Biden Türkiye'deki muhalefeti kurtarabilir mi?

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
24.10.2020

Millet İttifakı ve onun gizli-açık bileşenleri iç politika dinamiklerinden umutlarını yitirmiş, gözlerini ABD'nin 3 Kasım 2020 başkanlık seçimlerine dikmiş durumda. Tek umutları, ABD Başkanlık seçimlerini Joe Biden'ın kazanarak Türkiye ve Erdoğan karşıtı bir politika izlemesi.


Biden Türkiye'deki muhalefeti kurtarabilir mi?

Türkiye, Mayıs 2013’ten itibaren siyasi ve ekonomik istikrarına yönelik asimetrik hareketlerle karşı karşıya… Türkiye sokak hareketleri, terör, yargı darbesi ve nihayet askeri darbeden oluşan bu asimetrik hareketler altında 31 Mart 2014’ten itibaren ardı arkası kesilmeyen bir seçim serisi yaşadı. Bu uzun seçim 30 Mart 2019’daki mahalli idareler seçiminin son ayağı olan 20 Haziran 2019 İstanbul Belediyesi seçimiyle sona erdi. Uzun seçimin sona ermesi, siyasi ve ekonomik istikrar bakımından kıymetli… Cumhurbaşkanlığı sisteminin mantığı icabı 2023’e kadar seçim görünmüyor. Bu iktidar bloğu, Cumhur İttifakı ve AK Parti açısından avantaj yaratırken, Millet İttifakı, muhalefet ve özellikle yeni kurulan küçük partiler bakımından dezavantaj yaratıyor.

Son genel ve yerel seçimlerde, muhalefetin, olağanüstü gayretine ve yurt dışından açık desteklere rağmen istenen başarıyı yakalayamaması ve AK Parti ve MHP’nin tabandan teşkilatlara kadar çözülmeden canlılığını muhafaza etmesi, muhalefet cephesinin moralini bozuyor. Muhalefet cephesinin moralinin bozan bir başka önemli dinamik ise, bu cephenin kendi içindeki uzlaşmaz çelişkiler ve yerel yönetimlerdeki paylaşım memnuniyetsizlikleridir. Muhalefet cephesinde HDP’nin varlığı ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Üçüncü olarak muhalefet cephesinin birleşenlerinin parti içlerinde çok ciddi problemler birikmiş durumda. Bunları tek tek ele almak lazım. Dördüncü olarak süre geçtikçe iktidar, iç ve dış politikadaki hamleleriyle siyaset ve toplum gerçeklerini kendi lehine, muhalefetin aleyhine değiştirebilecek bir güç ve zamana sahip oluyor.

Ortak payda zayıflıyor

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle siyasi ve iktisadi istikrarın seçim baskısından uzak bir şekilde tesis edilmesi ve Cumhurbaşkanlığı sisteminin yüzde 50 oy almak mecburiyeti dolayısıyla partileri ittifaka mecbur etmesi, Türkiye’nin anayasal sisteminden sonra siyasi partiler sistemini, siyaset zihniyeti ve pratiğini de etkilemesi kaçınılmazdı. Zaman geçtikçe bu büyük değişim ve dönüşüm dalgasının ittifak sistemiyle, seçim kampanyalarıyla ve kurulan küçük partilerle geçiştirilemeyeceği idrak edilecektir. 2019 yerel seçimleriyle 2023 seçimleri arasındaki seçimsiz dört yıl, bu değişim ve dönüşüm zaruretinin idrakine imkan verecek bir zaman aralığıdır. Salgın, ekonomi, terörle mücadele ve dış politikadaki hızlı gelişmeler belki bu idraki geciktirebilir ama değişim ve dönüşümü derinleştiriyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminin kurumsal olarak oturması ve krizler karşısındaki avantajlarının fark edilmesi, kabul edilebilirlik oranını artıyor ve muhalefeti bir arada tutan Cumhurbaşkanlığı sistemine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı olmak şeklinde özetlenebilecek ortak paydayı zayıflatıyor.

Erken seçim kozu

Muhalefet aleyhindeki bu gelişmeler karşısında, muhalefet Millet İttifakının dağılması ve ittifak bileşeni partilerin parçalanması ihtimaline karşı, erken seçim kozunu oynamak dışında bir politika geliştiremiyorlar. Erken seçim kozunun boş olduğunu ise, muhalefet partileri dahil herkes biliyor. Çünkü an itibarıyla muhalefetin bu kozu hayata geçirebilecek “kağıtları” yahut fiili siyasi gücü yok, iktidarın ise erken seçimi istemesi için makul sebepler yok. Muhalefet yine de bu iddiayı dile getirerek Millet İttifakı’nın dağılmasına ve ittifak bileşeni partilerin parçalanmasının büyümesine engel olacak moral motivasyon amaçlı bir seçim havası yaratmaya çalışıyor.

Koronavirüs salgını ve Türkiye’nin etrafında Libya’dan Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran ve nihayet Karabağ’da yaşananlar Türkiye’nin iç politikasında Cumhurbaşkanlığı sistemi üzerinden yaşanan değişim ve dönüşümün; dış politika, savunma politikası ve ekonomi alanına da hızlı yansımasına yol açtı. İktidar bloğu bu değişim ve dönüşümün öznesi olurken, muhalefet bloğu giderek inisiyatif kaybı yaşıyor, siyasi yorgunluk ve stratejik boşluk yaşıyor.

CHP ittifak şalı ve Erdoğan düşmanlığıyla son yerel seçimlere kadar ertelediği ideolojik ve kurumsal dönüşümünü, bir parçalanma eşiğinde yaşayacak gibi görünüyor. Henüz Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül hareketleri partileşmeden CHP kendi anketlerinde yüzde 26’dan yüzde 17’ye düşmüş görünüyor. Bu neredeyse yüzde 35’lere varan düşüş, CHP’den ayrılarak yeni siyasi hareket başlatmak isteyenleri teşvik edecektir. Bu düşüşün ardında CHP yönetiminin genel siyaseti, ittifak politikası yanında parti içi yönetimdeki mezhepçi ve hizipçi yaklaşımıyla beraber, CHP’nin İstanbul ve Ankara belediyelerinde artık açığa çıkmış başarısız performansı da rol onuyor. Kemal Kılıçdaroğlu artık bütün CHP’nin genel başkanı ve umudu olmaktan, umutsuz bir hizip başkanına dönüşmüş durumda. CHP’nin bu çıkmazdan kurtulabileceği bir umudu, alanı ve kredisi kalmamış durumda. Millet İttifakı’nın sağa açılımını temsil eden İyi Parti ise hizipçiliğe ve genel başkanının toparlayıcı bir rol oynayamamasına kurban olmuş durumda. Son kongrede yaşanan, Akşener’in tercihiyle teşkilat başkanı olan Koray Aydın’ın teşkilatları aşan, parti yönetimi ve gruba sirayet eden tasfiye hareketi İyi Parti’de parti içi hesaplaşmanın önünü açmış durumda. Partinin önemli isimlerinden Ümit Özdağ ve Aytunç Çıray’ın Genel Başkan Meral Akşener’i de hedef alan sert açıklamalarının sonuçları henüz öngörülemiyor. Ancak İyi Parti artık yeni umut vaat edebilecek bir sicile sahip değil. MHP’de eleştirdikleri her şeyin çok kısa sürede kendi içinde yaşandığı bir partiye dönüşmüş durumda.

Millet İttifakı’nın dışarıdan ortağı olan HDP ise giderek insicamını kaybediyor, politika ve strateji üretemiyor. PKK’nın Türkiye içinde marjinalleşmesi, Kuzey Irak’ta dağılması ve yönetim zaafı yaşaması, Suriye’de artan baskıyla PKK’dan ayrılmak veya Türkiye’nin yeni harekatlarıyla karşılaşmak paradoksları, HDP’nin sırtını dayadığı dağlara kar yağması anlamına geliyor. PKK’nın sahada güç kaybetmesi ve belediyelere atanan kayyumlar HDP elit ve tabanını başka arayışlara itmiş durumda. Eski HDP’li Altan Tan ve Ayhan Bilgen’in parti yönetimini eleştirilerinin çok ötesine geçen bir rahatsızlığın ve kamuoyunda partinin kapatılma ihtimalinin konuşulması HDP’yi iyice güçten düşürecektir.

Muhalefet dağılır mı?

Millet İttifakı’na sonradan katılan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Ali Babacan’ın Deva Partisi ise, bekleneni veremediği ve beklenene desteği alamadığı için mevcut teşkilatlarını dahi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya… Parti teşkilatları seçimsiz dört yılı finanse edecek bir riski üstlenmek istemiyorlar. Bu durumda zaten beklenenden küçük doğan partilerin, seçimlere kadar hayatta kalıp kalmayacağı siyaset esnafının endişelenmesine yol açıyor. Bu endişeyi gidermek için Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in lüzumlu lüzumsuz bu partileri ziyaretleri, CHP ve İyi Parti’nin iç sorunları sebebiyle anlamını yitirmiş durumda.

Millet İttifakı ve onun gizli açık bileşenleri iç politika dinamiklerinden umutlarını yitirmiş, gözlerini ABD’nin 3 Kasım 2020 başkanlık seçimlerine dikmiş durumda. Tek umutları, ABD Başkanlık seçimlerini Joe Biden’ın kazanarak Türkiye ve Erdoğan karşıtı bir politika izlemesi. Biden başkan seçilse bile Türkiye muhalefetini dağılmaktan kurtarabilir mi sorusu ayrı bir tartışmanın konusu olmakla beraber, Türkiye’de muhalefet bugün itibarıyla iflas ve dağılmanın eşiğinde…

[email protected]