Bilim peygamberleri inkâr eder mi?

Cemal Aydın / Mütercim
14.01.2023

Mâlik bin Nebi: "Bir bilim dalında uzmanlaşıp şöhrete ulaşanlar, kendilerine gösterilen ilgiden dolayı, sonunda hadlerini aşar ve her konuda söz sahibi olduklarını sanarak ahkâm kesmeye başlarlar."


Bilim peygamberleri inkâr eder mi?

Cezayir'in son yüzyılda yetiştirdiği dünyanın en büyük düşünürlerinden biri olan Mâlik bin Nebi şu mealde bir tespit, teşhis ve uyarıda bulunur: "Bir bilim dalında uzmanlaşıp şöhrete ulaşanlar, kendilerine gösterilen ilgiden dolayı, sonunda hadlerini aşar ve her konuda söz sahibi olduklarını sanarak ahkâm kesmeye başlarlar." Her ülkede her şeyi bilir geçinen ve her meseleye vereceği cevabı olan ukala kimselere sık sık rastlanır. Türkiye'de de bu tür kimselerden çok var, fakat bunun bilinen tanınan en çarpıcı numunesi bir jeoloji profesörüdür. Kendi alanından ziyade tarih, din ve hatta edebiyat konularında, aklının estiği gibi konuşuyor.

Affedilmez yanlışlar

Söz gelimi, Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II. Bayezid hakkında çok garip bilgiler vermeye kalkıyor. Kendisinin bu konudaki affedilmez yanlışlarını görmek için Prof. Dr. İsmail E. Erünsal'ın "Yirmi İki Mürekkep Damlası" kitabının endeksinden adının bulunduğu sayfalara bakabilirsiniz, kendisi de bakabilir. Bakarsa iyi eder, çünkü yanlış bildiklerinin doğrularını öğrenmiş olur.

Edebiyatta şairlerin Allah ile şakalaşır gibi kullandıkları şathiye denilen söyleyişler vardır. Meselâ Kaygusuz Abdal, Rabbine şöyle seslenir: "Kıldan köprü yaratmışsın / Gelsin kulum geçsün deyü / Hele biz şöyle duralım / Yiğit isen geç a Tanrı!" Dev bir matematikçi olmasına rağmen, daha çok şiirleriyle/rubâîleriyle tanınan Ömer Hayyam'ın da buna benzer şathiyeleri vardır. Bizim jeoloji profesörümüz, hiç anlamadığı bu konuya da cüretkârca dalıyor, Hayyam'ın Allah'a kafa tuttuğunu sanıyor, kendi ateistliğini güya delillendirmeye çalışıyor. Hayyam'ın Allah aşkını dillendiren ve yüreklere işleyen şiirlerini ya görmüyor, ya da görmezden geliyor. Şunları yazan Hayyam hiç ateist olabilir mi? "Meyhanecilerin başı ben / Kanuna isyan eden ben / Saf şarabı içtikten sonra / Geceler boyu durmadan / Kanayan kalbimin acılarını / Allah'a haykıran yine ben!" Bu tutum bir bilim adamına yakışmaz! Kendisinin sahası olmadığı tarih ve edebiyat konusundaki atıp tutmaları yetmemiş olacak ki şimdilerde de tutturmuş peygamberlerin varlığının bilimle ispatlanamadığına dair ileri geri laflar ediyor.

Bu iddia çok eskidi

Sevgili prof, peygamberlerin gelmediği, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa gibi peygamberlerin gerçekte var olmadığı iddiaları, özellikle 1965 ilâ 1975 yılları arasında, yani bundan yaklaşık yarım asır önce ortaya atılan bir iddiaydı. Bazı ateist bilginler, o dönemde ortalığı sarsacak bir velveleyle bu tür konuları dile getirmişlerdi. Çok geçmeden onların ağızlarının payı verildi ve hepsi de sus pus oldu. Geçmişte kalmış ve çürütülmüş o görüşleri tekrar gündeme getirmeniz size hiç yakışıyor mu?

O ateistleri susturanların en başında gelen de Roger Garaudy'ydi. Onların bilimsel diye ortaya attıkları tezlerin bilimle hiç alâkasının olmadığını apaçık gözler önüne sermişti. Onların, bilim putçuluğu, bilime taparlık diye tercüme edebileceğimiz "scientisme/bilimcilik" akımına saplanıp kalmış kimseler olduğunu gerek yazılarıyla, gerekse tartışmalarıyla bilim âlemine kabul ettirmişti. Roger Garaudy gibi düşünen pek çok bilgin de aynı görüşü savunmuş ve o iddia bütünüyle çöpe atılmıştı.

Sayın prof, kendisi hekim olan ateist bir Fransız tanıdığım, sizin gibi annesini ateist etmeye asla çalışmadı, tam aksine ölünceye kadar her Pazar kiliseye âyine götürdü. Dahası, dindar annesini üzmemek için âyine kendisi de katıldı. Batılı ateist bilim adamlarındaki bu hoşgörü ve iman sahiplerine bu saygı, sizde ve sizin gibi ateistlerimizde neden yok anlamıyorum. Oysa siz Batılılarla en az benim kadar, belki de benden çok daha fazla teması olan bir kimsesiniz. Bu konuda nasıl bir tutum izlediklerini iyi biliyorsunuz. Onlardan ibret alıp da bu aşırı bağnazlığınızı törpüleseniz iyi olur. Bu arada lütfen Garaudy'nin "Yobazlıklar" kitabına bir göz atın ve oradaki "Bilimci Yobazlık" bölümünü hele bir okuyun! Sizin gibi düşünenlerden bahsediliyor orada.

Yeni bir şey söylemiyor

Aslında 1965-1975 yıllarında peygamberlerin varlığını inkâr edenler de yeni bir şey söylememişlerdi, siz de yeni bir şey söylemiyorsunuz. Peygamberimiz aleyhisselâm dönemindeki, yani bundan 1.500 sene önceki kâfirler de aynen onların ve sizin dediklerini demişlerdi. Kur'ân'da yer alan dokuz ayrı âyette onların, "Bunlar eskilerin masallarıdır!" deyişleri şöyle yankılanır: (Bkz. En'âm 6/25; Enfâl, 8/31; Nahl, 16/24; Mü'minûn, 23/83; Furkân, 25/5; Neml, 27/68; Ahkâf, 46/17; Kalem, 68/15; Mutaffifîn, 83/13.) İman sahibi olmayanlar, peygamberlere ve peygamberlerin getirdikleri vahiylere tarih boyunca hep böyle baktılar. O yüzden siz ve sizin gibiler yeni bir şey söylemiyorsunuz, eski inançsızların dediklerini sadece tekrarlıyorsunuz. O yüzden de bir tür gerici ateistler olarak kalıyorsunuz, öyle değil mi?

Gerçi bizim açımızdan siz ve sizin gibilerin ateist olması pek de önemli değil, bizler müminler olarak, Kur'ân'ın ifadesiyle sizler, sonsuz hayat ve asıl yaşayış (Ankebût, 29/64) olan kendi âhiret hayatınızı kendi elinizle mahvettiğiniz için sizin hâlinize sadece üzülürüz, o kadar.

İslâm, hiç kimseyi Müslüman olmaya zorlamaz. "Dinde zorlama yoktur!" (Bakara, 2/256) âyeti, Batılı ateistlerin bile hayret ettikleri bir âyettir, çünkü Hıristiyanlık'ta zorlama vardı. Roger Garaudy'yi hayran bırakan âyetse, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (A'râf, 7/172) âyetidir. Garaudy der ki: "Allah insana aklı ve hür iradeyi daha ruhları yaratır yaratmaz vermiştir. Bütün insanların ruhlarını yarattıktan sonra onları çevresinde topladığında (bezm-i elest'te/Allah'ın ruhlara soru sorduğu o toplantıda) onlara şöyle dememiştir: 'Bakın, ey ruhlar, ben sizin Rabbinizim! Bunu iyi bilin ve aklınızdan da asla çıkarmayın!' Tam aksine şöyle demiştir: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' Bu şekilde sormakla Allah, ruhlara bir tercih hakkı, yani inanma ve inanmama hakkı tanımıştır. İslâm inancının esası da budur. İnsan kendi hür iradesiyle, aklını kullanarak ister Müslüman olur, isterse olmaz! İnsanın inanç konusundaki sınırsız hürriyetinin temeli, ezeldeki o toplantıda atılmıştır. Bana gelince, ben 'Allah vardır!' demeyi bile küfür/kâfirlik addedegelmişimdir."

Ezeldeki toplantı

Hz. Mevlâna'nın muhterem oğlu Sultan Veled, "Sûfîlerin Sırları" kitabında, ezeldeki o toplantıyı ve o soru-cevabı "Bezm-i Ezelde Evet Diyenler" bölümünde (s. 218, Sufi Kitap) özetle şöyle açıklar: "Yüce Allah bütün ruhlara, 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' diye sorduğunda, bazı ruhlar yürekten bir inanışla, 'Elbette Rabbimizsin!' dediler. Bazı ruhlarsa, tereddüt edip şüphede kaldılar, fakat yine de 'evet' dediler. Bir kısım ruhlarsa, Allah'ın kendilerinin Rableri olduğuna hiç inanmadılar, ama inanmadıkları hâlde, bir bakıma bozgunculuk yapmamak için 'evet' dediler. Cenâbıhak o ruhların içinden geçenleri elbette biliyordu. O Elest Bezmi'nden sonra eğer Allah, samimi olarak evet diyenleri cennete, şüpheci ve inkârcıları da cehenneme gönderseydi. Cennete gidemeyen o ruhlar, 'Biz de evet dedik ya!' diye itiraz edeceklerdi. Allah bütün ruhları bu dünyaya gönderdi ki herkes ezelde söylediğine göre davransın ve cenneti mi, cehennemi mi hak ettiğini görsün!"

Sultan Veled hazretlerine göre, inançsızların durumu ezelde de aynıydı. Bugün bizim izlediğimiz bunun müşahhas olarak gözler önüne serilmesi sadece.

Bahsettiğimiz profesör yeterince bilmediği tarih, edebiyat ve din konularında ahkâm keseceğine, kendi alanında ciddiyetle çalışsa, jeoloji dalında dünya insanlığına unutulmayacak ve takdir edilecek buluşlar yapabilse ne iyi olurdu ve ne iyi olur.

[email protected]