Bir AK Parti başarısı olarak 7 Haziran seçim sonuçları

Yunus Akbaba / Yazar
13.06.2015

Türkiye son yıllarda çokça siyaset dışı mühendislik faaliyetlerine maruz kaldı: Siyaseti değersizleştiren ve meşruiyetin kaynağını illegalitede arayan yaklaşımlar 7 Haziran itibariyle sona erdi. Siyaset dışı aktörleri siyasete mahkum etmek şüphesiz bir AK Parti başarısıdır.


Bir AK Parti başarısı olarak 7 Haziran seçim sonuçları

Haziran seçimi son 15 yılda sonucu merakla beklenen ender seçimlerden bir tanesi oldu. MHP’nin oy oranını ve vekil sayısını artırması ve HDP’nin seçim barajını rahat bir şekilde geçmiş olması, AK Parti’nin 13 yıllık tek başına iktidarını sonlandırdı. Seçim sonuçlarının nedenlerine ve analizine geçmeden önce sonuçların yarattığı sosyolojik etkinin kayda değer olduğunu belirtmekte fayda var.

Özellikle 2002’den sonra, AK Parti’nin üst üste ezici galibiyeti ile sonuçlanan seçimler serisi seçim sonuçlarını merakla beklenen bir mefhum olmaktan çıkarmıştı. Bu süre zarfında ülke hem içeride hem de dışarıda AK Parti önderliğinde bir dönüşüm geçirmeye başladı. Türkiye’nin içine girdiği bu yolu tasvip etmeyen kesimler, kafalarındaki Türkiye tahayyülünü hayata geçirme arzusunu siyaset dışı mühendislik faaliyetlerinde aramaya başlamıştı. Bu tehlikeli bir gidişattı. Siyaseti değersizleştiren ve meşruiyetin kaynağını sokak hareketlerinde ve illegalitede arayan bu yaklaşımın 7 Haziran itibariyle sona erdiğini iddia edebiliriz. Bu doğrultuda, 7 Haziran seçimlerinin en önemli sosyolojik getirisi Türkiye’de değişim yaratmak isteyen kesimlere seçimlerin önemli bir araç olduğunu göstermiş olmasıdır.

Amaçlanmamış sonuçlar

7 Haziran seçim sonuçlarını en iyi anlatan mefhum Alman düşünür Max Weber’in ‘amaçlanmamış sonuçlar’ (unintendedconsequences) terimidir. Weber’in teorisine göre, herhangi bir sosyal sistemin süreklilik kazanması ya da yapısallaşması, bu sistemin kurallar aracılığıyla uygulanmasından geçer. Fakat bu noktada hesaba katılması gereken önemli bir faktör daha bulunmaktadır; ‘amaçlanmayan sonuçlar’. Kuralların uygulanışı ve amaçlanamayan sonuçların etkileşimi sosyal ve siyasal sistemin yeniden üretilmesiyle sonuçlanır. Bu iç içe geçmişlik, hem yapının hem de eylemin süreci ve sonucu belirlemede tek başına baskın olamadıklarını gösterir. Dolayısıyla değişimin öznesi olarak adlandırılabilecek bir failin varlığı varsayımını ortadan kaldırır.

Kısacası, yaşanan değişimin kaynağı yapı, eylem ve fail üçgeninde öngörülemeyen sonuçların katkısıyla şekillenir. Peki, Weber’in bu teorisi 7 Haziran seçim sonuçları için ne söylüyor?

Türkiye ölçeğinde yapı Türkiye’nin sosyal ve siyasal sistemi, eylem demokratikleşme adımları, fail de AK Parti’dir. Normal şartlar altında, Türkiye’nin son 13 yılda kat ettiği yolun faili konumundaki AK Parti’nin seçimi sorunsuz bir şekilde atlatarak tek başına iktidarını sürdürmesi beklenirdi. Burada sosyal olanın kestirilemezliği devreye giriyor. 7 Haziran seçim sonuçlarında AK Parti’nin neyi eksik bıraktığı, hangi alanlarda ne tür yanlış siyaset izlediğini eleştiren yığınla yazı kaleme alındı. Birçoğunun haklılık payını teslim etmek gerekir. AK Parti’yi eleştiren onlarca yazı içerisinde eksik olan seçim sonuçlarında AK Parti’nin ‘başarı payı’nın eksik bırakılmasıdır.

Türkiye’deki siyasal hayatın en önemli problemlerinden bir tanesi muhalefet partilerinin muhalefeti daha ilerici bir noktadan kurmamasından kaynaklanıyordu. Bu problem o kadar kronik bir hal almıştı ki, ülkenin 3-4 yılda kat etmesi gereken demokratikleşme adımları 13 yıla yayıldı. Kürt meselesinden kişisel hakların genişletilmesine kadar AK Parti tarafından atılan adımlar CHP ve MHP öncülüğünde sert bir muhalefetle karşılaşmış ve en temel konularda bile AK Parti geri adım atmak durumunda bırakılmıştır. 

Muhalefetin ana çizgisini belirleyen statükocu tutum demokratikleşmeyi aksattığı gibi, muhalefet parti seçmenini de akıntıya karşı kürek çeken partileri sayesinde karamsar bir ruh haline sürüklüyordu. Öyle ya da böyle AK Parti’nin 13 yıllık iktidarında başardığı şeylerden bir tanesi de muhalefeti dönüştürmek oldu. İngiltere’de uzun yıllar Başbakanlık yapmış Margaret Thatcher’a iktidarı döneminde başardığı en önemli şey sorulunca, muhalefet partisi yani İşçi Partisi cevabını verir. Benzer şekilde, 13 yıllık iktidarı süresince AK Parti muhalefeti değişmeye mecbur etmiştir.

Kemalist statükonu sonu

İlk olarak CHP’yi içine düştüğü Kemalist statiklikten kurtarmıştır. 7 Haziran seçim kampanyasında hiç de alışık olmadığımız bir CHP ile karşılaştık. Seçim sonuçlarına bakıldığında CHP oransal olarak bir önceki seçimden daha düşük bir oy alsa da, Kemalist ve militer laiklik anlayışını belirlemiş bir CHP’nin yaşayacağı hezimeti hesaba katarak değerlendirme yapmak gerekir. Bu minvalde, CHP’nin ekonomi deyimiyle marjinal bir fayda sağladığını kestirmek zor olmaz.

Ülkenin son 13 yılda AK Parti reformlarıyla rahatlaması ve yüz yıllık korkuların rafa kaldırılması CHP’nin kabuğunu kıran en önemli etkenlerden bir tanesidir. Kemalist yapının pompaladığı Kürt karşıtlığı, başörtüsü özelinde İslam karşıtlığı, komşular başta olmak üzere yabancı düşmanlığı gibi mefhumlar geçerliliğini yitirince CHP, kendisi ekstra hiçbir çaba sarf etmeden bir değişime uğramak zorunda kaldı.

Kısacası, AK Parti karşısında savunduğu Kemalist değerlerle defalarca yenilgiye uğrayan CHP, bu seçimde yeni bir çıkış yolu arayarak Türkiye siyasal hayatına bir şekilde tutunmayı başardı. Bu saatten sonra Türkiye sosyal yapısına uygun dönüşümü ve yenileşmeyi becerebildiği ölçüde hayatta kalmaya devam edecektir. Fakat, bundan sonraki siyasal denklemde CHP’nin rakibinin AK Parti’den çok HDP olduğunu da belirtmekte fayda var.

HDP’nin sınırları zorlaması

7 Haziran seçim sonuçlarının en çok tartışılan konularından bir tanesi olan HDP’nin barajı nasıl aştığı sorunsalına hala yanıt aranıyor. Büyük ölçüde gençliğe en etkili şekilde ulaşarak genç seçmenin teveccühünü kazanan HDP aynı zamanda AK Parti ve CHP seçmeninden de oy alabilmeyi başardı. HDP’nin AK Parti’den aldığı oyun coğrafi dağılımına bakıldığında Kürtlerden geldiği gözükmektedir. Bu noktada, HDP, AK Parti’den alacağının maksimumuna ulaşmıştır. HDP’nin açılacağı tek mecra seküler oylar yani CHP’nin seçmenidir.

HDP’nin marjını bu kadar genişleten olgu ise tabii ki de AK Parti’nin faili olduğu Çözüm Süreci’dir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla startını verdiği, 2009’da Milli Birlik ve Beraberlik Süreci olarak adlandırılan girişim sayesinde atılan demokratikleşme adımları Kürtlere bir rahatlama getirmiştir. En son 2013 yılında başlayan Çözüm Süreci trafiği ise HDP’nin Türkiye sahnesindeki meşruiyetini artırmış ve PKK ile iç içe geçen bu yapıya oy vermenin toplumsal maliyetini minimize etmiştir. AK Parti tabii ki de Çözüm Süreci’ne HDP’nin oylarını artırmak için başlamadı. Bu noktada Weber’in ‘amaçlanmayan sonuçlar’ mefhumu kadar AK Parti’nin süreçteki siyasal iletişim yetersizliği de etkili olmuştur. Hem süreci hem de sürecin maliyetini üstlenen AK Parti sürecin iletişimini HDP’li aktörlere teslim ederek HDP’nin etki alanının genişlemesine sebebiyet vermiştir.

Öte taraftan, Çözüm Süreci’nin AK Parti’ye oy kaybettirdiği saptaması gerçekçi değildir. Eğer böyle bir durum olsaydı 2014 Ağustos’unda gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçiminde daha farklı bir tabloyla karşı karşıya kaldırdık. Fakat sürecin beraberinde gelen toplumsal dönüşümün AK Parti’ye oy kaybettirdiğini iddia edebiliriz. Önce yüzde 6-7 bandına sıkışan HDP’nin Demirtaş’ı aday göstererek ülke çapında kapsamlı bir halkla ilişkiler kampanyası yürütmesi ve yüzde 10 sınırına dayanması neticesinde HDP seçimlere parti olarak girme kararı aldı. Bu noktada, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı da HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararı da Çözüm Süreci ile birlikte gelen rahatlamanın ürünüdür. Aynı CHP örneğinde olduğu gibi, HDP muhalefetinin de Kürtçülükten sıyrılıp toplumsal dönüşüme cevap veren sol bir jargon belirlemesinde AK Parti’nin yadsınamaz bir payı bulunmaktadır.

HDP’yi Türkiyeleşme mecrasına sokan sebeplerin birçoğu MHP’ye olan desteği de artırmaktadır. Bileşik kaplar teorisiyle açıklanan bu sosyal durum neticesinde hala birçok Türk milliyetçisi tarafından gizli Kürtçülük yapmakla suçlanan HDP’nin yükselişine tepki olarak MHP de oylarını artırmaktadır. Vekil dağılımında her iki partinin de aynı sayıda vekil çıkarması bu durumu en iyi özetleyen resmi vermektedir. Seçim kampanyası süresince meydanlarda Çözüm Süreci’ni lanetleyen MHP aynı zamanda üzerindeki kabuğu kırmak amacıyla ekonomi ve dış politika gibi alanlarda söz söylemeye başladı.    

Ülkenin çoğunluğunu oluşturan milliyetçi-muhafazakâr seçmenin AK Parti’den sonraki adresi olan MHP meydanlarda sergilediği AK Parti karşıtlığını oya dönüştürmeyi başardı. Özellikle AK Parti’nin kendi tabanında rahatsızlık yaratan eylemleri İç Anadolu ve Karadeniz gibi AK Parti’nin mutlak üstünlük elde ettiği yerlerde MHP’nin tekrardan dirilmesini sağladı. 

AK Parti dönüşebildi mi?

AK Parti’nin muhalefet üzerindeki dönüştürücü etkisinin 7 Haziran seçim sonuçlarına yansımasını yukarıda geniş bir şekilde aktarmaya çalıştım. Bu tabii de seçim sonuçlarını etkileyen sebeplerden sadece bir kaçı. En az muhalefetin dönüşümü kadar etkili olan bir diğer konu ise AK Parti’nin muhalefeti dönüştürdüğü kadar kendisini dönüştürmeyi başaramamasıdır.

7 Haziran gecesi başlayan ve hala devam eden değerlendirme toplantıları ile AK Parti bu sorunun cevabını arıyor. Bu arayışın kendisi bile AK Parti’nin Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacağının açık bir kanıtıdır.

Kısaca değerlendirmek gerekirse, muhalefetin dönüşümü kadar seçimlere damgasını vuran olgu, AK Parti’nin ezici bir şekilde kazandığı diğer seçimlere kıyasla seçimlere bir hikâyeden yoksun şekilde girmiş olmasıdır. 2002 seçimlerine ‘yeni siyaset’, 2007 seçimlerine ‘vesayete karşı mücadele’ ve 2011 seçimlerine ‘yeni anayasa ve yeni Türkiye’ gibi sahici bir zemine yaslanan mottolarla giren AK Parti, bu seçime sosyal gerçekliğe karşılık gelen bir tema ile giremeyince muhalefetin birçok talebi karşısında reaktif bir pozisyona düştü. Bunun neticesi olarak da Türkiye genelinde yüzde 9’a tekabül eden bir oy oranıyla tek başına iktidar olma şansını kaybetti.

Sonuç olarak, ‘seçimlerde yeni bir şey söyleyen kazanır’ gerçeği 7 Haziran seçimlerinde de tekrarlandı. Seçim sonuçları birçok siyasal dengeyi değiştirecek yeni sayfa açtı. Bunu toplumsal ve siyasal dönüşüm öncesi yaşadığımız son sancı olarak değerlendirebiliriz. Siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısallaşmasını tamamlamadan önce seçmen bütün partilere bir arada yaşamın önemini anımsattı. Muhakkak ki bu seçmen davranışından çıkarılacak dersler vardır.

[email protected]