dış dünya ile bağlantıyı kesip sanal gerçeklik ile tamamen başını açmaya çalışan kadına odaklanmışken oluşan etkiyi zayıflatıyor. Elbette sanatçının kurduğu bir bağ var ama muhteva uyumsuzluğu hissi uyandırıyor seyredende. Başka türlü bir metin olsa, hatta belki metin bile değil, o günün haber bültenlerinden bir kolaj ses belki.

Çağdaş sanatın ortak bir anlam/mesaj için farklı nesneleri farklı biçimlerde bir araya getirme imkanları çok geniş. Yeter ki bu bir aradalık, zorlama ile değil suyun yol alışı gibi tabii bir akış içinde bütün bir anlama kavuşsun. Dreamcatcher İs Feeling Blue; farklı nesneleri bir araya getirmekle mesaj yükü fazlalaşmış ve bütün bir anlamı kaybetmiş bir eser. Bluesun hüznü, hastanelerin acil kodundan mülhem mavi kod, Kızılderililerin bilgeliği, eser üstündeki mührün mesajı… Çok nesne, çok karışık, çok kalabalık, çok mesaj yüzünden aslolanın dağıldığı, kaybolduğu bir eser.

Tanıtım panolarının bazılarında da eserlerin anlamlarının çoğaltılması, zorlama hissi uyandırıyor. Bir eserin bu kadar çok mesajı olmamalı. Mesaj elbette çoğalır, çoğalacaktır ama bunu yapacak olan artık eser sahibi değildir; bakandır, görendir, seyredendir, okuyandır. Tanıtım metinlerindeki dil ve ifadelerin birçoğu da kolayca anlaşılmıyor, iki belki üç defa okununca mahiyet bir parça kavranıyor.

Herkes girebilir, siz değil

Aynı iki sanatçının iki eseri olan Kapı Duvar, Görünmezlik Kutusu’ndan daha etkileyici. Kapı Duvar bir deyim aynı zamanda. Deyimin tam olarak gerçekleştiği bir yerdesiniz karşısında dururken. Eseri anlamak için de karşısında en az bir dakika beklemek gerekiyor. Duvara yansıtılmış bir görüntü var, herkes içeri girebiliyor, ama siz giremiyorsunuz. Sadece bakıyorsunuz. Kapı, sizin için bir duvardan ibaret.

Bir başka etkileyici eser, Ölü Piksel. Yasakların devam ettiği yıllarda perukla, boneyle derse girenlerin çektirdiği fotoğraflarda kesilmiş, karalanmış, oyulmuş yüzler. Başını açtığı için, bere, peruk, şapka taktığı için duyulan iç eziyeti. Mağlubiyet. Bunları yapmadığı için evde oturan, okula devam edemeyenler karşısında duyulan mahcubiyet. Bir emri cebren, postal zoruyla ihlal ettiği için utançla kızaran yüz. Sen ne yaptın; ben açtım, ben peruk taktım, ben kafamı kazıttım… Hatırlanmak istenmeyen günler, anlar. Eser, Bosnalı bazı kadınların, genç kızların başlarına gelenleri anlatmak istemeyişlerini, hatta başlarına gelenleri hatırlatanlara olan kızgınlıklarını getirdi aklıma.

Dar Açı, dışarıda bizi gözleyen gözlerle aynı sanatçıya ait. İki duvar arasındaki boşluğa bakıyorsunuz. Duvarın iç tarafında kalan resimleri “gerçeği” tam manasıyla görmeniz mümkün değil, çünkü bakış açınız dar.

Kara Kutu ikna odalarını anlatmaya çalışmış. İçerdeki megafon çok iyi bir buluş, biraz daha büyük hatta kocaman bile olabilirdi. Cerrahi Tezyin ismi -İngilizce eser isimlerine inat- öyle güzel ki. Tek tek üstü tezyin edilmiş ameliyat aletleri de. Başörtüsü nedeniyle tıbbı bırakmış ve geleneksel sanatlara yönelmiş bir sanatçının hayali. Paralel Eylemler, 28 Şubat günlerinin bir sloganını hatırlatıyor “Başörtüye uzanan eller kırılsın!”. Tehditkar ve müdahil eller. Gölge Oyunu, tasarımı çok güzel ama mesajı çokça kapalı olan bir başka eser. Marilyn bugünün neşeli, sıradan gününü kaldırınca altında kalan günleri anlatmaya çalışırken, İpek/Böceği ile Yusufçuk ise koza-kelebek-yusufçuk göndermeleriyle dönemin kozadan çıkamayan, ipeğe dönüşen ama bu haliyle kıymeti bilinmeyip hayatın dişlileri arasında kaybolan kadınların sesi olmak istemiş.

İngilizce isimli dedik az yukarda. Bazı eserlerin adları sadece yabancı dilde yazılmış. Elbette İngilizceleri de olmalı, yazılmalı ama önce Türkçelerinin olması şartıyla. Serginin nihayetlendiği yerde, en solda ise salonu dolduran müziğin kaynağı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Eserin adı Madde 42; anayasanın 42.maddesine, “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılmaz”a gönderme. Bir piyano var, duvara yaslanmış. Bir de duvara yansıtılmış piyano görüntüsü. Olup biten her şey duvara yansıyanda. Sağ el(vesayet), sağ elin çaldığı melodi sabit, katı, taviz vermez. Sol elin(başörtülülerin) 42. Tuşa, anayasanın tanıdığı hakka, eğitim özgürlüğüne ulaşmasına imkan vermez. Sağ el, sol eli sürekli engeller ve bu arada her ikisi de kendi melodilerini çalar. Tek tek kulak verdiğinizde sağ elin çaldığı kısa, sert notalardır. Sol elin çaldıkları ise hareketli, kabına sığmaz, coşkulu ve kendi içinde yükselen bir melodiye sahiptir. Sonunda ortaya çıkan müzik ise huzursuz ve gergindir. Madde 42; anlamıyla, çağrışımlarıyla, ince buluşuyla, salonu dolduran müziği ile serginin en etkileyici eseri ünvanını fazlasıyla hak ediyor.

28 Şubat okul kapısından içeri girerek de girmeyerek de çok zor kararlar alınan, çetin bir dönemdi. Filmini, dizisini, tiyatrosunu, hikayesini, romanını beklerken modern/çağdaş bir gözle o günlere bakmak isteyenler için “Böyle Daha Güzelsin”; 28 Mart’a kadar, Gülhane Tramvay girişi, Arkeoloji Müzesi karşısında, Darphane-i Amire’de.

Sanatçılar ve Eserleri: Melek Zeynep Bulut/ René Pavillion-Scar, Bünyamin Atan/ Kara Kutu, Hilal Büşra Cebeci/ Dreamcather is Feeling Blue ve Gel Bi de Burdan Bak, Merve Güçlü-Afra Bedriye Öztürk/ Dress Code ve Diploma, Elif Eda/ Aramızdaki Şey, Aslıhan Ergün-Fatih Ergün/ Kapı Duvar ve Görünmezlik Kutusu, Mehtap Özer Isovic/ Marilyn, Büşra Kayıkçı/ Madde 42, Muzaffer Malkoç/ Paralel Eylemler, Argos ve Dar Açı, Çağla Kaplan-Nur Özdamar/ Gölge Oyunu, Güzin Furat Tever/ Ölü Piksel, Esra Özyaşar Tosun/ Cerrahi Tezyin, Sümeyye Öztürk Ulu/ İpek-Böceği ile Yusufçuk

[email protected]