Bir Ağrı Dağı efsanesi

Bülent Tokgöz / Şair-Yazar
14.08.2020

Nuh'un Gemisi ile ilgili kesin sonuçlar için kazı yapılması şart. Tam da bu noktada bilim çevreleri ikiye bölünüyor. Kazma kürekle yapılmamalı, aksi hâlde gemi şekli kesinlikle kaybolur diyenler; arazinin altı çamur, bölgede heyelan tehlikesi var, elimizi çabuk tutmalıyız, aksi hâlde elimizde hiçbir şey kalmayacak diyenler... Heyelan nasıl durdurulacak, kazı nasıl yapılacak soruları etrafında mutabakat sağlanmış değil.


Bir Ağrı Dağı efsanesi

İnsanın zuhurundan sonraki en mühim hadise, -ihtimal ki- 8 bin yıl sonra hâlâ diri bir gündem. Aşure geleneğiyle aslında yaşattığımız, tufanın son gününe dair, onun hatırasıydı. Son yıllarda yoğunlaşan arama çalışmalarıyla yeniden hayatımızda, başucumuzda hem de. Sümer, Babil ve Hitit kayıtlarında, Türk, Çin, Kızılderili, İskandinav, hemen tüm kavimlerin efsanelerinde geçen tufan olgusuna dair merakın diri kalmasının pek çok sebebi var. “Öyle ki, onu sizler için bir ibret kılalım” (Hakka, 12). Nuh’un gemisi, belki de bu yüzden geçmişin değil geleceğin konusu olmaya hep aday. Modern zamanlarda ilk araştırmalar 1829’da başlıyor. Almanya’dan sekiz kişilik bir heyet eli boş dönse de başka bilgin ve seyyahlar arayıştan vazgeçmiyor. Aradıkları mekân da değişmiyor: Ağrı Dağı.

Nuh’un gemisi bulundu mu

1916’da bir Rus pilot, dağ üzerinde uçarken bir gemi kalıntısı gördüğünü söylüyor. Tarifler üstüne resimler, maketler yapılıyor; hatta Amerikalılar, Oregon adında bir savaş gemisi bile yapıyorlar. İkinci Dünya Savaşı boyunca Rusya’ya uçan başka pilotlar da aynı iddialarla yere iniyor. 1945’lerde bölgede bir deprem vukua geliyor ve yumuşak zemin kayınca yeni bir görüntü beliriyor. Köylüler tam yorumlayamıyor ama 1959’da haritacı Yüzbaşı İlhan Durupınar, bunun bir gemiye benzediğine hükmediyor; dinamitle parça koparıp tetkik için götürecek kadar inanıyor buna. Gazeteler de “Nuh’un gemisi bulundu mu?” başlığıyla çıkınca bilhassa Hıristiyan dünyada ses getiriyor.

Askerî idareden özel izinle dünyaca ünlü arkeolog ve araştırmacılar Doğubeyazıt’a akın ediyor. Heyete başkanlık etse de Durupınar sekiz sayfalık rapordan sadece yarım sayfaya erişebiliyor; alınan parçaların laboratuar sonuçlarına ise hiç ulaşamıyor. Yine de cazip teklifler almıyor değil. Disneyland’ın kurucusu Walt Disney, kendisine bir mektup yazıp “Oraya 50 milyon dolarlık yatırım yapmak istiyorum. Beni hükümetle görüştürün, oraya oteller, yollar, her türlü tesisi yapmaya hazırım” diyor. Ne var ki, 60 darbesi buna fırsat vermiyor.

Allah’ı görmek gibi bir şey

O günlerde Yeni İstanbul gazetesi yazı işleri müdürü, genç foto-muhabir Ara Güler’i arıyor, “Nuh’un Gemisi’ni arayan bir Amerikalının İstanbul’a geldiğini, onunla birlikte Ağrı’ya gidip gitmeyeceğini” soruyor. Amerikalı misyoner John Libi önde, Ara Gürel ve iki gazeteci arkadaşı arkada düşüyorlar yola.

Ara Gürel harita fotoğrafını görünce çok etkileniyor. Dakikalarca bakakalıyor. Kendisi de bir Hıristiyan olan Gürel, fotoğrafta gördüğüyle kutsal kitapta yazılı olan arasındaki benzerliği hemen fark ediyor. Diyor ki, “Baktık, ölçüleri aynen tutuyor, ama Ağrı Dağı’nın üstünde değil, karşıdaki dağlarda. Tendürek dağlarının bir çukurunda.” Doğrusu bu tarif hilaf-ı hakikattir; haritanın gösterdiği yer Ağrı Dağı’nın üstünde değil karşısındadır ve Tendürek dağlarıyla da alâkasızdır.

Ara Gürel, pürtelaş Erzurum’a gidiyor, elinde fotoğrafın kopyası, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın huzuruna çıkıyor. “Paşam, dedim, bu çok müthiş bir şey, bana bir tayyare ver, üstünde uçup bu fotoğrafı çekeyim, dünyaya yayalım. Ben buraya gidiyorum, sen de bana yardım et.” Paşa talebi kabul ediyor, bir şartla: “Ben sana tayyare vereyim ama sen de benim burada yaptırttığım kışlaların resmini çek.” Gürel “Emriniz olur!” diye cevaplıyor.

Alelacele kışlaya yapılan yeni barakaların fotoğraflarını çeken Ara Gürel, Doğubeyazıt’ta kendisini bekleyen uçağı görünce ürperiyor: Bezden topçu tayyaresi. “Uçağın camı var, ben açıyorum daha net fotoğraf çekmek için ama bu sefer de içeriye rüzgâr dolduğu için tayyare zor kullanılıyor.”Mide bulantılarıyla çekilmiş fotoğraflar 1960’ta yayımlanıyor, Magnum tarafından dağıtılıyor. Hıristiyan dünya sahiden çalkalanıyor. “Eğer bu iz Nuh’un Gemisinin izi ise dünyada ilk defa gören ve fotoğrafını çeken benim...” Yıllar sonra ise şöyle diyor: “Eğer bu, Nuh’un Gemisi’nin izi ise bu aşağıda Allah’ı görmek gibi bir şey!”

Gürel’in stüdyosuna yıllar sonra bir misafir geliyor: “Hıristiyan papazı kapıdan girince haç çıkardı ve önümde hizmetkâr bir eda ile duaya başladı. Bana bir evliyaymışım gibi bakıyordu. Tabii ben sıkıldım ama sonradan açıldı; Nuh’un Gemisinin var oluşunu siz ispat ettiniz, bu dine yapılan en mühim hizmettir, insanlık namına size teşekkür ederim.” Geri geri çıkarak huzurundan ayrılan papazın ardından, kendi ifadesine göre, Gürel şöyle diyor: “Bir bu eksikti!”

Apollo 15’in pilotu

Sonraki yıllarda gelen giden eksik olmuyor ve gariptir bunlara CHP’de sekreterlik ve bakanlık yapmış Kasım Gülek mihmandarlık ediyor. NATO-Kore-Moon Tarikatı-Fethullah Gülen’le adı sıkça geçen bir şahsın Batılı araştırmacılarla dağ taş dolaşarak Nuh’un gemisinin peşine düşmesi hiç de olağan bir halet değildir.

Rockefeller bursuyla okumuş Gülek’in misafirlerinden en ilginci, aya ilk ayak basan astronotlardan, Apollo 15’in pilotu James Irwin’dir. Gülek’in Ankara’daki evinde geceliyor, onun tavassutuyla alınmış izinle Doğubeyazıt’a gidiyorlar. O dönemde Rus yanlısı Komünistler, Ağrı Dağı üzerinden Sovyetlerin gözetlendiği gerekçesiyle bu tür araştırmacıların geliş gidişlerine karşı çıkıyor. 1974’ten beri Ağrı Dağı ve çevresi yasak bölge ilan edilmiş. 82’den sonra da sadece dağcılık başvurularına ve işi yokuşa sürerek izin veriliyormuş. Irwin izni kopartan ilk kişi olmayı başarmış. Tabii ki Gülek’in himmetiyle.

İkilinin ortak meraklarından biri arkeoloji. Diğeri de işe bak ki Moon tarikatı. Irwin’le irtibatı sonraki yıllarda ve Amerika’da da sürüyor. Baldızı Aydın Rodomisli’nin evinde buluşup görüşüyorlar. O günlerde yaptığı basın toplantısında Kasım Gülek şunları söylüyor: “Allah’ın kitabı yanlış olamaz. Uydurma yazmaz. Nuh’un gemisinin Ağrı’da olduğuna inanıyorum.” Allah’ın kitabı dediği elbette ki Kur’an değil.

Bizden hâlâ kaçıyor

Bu süre zarfında Irwin 1982-83 ve 84’te Ağrı Dağı’na üç tırmanış gerçekleştiriyor. Son tırmanışında damadı dâhil olmak üzere 20 kişilik bir ekipledir. Irwin aya da üç kez gitmişti; ay toprağından örnekler getirmesi kendisine büyük bir ün kazandırmıştı. Aydan geldikten sonra koyu bir Hıristiyan olmuştu. Nuh’un gemisini bularak Hıristiyanlığın hakikatini ispatlamak davasına adamıştı kendisini. “Tanrı’ya ve kutsal kitaba ne kadar inanıyorsam, bu kutsal geminin varlığına da en az o kadar inanıyorum.” Gemi katiyen oradaydı, doruklarda, buzulların altında. Dinî bir vecitle yürüyordu, Ağrı Dağı’nın doruklarında kendisini “huzurlu” ve “Tanrı’ya yakın” hissediyordu.

Irwin yalnız değildi, aynı davaya gönül vermiş dindarlar milyonlar bağışlıyorlardı. “İnsanlar, bunu benden insanlık için gerçekleştirilemezmiş gibi görünen bir olayı, ayda dolaşan bir kişi olarak istiyorlar. Tanrı’nın

yardımıyla bu işin üstesinden geleceğiz.” Sonlara doğruysa bu kadar emin değildi: “Elimden geleni yaptım ama Nuh’un Gemisi bizden hâlâ kaçıyor.” 1991’de kalp krizi geçirmeyecek olsa Ağrı Dağı’nın kuş uçmaz gemi geçmez doruklarına tırmanmaya devam edecekti.

Dağın neresinde buldunuz?

Nuh’un gemisiyle ilgili sonraki yıllarda daha ciddi ve bilimsel araştırmalar yapıldı. Daha net yargılara varmak için gelişmiş cihaz ve radarların kullanılması gerektiği söylendi, 2010’lu yıllarda kullanıldı da. Ancak kesin sonuçlar için kazı yapılması şart. Tam da bu noktada bilim çevreler ikiye bölünüyor. Kazma kürekle yapılmamalı, aksi hâlde gemi şekli kesinlikle kaybolur diyenler; arazinin altı çamur, bölgede heyelan tehlikesi var, elimizi çabuk tutmalıyız, aksi hâlde elimizde hiçbir şey kalmayacak diyenler. Heyelan nasıl durdurulacak, kazı nasıl yapılacak soruları etrafında mutabakat sağlanmış değil. Doğrusu biricik mesele bu da değil. Araştırmalar başından beri şaibe altında. ABD’deki Nuh’un Gemisi Derneği, geminin yerini bulana 1 milyon ödül vereceğini açıkladı. Ödül avcıları dağda kol geziyor. Bilim heyeti görünümünde birtakım gruplar “Gemiyi bulduk!” diye ilanlar veriyor. Çinli heyetler bu hususta garip biçimde öne çıkıyor. 2010’da “Yüzde 100 değilse de 99 emin olduklarını” söylüyorlar ama “Dağın neresinde buldunuz?” sorusunu cevapsız bırakıyorlar.

Hong Konglu belgeselci ve Uluslararası Nuh’un Gemisi Araştırmaları üyesi Çing, “Ağrı Dağı’nın yaklaşık 4 bin metre yüksekliğinde 4 bin 800 yıl öncesine ait geminin ahşap parçalarının bulunduğunu” iddia ediyor, UNESCO’yu göreve çağırıyor; aynı ekipte bulunan ve daha sonra ayrılan Amerikalı bilim adamı Randall Price ise yayınlanan fotoğrafların sahte olduğunu söylüyor. Bununla da kalmıyor, ne ifşaatlar yapıyor: “Gösterilen tahtalar Karadeniz’deki eski bir yapıdan kamyonlara yüklenerek Ağrı Dağı’na tırmanmak isteyenlere rehberlik eden P…… adlı Doğubeyazıtlı şirket tarafından dağa çıkarıldı… Fotoğraflarda örümcek ağlarını görebilirsiniz. Bahsedilen yükseklikte örümceğin yaşaması mümkün değildir. Tahtaları İran’da test ettirdiklerini söylüyorlar. Gerçekten bunların doğru olduğuna inanıyorlarsa, kalıntıları bağımsız bilim adamlarının incelemesine açsınlar. Geminin bulunduğu açıklaması Türk rehberlerin, Çinlilerden para sızdırmak için kurdukları tezgâhtır.”

Bu işin dümeni şu

Ara Gürel, çok zaman evvel şarlatanlığa dikkat çekmişti: “Bu işin dümeni şu: Hıristiyan cemaatleri var Amerika’da. Cins cins papazlar birtakım adamlar, bunun ticaretini yapıyorlar. Kilise kilise dolaşıp, Nuh’un Gemisi hakkında konferanslar veriyorlar. Amerika’da konferanslar paralıdır, bir konferansa giriş 10-15 dolar. Konferansçı anlatıp duruyor, işte Ağrı Dağı, Nuh’un Gemisi mutlaka şurada, eğer para toplarsak, gideceğiz, Nuh’un Gemisini bulacağız, İncil’de de yazılanı doğrulayacağız. Amerika’da böyle şeylerin meraklısı çok, dindar insanlar bağıştan kaçınmıyorlar, para toplanınca kalkıp buraya geliyorlar, fotoğraf çekiyorlar, film çekiyorlar, sonra dönüp bunları konferanslarda gösteriyorlar, bu sefer olmadı, bulamadık, gelecek yıl bulacağız diyorlar, bu sürüp gidiyor…”

İşin içinde Evanjelistler ve Disneyland hayalindeki yatırımcılar olunca meselenin bilimselliğinden geriye pek bir şey kalmıyor. Gemi mevcudiyetinin kanıtlandığına dair heyecanlı 3 boyutlu görüntülerin organize bir şarlatanlığın parçası olup olmadığı da netleşmiyor. Bir an evvel Nuh’un gemisinin maketini, maskotunu yapıp piyasanın canlanmasını isteyen bürokrat, siyasetçi, iş adamı siluetleri de araştırmaların bilimselliğini gölgeliyor. Muharref Tevrat’ın coğrafya bilgisi zayıf Babil sürgünündeki yazıcıları da Marco Polo da Ağrı Dağı’ndan söz etse de hepsi ihtimal ki vahim bir yanılgı içinde. Sefine-i Nuh yanı başlarında ama bambaşka bir yerde.

[email protected]