Biden'dan Orta Doğu güvenlik mimarisine naif yaklaşımlar

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
6.08.2022

Biden; "Rusya, Çin veya İran'ın doldurabileceği bir boşluk bırakmayacağız" sözleriyle hem dünyaya hem de bölgedeki ABD müttefiki rejimlerin yöneticilerine ABD'nin bölge güvenliğinin başat aktörlüğü rolünden vazgeçmediğini ilan etse de bu dış politika vizyonunun inandırıcılığı tartışmalıdır.


Biden'dan Orta Doğu güvenlik mimarisine naif yaklaşımlar

ABD Başkanı Joe Biden Temmuz ayı ortalarında geniş kapsamlı bir Orta Doğu turuna çıktı. Bu ziyaretin genel amacı son dönemde bölgedeki ABD müttefiki rejimler ile bozulan ilişkileri onarmak, yüksek enflasyonla baş edebilmek için petrol arzının artırılmasını sağlamak ve ABD'nin bölge güvenliğindeki rolünü vurgulamak olarak ilan edildi. Bu ziyaret sırasında Biden'in; "Rusya, Çin veya İran'ın doldurabileceği bir boşluk bırakmayacağız" sözleri ise ziyaretin genel özeti niteliğindeydi.

İnandırıcılık sorgusu

Biden'in ziyaretinden günler sonra Irak'ta ortaya çıkan istikrarsızlık, Ukrayna savaşı sürecinde Rusya-Batı çatışmasına rağmen Rusya'nın Suriye'de kökleşen nüfuzu ve Ağustos başında OPEC+ toplantısında günlük petrol üretiminin yüz bin varil artırılacağının ilan edilmesi, ABD başkanının bölge güvenliğine dair taahhüdünün hem bölgesel hem de küresel ölçekte inandırıcılığının sorgulanmasına yol açtı.

ABD'nin geleneksel rolü

ABD, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin başat aktörü olmuş, bölgede ABD'nin çıkarlarına ve müttefiklerinin güvenliğine yönelik tehditleri her türlü aracı kullanarak caydırmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası yayınlanan Eisenhover (1957), Nixon (1969), Carter (1980) ve Bush (1990, 2003) doktrinlerinin temel amacı bölge güvenliğinde ABD'nin başat rolünü vurgulamak ve rakip aktörlerin bölgeye dair müdahaleci politikalarını sınırlamaktı. ABD'nin II. Dünya Savaşından 2000'li yılların başlarına kadar bölge için sağladığı fiili güvenlik garantileri sayesinde herhangi bir rakip aktör Orta Doğu bölgesinde geniş bir nüfuza sahip olamamıştır.

Ancak Soğuk Savaşın sona ermesi, ABD'nin kaya gazı devrimiyle Körfez hidrokarbon kaynaklarına olan bağımlılığının sonlanması ve ABD'nin göreli olarak aşınan gücü bölge güvenliği için uzun yıllardır sağlanan fiili güvenlik garantilerinin Washington'daki karar vericiler tarafından sorgulanmasına yol açmıştır. Özellikle ABD'nin Irak ve Afganistan'a yönelik müdahalelerinin ortaya çıkardığı yüksek maliyet, bölgeye dönük fiili güvenlik garantisi sağlama politikasına yönelik eleştirilerin dozunu artırmıştır.

Alternatif arayışlar

Obama yönetimiyle birlikte ABD'nin yüksek maliyetli fiili güvenlik garantisi sağlama politikasından vazgeçilmiş ve kendi güvenliklerini sağlayabilecek kapasiteye kavuşabilmeleri için bölgedeki müttefiklere ABD tarafından destek verilmeye başlanmıştır. Bu politika, ABD fiili güvenlik garantisi olmadan ayakta durmakta zorlanan rejimleri alternatif güvenlik arayışlarına sevk etmiştir.

Özellikle 2000'li yılların başlarından itibaren İran'ın bir taraftan nükleer silah edinme diğer taraftan Irak, Lübnan gibi ülkelerdeki nüfuzunu genişletmeye çalışması Körfez ülkelerinde ciddi bir güvensizlik algısı ortaya çıkmıştır. Tüm bu gelişmelere ilaveten 2010 sonrası dönemde tüm Arap dünyasını saran isyan dalgası ABD müttefiki statükocu bloktaki güvensizlik algısını iyice derinleştirmiştir. Bu süreçte Rusya ve Çin bölgedeki ABD müttefiki rejimlerin yöneldiği en önemli alternatif güvenlik sağlayıcı aktörler olarak ön plana çıkmıştır.

Rolün aşınma süreci

2000 sonrası hem küresel ölçekte hem de içeride yaşanan birtakım gelişmelere bağlı olarak ABD'nin Orta Doğu güvenlik mimarisinin başat aktörü olma konusunda yaşadığı motivasyon kaybı, yükselen iddialı küresel aktörler için önemli bir fırsat penceresi ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte ABD'den boşalan boşluğu doldurma konusunda Rusya ve Çin'in en hevesli iki aktör olduğunu söyleyebiliriz.

Son on yıldır hem Rusya hem de Çin İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Pakistan, Mısır ve Irak gibi bölgenin önemli ülkeleri ile ekonomi, diplomasi ve savunma alanında önemli işbirliklerine imza attılar. Özellikle Çin bölge ülkeleri ile geliştirdiği yakın ekonomik işbirliği sayesinde artık Orta Doğu bölgesinin en büyük yatırımcısı oldu. Çin artık bölgenin bankacılık, telekomünikasyon, hidrokarbon, ulaştırma ve savunma alanlarında rakipsiz gücüdür. Öyle ki bölgede ABD'nin en önemli müttefiki olan İsrail bile Hayfa limanının modernizasyon ihalesini Çinli firmalara vermiş durumda. Benzer şekilde Rusya, bölge ülkeleri ile geliştirdiği iyi ilişkiler sayesinde bölgenin karlı silah pazarının önemli bir tedarikçisi konumuna erişti.

Bölgenin en önemli zenginliği olan hidrokarbon kaynaklarının 2000'li yılların başlarına kadar en önemli müşterisi Avrupa ve ABD iken günümüzde Körfez petrolü Asya-Pasifik bölgesine akıyor. Çin bölge petrol kaynaklarının en önemli müşterisi haline geldi. Öyle ki bölgede Suudi Arabistan ve BAE gibi ABD müttefiki aktörler bile petrol ticaretinde dolar yerine yuan kullanmayı tartışıyorlar.

Benzer şekilde Rusya'ya uygulanan yaptırımlar sebebiyle önemli ölçüde sıçrayan enerji maliyetlerini ve enflasyonu düşürmek için aylardır Washington'un Körfez ülkelerine "petrol üretimini artırın" baskısının Körfezdeki aktörler tarafından ciddiye alınmadığının en güzel kanıtı son OPEC+ toplantısında alınan cüzi üretim artışı kararıdır. Ekonomisi hem savaş hem de yaptırımlar nedeniyle zorda olan Rusya, petrol arzının kısıtlı fiyatın yüksek olmasını isterken, Rusya'yı yıpratmak isteyen ABD, arzın bol fiyatın düşük olmasını talep ediyor.

Hegemonya kaybı

Son OPEC toplantısında ilan edilen karar ABD'nin küresel enerji piyasalarındaki hegemonyasını kaybettiğini ortaya koyuyor. OPEC'in aldığı bu karar, ABD basınında, petrol arzını artırma gündemiyle tartışmalı bir biçimde Orta Doğu turuna çıkan Biden'a yönelik bir hakaret olarak da yorumlanmıştır.

Bugün her ne kadar Biden; "Rusya, Çin veya İran'ın doldurabileceği bir boşluk bırakmayacağız" sözleriyle hem dünyaya hem de bölgedeki ABD müttefiki rejimlerin yöneticilerine ABD'nin bölge güvenliğinin başat aktörlüğü rolünden vazgeçmediğini ilan etse de bu dış politika vizyonunun inandırıcılığı tartışmalıdır. Rusya ve Çin'in bölge silah pazarının en önemli tedarikçisi, Çin'in bölge hidrokarbon kaynaklarının en önemli müşterisi ve bölgenin açık ara en büyük yatırımcısı olduğu bir dönemde ABD'nin bölge güvenlik mimarisindeki başat aktörlüğünden bahsetmek biraz naiflik olacaktır. ABD tarafının Biden'in yukarıdaki "boşluk bırakmayacağız" sözünün içini doldurmak ve "zevahiri kurtarmak için" Afganistan'da Zevahiri'ye yönelik düzenlediği suikast bile yeterince bir inandırıcılık sağlamamıştır.

[email protected]