Bilimlerin prensi: Sosyoloji

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]
27.10.2012

Alman sosyoloji geleneğinin unutulmaz hocalarından Hans Freyer, ‘bilimlerin prensi’ sosyolojinin doğuş aşamasında ortaya çıkan tezlerin doğrudan ve ‘içeriden’ tanıklığını yapıyor.


Bilimlerin prensi: Sosyoloji

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]

Sosyoloji disiplininin toplumu araştırmaya dönük bir beşeri bilim olarak örgütlenişi ile modernitenin ortaya çıkışı arasındaki irtibat iyi bilinmektedir. Sosyolojik düşüncelerin tarihi bir yerde modernliğin de tarihidir. Kendisini büyük bir coşkuyla toplumsal hareketlerin yasalarını öğrenmeye veren bu yeni bilgi dalı, kısa zaman içinde ustalarını yetiştirmekte zorlanmaz. Comte, Saint-Simon, Spencer, Durkheim, Le Play, Pareto, Weber, Tönnies, ve Simmel gibi isimler bu büyük yapının harcına katkı vererek çağdaş sosyolojinin altyapısını hazırlarlar.

Alman sosyoloji geleneğine doğrudan nüfuz eden Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin unutulmaz hocalarından Hans Freyer’in sosyoloji tarihi çalışması, “bilimlerin prensi” addedilen sosyolojinin doğuş aşamasında ortaya çıkan tezlerin doğrudan ve ‘içeriden’ bir kişi olarak tanıklığını yapmaktadır.

Belli tarihsel dönemlerde, toplumsal hareketler, yatağına sığmayan bir ırmak gibi içinde bulundukları ‘devlet’ kalıbından taşmış, kurtulmuşlardır. Fransız

Devrimi ideallerinin ve sanayileşmenin başlangıç çağında ilk makine ve fabrikalarla birlikte toplumsal gerçeklikte görülmemiş bir değişim başlar. Ve böylelikle söz konusu gerçeklikte neler olup bittiğini, topluluk olaylarının akışına hangi yasaların hâkim olduğunu öğrenmek ve bilmek gereği doğar.

Değişimin yasaları

Kendine özgü yasaları bulunan toplumu, bilimsel olarak incelemek ve değişim yasalarını keşfetmek işi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ise, tamamıyla soyut ve bilimsel anlamda bir uğraşı olup, yepyeni bir bilimin alanını oluşturur. İlk sosyologlar işte bu koşullar içinde ortaya çıkar. Sanayi toplumunun belirdiği ve kurulduğu her yerde sosyoloji de yeniden kurulur.

Platon ve Aristoteles gibi antik düşünürlerde topluluk düzenine ve onun şekillerine dair birçok düşünce, hatta sistemleşmiş düşünce bulmak zor değildir. Ortaçağ’ın Batılı ve Doğulu sayısız düşünüründe de aynı şeye rastlayabiliriz. Keza bunlara modern zamanların düşünürleri de eklenebilir.

Ulus Baker’in eylemi

Neredeyse entelektüel bir meczup gibi yaşayan, bilgiyi bir ‘hal’ olarak taşıyan ve çok genç yaşında dünyadan ayrılan Ulus Baker ‘Yazı’sını, akışları, kazaları, olayları biriktiren, gösteren, kaydeden bir “Dolaylı Eylem” makinesi olarak kuruyor: “Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir.” Aralıklı ve süreksiz figürlerin makinemsi düzenekleriyle kesilen sürekli içerik ve ifade akışları sistemi olarak yazı... F-Tipi’nden, ölüm oruçlarına, 11 Eylül’den muhafazakârlığa, dilin totaliterliğinden aileye yazı makinesini çalıştırıyor. “Dolaylı Eylem”, üç bölümden oluşuyor: Eylem Felsefesi [Akışlar], Arıza Felsefesi [Kazalar], Olay Felsefesi [Olaylar]. Dolaylı Eylem, Ulus Baker, Birikim, 2012

Ezeli hikmet ve metafizik

İran’ın en seçkin teist düşünür, ahlâkçı ve tarihçilerinden kabul edilen İbn Miskeveyh, birbirinden farklı zaman ve zeminde zuhûr ederek şifâhî ya da yazılı olarak kayda geçmiş olan metafizik ve ahlâka dair hikemiyâttan oluşan el-Hikmetü’l-Hâlide isimli eserini hâlidî hikmet perspektifine göre telif etmiştir. Serap Kılıç’ın İbn Miskeveyh ve Ezeli Hikmet adlı çalışması İbn Miskeveyh’in el-Hikmetü’l-Hâlide isimli eserini “philosophia perennis” öğretisi çerçevesinde tahlil etme amacına yönelik. Hikmet ve metafizik alanında okuyanlar için önemli bir eser. İbn Miskeveyh ve Ezeli Hikmet, Serap Kılıç, İnsan, 2012)