''Beyaz Teröre'' dur demenin zamanı geldi

Hakan Çopur/ Araştırmacı-yazar
23.03.2019

Tarrant’ın ‘manifestosunda’ yazdıkları, saldırıyla verdiği mesajlar ve kullandığı semboller, ABD gözünde onun bir terörist olmasına yetmedi. Son 5-6 yılda beyaz ırkçıların hemen hepsinin aynı örüntüde katliamlar yapıyor olmasının ne zaman ‘terörizm’ olarak kodlanmaya yeteceği gerçekten merak konusu.


''Beyaz Teröre'' dur demenin zamanı geldi

Yeni Zelanda’da önceki Cuma iki camiye saldıran ve ibadet eden 51 insanı acımasızca öldüren beyaz ırkçı Brenton Tarrant , beyaz ırkçılığın artık sadece bir nefret suçu değil, dünyayı tehdit eden bir “terör ideolojisi” haline geldiğini ortaya koyuyor.  Ana vatanı ABD olan beyaz ırkçılık, kendinden olmayanı düşmanca ötekileştirirken, giderek uluslararası arenada büyüyen bir tehlike haline geliyor. Tarrant’ın “manifestosundan” ve ardından gerçekleştirdiği katliamdan aslında şu mesaj çıkarılmalı: Artık yan tartışmaları, Batılı siyasi liderlerin mesajlarını ve medyanın tavrını bir kenara koyup bir terör yuvası olarak beyaz ırkçılığı tartışmaya başlamak lazım. Bu katliamları artık “yalnız kurt” saldırıları değil, “beyaz terör” olarak konuşmak lazım.

Ana vatanı ABD olan beyaz ırkçılık siyahilere, göçmenlere, Müslümanlara, Yahudilere, Hispaniklere ve buna benzer “farklı/yabancı” un-surlara hayat hakkı tanımayan ve beyaz ırkın üstünlüğü ideolojisine dayanan tehlikeli bir virüs. 1970’lerde özellikle “Ku Klux Klan” adlı örgütle kendini somutlaştıran beyaz ırkçılık, ABD’deki o dönemde pek çok siyahinin ölümünden sorumlu olmasına rağmen kendine uzun yıllar geniş bir hareket alanı bulamadı.

Trump ile yükselişe geçti

Ancak ABD’de Barack Obama’nın sekiz yıllık döneminde kendilerini baskılanmış hisseden bu aşırı sağcı gruplar, 2014-15’ten itibaren kafa-larını kaldırmaya başladı. Bu ırkçı gruplar özellikle ABD Başkanı Trump’ın 2016’daki seçim sürecinden itibaren kendilerini daha özgür hisset-meye ve sahnenin ön tarafına çıkmaya başladı. Ağustos 2017’de Virginia eyaletinde beyaz ırkçı bir militanın barışçıl gösteri düzenleyen kişilerin üzerine kasıtlı olarak araç sürmesi ve bir kişinin ölümüne, 28 kişinin de yaralanmasına neden olması, ABD’deki tartışmaları alevlendirdi.

Trump’ın Charlottesville olaylarındaki ürkek hatta ırkçılara moral veren açıklamaları, söz konusu grupların daha da cesur davranmalarına alan açtı. Bu dönemde ülke genelindeki nefret suçlarında ciddi artışlar görülürken, beyaz ırkçıların gerçekleştirdiği katliamlar aslında yükselen tehlikenin habercisiydi.

ABD’de göçmenler alanında önemli araştırmalar yapan Güney Yoksulluk Hukuk Merkezinin araştırmaları, 2015’te 892, 2016’da 917 ve 2017’de ise 954 beyaz ırkçı saldırının gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Yine Yahudilerin “İftira ve Karalama ile Mücadele Birliğinin” araştırma-larına göre 2015, 2016 ve 2018 yılları, 1970’lerden sonra “aşırılıkçı şiddetin” sebep olduğu ölüm oranları b-akımından ABD’deki en ölümcül yıllar olarak kayıtlara geçti.

Merkezsiz ve lidersiz  

Kendilerini saldırı altında gören beyaz ırkçıların özellikle ABD’deki silahlı saldırıları, geriye bugün dahi acıları taze olan korkunç anılar bı-rakmış durumda. 22 Temmuz 2011’de Norveç’te 77 kişiyi öldüren Anders Breivik, adeta beyaz ırkçılara “ilham kaynağı” oldu ve terörü bir araç olarak nasıl kullanabileceklerini gösterdi. Breivik’in yazdığı “manifesto” dünyanın dört bir yanındaki beyaz ırkçılara şiddet yolunu gösterirken, Yeni Zelanda teröristi Brenton Tarrant’ın da aynı yolu seçmesi önemlidir. Tarrant’ın manifestosunun arkasında aslında beyaz ırkçıların adı konmamış uluslararası yapılanmasının yattığını bilmek gerekiyor. Karşımızda basit bir “yalnız kurt” değil, merkezsiz ve lidersiz bir terör örgütü bulunuyor.

Bu yapılanmadan doğrudan veya dolaylı ilham alan beyaz ırkçılar beş Ağustos 2012’de Wisconsin’daki Sihlerin tapınağında altı kişiyi, 17 Haziran 2015’te Güney Carolina’da siyahilerin gittiği bir kilisede dokuz kişiyi, Kanada’nın Quebec City şehrindeki bir camide altı kişiyi, 11 Ağus-tos 2017’de Virginia eyaletinin Charlottesville kentinde bir kişiyi, 27 Ekim 2018’de Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentindeki bir sinagogda 11 Yahudi’yi öldürdü. Daha da uzatılabilecek olan bu liste, beyaz ırkçıların sadece ideolojik bir taşkınlıkla yetinmeyip, giderek saldırgan bir terör tehdidine dönüştüğünü açık bir şekilde gösteriyor.

Terörün tanımı tartışılmalı

Kuşkusuz terörizme ilişkin uluslararası anlamda kabul edilmiş tek bir tanımın olmaması, ülkelerin çeşitli durumlarda farklı pozisyonlar almasını mümkün kılıyor. Örneğin DEAŞ’a bağlılığını bildiren herhangi bir kimse şiddete başvurduğu anda terörist olarak kabul edilirken, camiye saldırıp 51 insanı öldüren bir katil, ABD yönetimi tarafından “terörist” olarak nitelendirilmiyor. Hatta Trump’ın “beyaz ırkçıların küçük bir grup olarak büyük bir tehdit teşkil etmedikleri” şeklindeki açıklaması yaraya tuz basan türden kötü bir an olarak hafızalarda yer aldı. ABD, “örgüt bağına” baktığı ve Tarrant’ta bir örgüt bağı göremediği için saldırıyı terör kategorisine koymaktan imtina etti. Fakat aynı Tarrant, “Ben DEAŞ’a bağlıyım” mesajı atıp bir yere saldırıp tek bir kişiyi öldürseydi bu saldırı terörist saldırı olarak nitelendirilecekti. Yani Tarrant’ın “manifestosunda” yazdıkları, saldırıyla verdiği mesajlar ve kullandığı semboller, ABD gözünde onun bir terörist olmasına yetmedi.

Son 5-6 yılda beyaz ırkçıların hemen hepsinin aynı örüntüde katliamlar yapıyor olmasının ne zaman “terörizm” olarak kodlanmaya yeteceği gerçekten merak konusu.

Somut adım atılmalı

Yeni Zelanda katliamı tarihe kan ile yazılırken, uygar toplumların bir araya gelip beyaz ırkçı teröristlere dur demesi lazım. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in şahsında ortaya çıkan duyarlı tutumun başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerde de yayılmasını temenni ediyoruz. Bu temenni, sadece başka katliamlar da olmasın niyetinden ibaret değildir; aynı zamanda modern Batı’nın, Ortaçağ Hıristiyanlığının köhnemiş ırkçılığını hala yaşatmaya çalışan beyaz ırkçılardan kurtulması için de bir çağrıdır. Yoksa “beyaz ırka ihanet edenlerin de öldürülmesi gerekir” diyen Breivik ve “Müslümanların yeryüzünden silinmesi gerekir” diyen Tarrant’lar çıkmaya devam eder ve bu beyaz ırkçılar herkesin başına bela olur. Ancak bu beladan kurtulmanın ön koşulu, virüsün ana vatanında samimi ve etkili adımlar atmaktan geçiyor.