Bir anı biriktirme fırsatı olarak korona tatili

Gülsüm Mehdiyev / Kırklareli Üniversitesi
21.03.2020

Bir ebeveynin çocuğa bırakacağı en önemli miras anılardır. Bu süreç anılar biriktirmek için, çocuklardaki ihmalin izlerini silmek için, ertelediklerimiz ve telafi etmek istediklerimiz için ve aile olmak için çok iyi bir fırsat olabilir.


Bir anı biriktirme fırsatı olarak korona tatili

Dünya baharı hiç bu kadar özlemle beklememişti belki de… İnsanoğlu, son yıllarda ömrü uzatmak için yapılan bilimsel çalışmaların anlamsızlığını, bilimin ve kendisinin acizliğini, ne kadar değil de nasıl yaşaması gerektiğini hiç bu kadar derinden düşünmemişti. İlk kez böylesine küresel boyutta yaşanan bir tehdit ve korku söz konusudur. Bu sefer konu belirli bir bölgeye, belirli bir ırka ya da mültecilere ait değildir. Bugün dünya tarihi topye-kûn bir ölüm kalım mücadelesini kaydetmektedir.

Anlamını yitirmiş bir dünyada mutluluk arayışında olan ve savunma mekanizmalarının arkasına saklanan modern insan ölümü unuttuğu yer-den geri çıkarmıştır. Korona, karantina, pandemi vs. gibi yeni kelimeler eklenirken günlük literatüre, kıyamet senaryoları ve korku salgınıyla insanlık psikolojisi de tehdit altındadır.

Eğer olmuş olan en hayırlısıysa, her şerde bir hayır vardır mutlaka...

Eskiden İngilizler suçluları, ömür boyu hapiste bakmak istemedikleri için Avustralya’ya gönderir ve ölüme terk ederlermiş. Ancak oraya gönderi-len insanların, doğadaki vahşi hayvanlar ve yerli kabilelere karşı hayatta kalabilmek için diğerleriyle işbirliği yapmayı öğrendiği ve kötülüğün bir gün kendisine de dokunabileceğini anlayarak zamanla ıslah olduğu görülmüştür.

Kim bilir be ki de şu anda aynı “aşı”nın peşinde koşan insanoğlu da artık ıslah olur ve barış içinde yaşamayı öğrenir.

Çin’den İtalya’ya gönderilen yardım paketlerinin üzerinde “Aynı denizin dalgalarıyız, aynı ağacın yapaklarıyız” yazdığını okuyoruz. İnsanların bir taraftan çok benzer ve tanıdık diğer taraftan ise çok yabancı ve güvenilmez olduğu bir çağda, başkasını düşünmenin nihayetinde kendini düşün-mek olduğu bir tedbir dönemi bizi daha iyi insanlar yapar mı acaba? Ellerimiz gibi kalplerimiz, ruhlarımızda temizlenir mi biraz olsun?

Alışkanlıklarımız hızla değişiyor. Karantinalarla birlikte çılgınca tüketim yerini yetinmek ve tasarrufa bırakıverdi. Artık sokaklar daha az kalaba-lık, zaman daha yavaş, hava daha temiz. Kendisiyle buluşan insanlar daha cana yakın ve yardımseverler. Ve okullar tatil olduğu için çocuklar da daha mutlu...

Sanki her şey tam da olması gerektiği gibi...

Krizler ve çocuk

Yetişkinler için bile kaygı verici olabilen pek çok konu, çocuklar için başa çıkılması daha da zor konulardır.

Kaygı uyandıran varoluşsal konularda çocuğun sorularının cevapsız bırakılması ve açıklama yapılmaması onları kör bir karanlığa mahkûm et-mektedir. Aileler, bilmedikleri şeyin onlara zarar vermeyeceğini düşünürler. Ancak çocuklar bu durumda kafalarından icatlar uydururlar ve bunlar çok daha korkunç olabilir. Soyut kavramların çocuklara anlatılamayacağı yanılgısından kurtularak, bunun asıl nedeninin kendimize güvenmemek oldu-ğunun farkına varılmalıdır.

Ölümün çocuk için önemine rağmen yapılmış çok az çalışma bulunmaktadır. Oysa çocuklar çok erken yaşlarda ölümü keşfederler. Çocuk ölü-mün kaçınılmazlığını, sürekliliğini ve ölümün karşısındaki çaresizliğini reddeder. İlginç olan çocukların ölümü nasıl bu kadar bastırabildiği değil, yetişkinlerin hayatları boyunca nasıl çocukluk evresinde kaldıklarıdır.

Genellikle ebeveynler, küçük çocukları ölümle yüzleştirmeme eğilimindedirler. Anlattıkları mitler çocukların ölümü inkâr etmesine yardımcı ol-maktadır. Ancak anneler diğer pek çok konuda olduğu gibi artık çocuğun anlayabileceğini düşündüğü zamana gelince de, bu sefer gerçeğin dozunu artırır.

Yaşam ve ölüm, yaratıcı gibi soyut kavramların henüz daha ortada bir sorun yokken erken dönemden itibaren çocuğa anlatılmasının önemini vurgulamak gerekir.

Ölümü belirli bir yaşa kadar anlamayacakları iddiasıyla anlatmamak gibi, sadece dini olarak anlatmaya çalışmak da doğru olmayacaktır. Ölümü anlatmak için elimizde harika bir ipucu var, doğa. Bazı kavramaları çocuk henüz sormaya başlamadan önce lügatimize almış olmamamız gerekiyor. Dışarıda gördüğümüz böceklerin, çiçeklerin ömrünü tamamlamasından başlayabiliriz mesela. Sonrasında yaşamdan, neyin canlı neyin cansız olduğundan ve canlılar dünyasında bir yaşam döngüsü olduğundan, canlı olduğumuz için öldüğümüzden bahsetmeliyiz. Yaşamı anlatmadan ölümü anlatamayız.

Yaşadığımız için ölürüz

Çocuk, canlı olan her şeyin öleceğini bilmelidir; “Yaşadığımız için ölürüz”. Kayalar, taşlar ölmez. “Ölüm olmasa nasıl bir dünya olurdu?” sorusu sorulmalı, esprili bir dille ters beyin fırtınası yapılmalıdır. “Otobüslere binemezdik, çok kalabalık olurdu.” ya da “büyük büyük babalarımız hala evde taşları birbirine sürterek ateş yakmaya çalışırlardı.” gibi örneklerle ölümün de dünya hayatı için bir gereklilik olduğu anlatılmalıdır.

İnsanın ölümünün bir hayvanınkinden farklı olduğuna, insanın kişiliğine, anılara vurgu yapılmalıdır. Asıl olan bir insanın iz bırakmasıdır.

Neden ölürüz değil nasıl yaşamalıyız sorusunun önemli olduğu anlatılmalıdır.

Kriz zamanlarında öncelikle ebeveynlerin sakin olması gerekir. Çocukların yaşına ve gelişim dönemlerine göre onlarla söz konusu felaketten ko-runma yolları hakkında konuşmak, kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak, gerektiği kadar bilgilendirme yapmak önemlidir. En büyük yanılgı çocuktur anlamaz, unutur demektir. Çocuklar olayları, yaşadıklarını, ebeveynin ona söylediklerini unutabilirler. Ancak duygular asla yok olmaz. Konuşmamak, hatırlamamak, düşünmemek yok etmez hisleri.

Çocuklarımızı pamukların içine sarıp sarmaladığımızdan beri, hiç büyümeyen nesiller yetişir oldu. Acı olmadan büyüme de olmaz. Üzülmesinler diye hayatın gerçeklerinin dışında tutulan çocuklarla insan yetiştirme hedefine ulaşamayız. Onlara hayatın kırılganlığını göstermeliyiz. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz bu durumdan pek çok fırsatlar yaratabiliriz.

Bu günlerde yaşamın ve ölümün sorgulandığı çocuk beyni, sağlığın ve hastalıktan korunmanın ne demek olduğunu öğrenmektedir. Olumlu dav-ranış alışkanlıkları kazanmaktadır. Hayatın kırılganlığının farkına varan, elindekilerin kıymetini bilen, şükreden ve sabreden çocuklar yetiştirmek gerekir.

Erken çocukluğa yatırım

Maalesef günümüzde kadın istihdam oranlarına fazlasıyla konsantre olunmuş ancak aile duvarlarının içinde neler olduğu unutulmuştur. Ülke-mizde ebeveynlerin en büyük sorunlarından biri de okulların tatil olduğu dönemlerde çalışıyor olmalarıdır. Hele ki böyle olağanüstü günlerde, çocuk-ların her zamankinden daha fazla anne ve babalarına ihtiyaçları vardır. Erken çocukluğa yapılan yatırımın insan hayatındaki ve dolayısıyla ülkele-rin geleceğindeki en önemli yatırım evresi olduğu hatırlanması ve bu gibi düzenlemelerin acil hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Salgın hastalıkla ilgili en önemli tedbirlerden biri olarak okulların kapatılması memnuniyetle karşılanacak bir durumdur. Hastalığın yayılma riski yanı sıra çocukların bir arada iken kaygı düzeylerini oldukça arttırdıklarına da şahit oluyoruz.

Müfredata fazlasıyla önem atfeden bir eğitim sistemi içinde ebeveynler tatilde çocuğunun derslerinden geri kalma endişesini yaşıyorlar. Oysaki özellikle böylesi olağanüstü günlerde çocuğun kendini güvende hissetmesi derslerden çok daha önemlidir.

Öncelikle uzmanların da dediği gibi sakin olmalıyız. Çocuklar ebeveynlerinin kaygısını olduğu gibi emerler. Kaygılı çocuklar henüz duygularının farkına varma ve düzenleme becerisinden yoksun olmalarından dolayı huzursuz davranışlar sergilerler. Televizyon programları ya da haberlerin seçe-rek seyredilmesi gerekir.

Her zaman olduğu gibi kriz anlarında da yapılması gereken şey öncelikle çocuğun duygularını ifade etmesine, korkusunu, kaygısını, düşündükle-rini anlatmasına fırsat vermektir. Gelişim dönemine ve yaşına uygun olacak şekilde bilgilendirme yapılması ve güven verici bir şekilde tedbirler üzeri-ne konuşulması faydalı olacaktır.

Uzaktan-evde eğitimin çocukların öğrenme ortamına olumlu katkı sağlayacağı inanıcındayım. Hatta umarım ilk kez denenecek bu uygulama ile ülkemizde okulsuz topluma ışık tutacak bir zemin için fayda sağlanmış olur.

Okullar canı sıkılan çocuklar yetiştirirler. Oysa yalnızlığını azaltabilen ve can sıkıntısını yönetebilen çocuklar hayatta en başarılı olanlardır.

Bu süreçte çocuklar evde kendilerini oyalamayı ve elindekilerle yetinmeyi öğrenebilirler. Teknolojiyi kısıtlamak yerine ve onu faydalı şekilde kullanmaları için yönlendirmek de yerinde olur. Çocuklar canı sıkıldıkça ve yapacak bir şey olmadıkça teknolojiye yönelirler. Evde kaldığımız bu günler okumak ve okutmak için en büyük fırsat.

En önemlisi sohbet etmek için. Çocuğunuzun özgürlük, iyilik, sorumluluk, adalet, mutluluk üzerine söyleyecekleri heyecan verici olacaktır.

Maalesef misafir gibi çocuklar yetiştiriyoruz. Bu dönem çocukları ev işleriyle tanıştırmak ve sorumluluk vermek için de çok iyi bir fırsat olabilir. Beraber yapılacak bir etkinlik ya da seyredilecek bir film öncesinde işleri birlikte bitirmek motive edici olabilir. Kız ya erkek bütün çocuklar mutfakta bir şeyler yapmayı severler. Birlikte yemek yapmak çok eğlenceli olacaktır.

Çocukların evde boş kaldıklarını düşünerek ders çalışmaları için baskı yapılmamalıdır Geçmişe dönük konu eksikliği telafi edilir ama hiç kimse büyüyünce geçmişteki oyun eksikliğini gideremez. En önemli ihtiyaç oyundur. Özellikle belirsizlik ve kaygının olduğu bu günlerde bırakın çocuklar oyunla korunsun. Bu süreçte çocukların telekonferans şeklinde oyun oynamaları sağlanabilir. Küçük yaş gurubunda atık malzemelerle yapılacak basit ve ucuz etkinlikler olabilir.

Düşünmek için durmak

Çocukların kendileriyle baş başa kalabilmeleri çok değerlidir, sıkılmaları yaratıcı fikirleri tetikleyecektir. Düşünmek için durmak gerekir. Bu vesi-leyle hep beraber duralım.

Doğaya çıkmak herkes için önemli bir fark yaratır. Özellikle bu gibi günlerde açık havada vakit geçirmek çok faydalı olacaktır. Doğada bütün korkular bir şeye hizmet eder. Bir ebeveynin çocuğa bırakacağı en önemli miras anılardır. Bu süreç anılar biriktirmek için, çocuklardaki ihmalin izleri-ni silmek için, ertelediklerimiz ve telafi etmek istediklerimiz için ve aile olmak için çok iyi bir fırsat olabilir.

Hazır durmuşken düşünmek lazım, ne için yaşar insanoğlu? Bütün bu yaşananlar bittiğinde yanımıza kar kalan ne olacak? Şüphesiz ki iz bı-rakma arzusuna istinaden, yaratılmış olmanın değerini hak etmek için bırakılacak en önemli eser hayırlı evlatlardır.

Einstein’ın dediği gibi, “Her şey mümkün olabildiğince basit olmalı, ama mümkün olduğundan daha fazla basit olamamalıdır.”

[email protected]