Bilbao: Burnunun dikine giden şehir

Reşat Fuat Çalışlar / Yazar
2.03.2013

‘Bask karakteri’ni en iyi özetlediği belirtilen kavram, ‘teimosía’ yani “hep burnunun dikine gitmek.” Bu sözcüğün Baskça değil Portekizce olması, İber yarımadasının bir inadı değilse de sürprizi olmalı...


Bilbao:   Burnunun dikine giden şehir

Bilbao, sık sık Bask kimliğinin merkez üssü gibi algılansa da, (ki günün birinde bağımsız bir Bask devletinin kurulması halinde, ana ekonomik/endüstriyel çekirdeği Bilbao ve çevresi oluşturacak) sokakta bunun ne kadar hissedildiği tartışılır... Bilbao’nun Bask bölgesindeki İspanyolca’nın ağır bastığı noktalardan biri olduğu, internette de erişilebilen bir veri ama bu kadarını beklemiyorsunuz. Kentte belki Arapça’yı bile Baskça’dan daha sık duydum. Basklar sürekli siyaset düşünen bir halk değil. Örneğin Şubat’taki Karnaval (Bilbao’lular bu etkinliğe “Bilbo Carnaval” adını veriyor) olağanüstü önemseniyor. Özellikle karnaval zamanlarında siyaset gündelik yaşama yansımıyor. Sadece 1-2 yerde Bask isyanını ifade eden duvar yazısına rastladım. Bir tanesi sertti ama: “O fusiles o cadenas” (Ya tüfekler ya zincirler)... Bask isyanının İspanyolca ifadesi, Türk devletine Türkçe isyan eden Kürtleri hatırlatıyor. Bilbao’nun “Oldcity”sinde (eski şehir merkezi) İspanyolca konuşmaya çalışan turistlerin hoş karşılanmadığı iddia edilse de, orda bile Baskça pratik yaşamın “yükselen değer”i değil. Büyük bayilerde bile sadece 2-3 tane Baskça dergi görüyorsunuz... İspanyol dergilerinin (örneğin sinema dergilerinin) İspanyol ünlülerinden çok “Amerikan ana akımı”ndan simaları işlemeleri, hem Bask hem İspanyol kimliğinin küresel ana akım karşısında aynı kaderi paylaştığını düşündürüyor.

Baskça nereye gidiyor?

Bask milliyetçiliğinin iki ayağı var: Kültürel ve ekonomik... Dilsel-kültürel-politik farklılıkların en azından uzaktan göründüğü kadar baskın olmayışı, artık ekonomik ayağın ağır bastığını hissettiriyor. İspanya’daki krizi belki en iyi atlatan bölge olan Bask Bölgesi’nin, ülkenin geri kalanını ekonomik açıdan ayak bağı olarak gördüğü söyleniyor. Kapısında gotiğimsi yazılı Baskça tabelalar olan kafe-barlarda (Baskça’nın hiçbir Latince kökenli dille akraba olmaması nedeniyle, Baskça isimler kendinizi mitolojik bir atmosferde veya fantastik bir romanda hissetmenizi sağlayabiliyor) Tapas eşliğinde dönen sohbetleri tamamen İspanyolca’nın domine etmesi, Baskça’nın mumla aranması ironik. Kısacası, Baskça’nın kapıdaki gizemli dokunuşundan sonra aniden İspanyol gerçekliğine iniş yapıyorsunuz. Katalan bölgesinin en büyük kenti Barselona, Katalan kimliğini bir arada tutan bir tutkal. Ama  Bask kültürünün “kalbini” Bilbao’dan çok iç kesimlerde aramak gerekli. İspanya’daki Baskça konuşabilen veya anlayabilen insan sayısı, 1 milyonun altında. Bu kitlenin nerdeyse tamamının İspanyolca da bildiği, hatta önemli bölümünün İspanyolca’sının Baskça’sına oranla “daha iyi” olduğu da bir gerçek. Üzerinde bu kadar kavga-gürültü dönen Bask bölgesinin İspanya’nın yüzölçümünün sadece yüzde 4’ünü oluşturduğunu da bir dipnot olarak kaydedelim...

Baskça konuşmaya pek denk gelmemiş olmama (ve dolayısıyla Baskça’nın melodisi üzerine bir şey söylememin zor olmasına) rağmen; Baskça afiş, tabela ve kabartmalar bir melodi gibi ruhumu sardı. İlginç ve süslü fontlarla yazılmış Baskça tabelalar egzotik: Zabalık, Antzoika, Aurrekoetxea ... Baskça’da “hemen” diye yazılan bir kelimenin olduğunu ve “burada” anlamına geldiğini de belirtelim.

Bask hükümeti, Baskça konusunda, Bilbao halkından çok daha duyarlı. Basklığa ve Baskça’ya gönderme yapan enteresan kelimeler her köşeden sizi selamlıyor: Euskotren (tren hatları), Bizkaibus (otobüs hatları)... Bölgede Amerikan filmleri bazen Baskça dublajla yayınlanıyor. Batı Avrupa’nın başka neresinde Otxarkoaga, Txurdinaga gibi semtlere, metro istasyonlarına rastlayabiliriz ki... Basklar, kökleri Batı Avrupa’nın dışında olan bir halk, Baskça Batı Avrupa dilleriyle alakasız bir dil, bunlar sır değil... Ama Baskça yer isimleri cidden garip. Baskların Ufolar tarafından İber yarımadasına bırakıldıkları yönünde espriler bile var. Bilbao’nun en geleneksel lüks restoranlarından birinin isminin “Zortziko” olması (http://zortziko.es), Ufoların kafa yapısına dair bir ipucu sunabilir. “Ria”dan okyanusa açılan “Bilbao metropolitan alanı”nda, 1 milyona yaklaşan bir nüfus yaşıyor. Kent merkezinden metroyla Okyanus’a ulaşılabiliyor... Kendinizi İsviçre (karlı tepeler), Hollanda (olağanüstü yeşillik), İskandinavya (değişken, nitelikli ve deneysel mimari anlayışı), Norveç (okyanusa açılan fiyordlar) veya İskoçya’da (dağların arasından kıvrılan yollar ve gizemli küçük evler, kayalıkların süslediği dalgalı ve soğuk deniz, polisiye romanları andıran bir sis) hissedebilirsiniz... Yeşil tepelerde yer alan ve turuncu/beyaz tonlarının ağır bastığı zarif apartmanlardan, “daha rafine bir Karadeniz” aroması da çıkabilir... Her şeye rağmen, Bilbao’yu Guggenheim müzesi dışında çirkin bulan turistler de var.

Bask kıyıları; deniz ürünlerinde Norveç ayarında değilse de, onların kombinasyon ve sunumunda Basklar daha kreatif... Gündelik yemek anlayışı, İspanya genelindeki gibi, ayaküstü yenilen “Tapas”lar üzerine kurulu, hatta İspanya ortalamasından daha da fazla Tapas’a endeksli.

Meydanlardaki gösterişli binalar (örneğin tiyatro binası) Viyana’yı anımsatıyor. Teknoloji ve tarihi birleştiren, şimdiyse kültürel değerleri vurgulayarak bir sakinlik ve barış duygusu arayan bu “hırslı” şehrin çoğu yeri, İspanya’nın ekonomik krizini unutturacak kadar bakımlı. Ancak, zencilerin, Arapların ve Latin Amerikalıların yoğunlaştığı semtlerde bazen “tipik Akdeniz ülkesi salaşlığı” bizi selamlıyor.

İspanyol popüler kültürü

Ten rengi ülke ortalamasından daha açık ve yeşil göz daha sık rastlanır olmakla birlikte, farklar aşırı değil. Futbola olan kesintisiz ilgi de, İspanya’da olduğunuzu hatırlatıyor. Bilbao bir Madrid gibi “İspanyol popüler kültürü” pompalıyor değilse de, Karnaval’daki bir sokak konserinde Mecano’nun “Una Rosa es una Rosa”sını (Türkçesi: “Bir Gül Bir Güldür”) duyarak Basklığın değil İspanyolluğun melodisinin baskın çıktığını hissetmek mümkün. Bilbao, baktığınız açıya göre, İspanya’nın Diyarbakır’ı, İzmit’i veya Trabzon’u olarak görebileceğiniz bir şehir. Avrupa’nın güneybatı köşesinde yer alan İber yarımadası (Bilbao bu yarımadanın kuzeydoğu ucuna yakın) yüzölçüm ve nüfus olarak Türkiye’den küçük. Ancak; iki devlete (İspanya ve Portekiz), 4 dile (İspanyolca, Portekizce, Baskça, Katalanca), onların kombinasyonlarına (İspanyolca ve Portekizce’nin karışımı olan “Gallego”; Arragones, Asturiano gibi daha değişik karışımlar), birçok eyalet ve özerk bölgeye, Türkiye’den geniş bir iklim/bitki örtüsü yelpazesine ev sahipliği yapıyor. “Bask karakteri”ni en iyi özetlediği belirtilen kavram, “teimosía” yani “hep burnunun dikine gitmek”... Bu sözcüğün Baskça değil Portekizce olmasını, İber yarımadasının bir inadı değilse de sürprizi olarak alabiliriz... 

[email protected]