Bir din sosyoloğu olarak İbn Haldun

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
10.06.2017

İbn Haldun’u bir ‘din sosyologu’ olarak da okuyabileceğimizi düşünen Ejder Okumuş, böylelikle onun görüşlerini seküler bir bakış tarzıyla ele alan yaklaşımları da eleştirel bir tutumla tavzih ediyor.


Bir din sosyoloğu olarak İbn Haldun

Tunus’ta 1332 yılında doğmuş olan İbn Haldun, Kuzey Afrika’da birçok siyasi ve idari görevden sonra  1374 yılında küçük bir kasabaya çekilerek kaleme aldığı ve El-İber adını verdiği Dünya Tarihi eserine giriş olarak tasarladığı Mukaddime adlı kitabıyla tanınır. Mukaddime, İbn Haldun’un kurduğunu söylediği Umran disiplininin de giriş kitabıdır esasen.

İbn Haldun’u bugün öncü bir sosyolog ve bir tarih felsefecisi addetmemizi sağlayan şaheserinde İbn Haldun, hem sağlam bir tarih metodunun nasıl olabileceğini göstermiş, hem de geçmiş ile bugün arasındaki bağların nasıl kurulabileceğine ilişkin düşüncelerini dile getirmiştir. İbn Haldun’a göre ”suyun suya benzemesinden çok hal maziye benzer.” Dolayısıyla vuku bulan herhangi bir olay hiçbir şekilde bağlı olduğu geçmişten, ait olduğu sosyal bağlam ve olgulardan ayrılamaz.

Zarurî, hacî, kemalî

Tarih disiplininde bulduğu eksiklikleri giderecek türden bir disiplin olarak tasarlamıştır Umran’ı İbn Haldun. Böylelikle tarih yazıcılığını geçmişte yaşanmış olayları hikâye etme etkinliğinden çıkarıp onları izah etme imkanını yoklamıştır. İbn Haldun idari ve siyasi hayatı boyunca edindiği gözlemler doğrultusunda hadarilik ile bedevilik olarak belirlediği iki toplumsal hayat tarzını birbirinden ayırır. Ayrıca İbn Haldun’un geliştirdiği asabiyet kavramı da toplumsal bağı izah eden bir kavramdır. Bedevilik ve hadarilik esasen insanların geçim tarzlarına dayalı açıklama modelleri olarak işlev görür İbn Haldun’da. İbn Haldun “bedevi” ve “hadari” kavramlarını ayırmak için “zaruri”, “hacî” ve “kemalî” kavramlarını kullanır. Zaruri, hayatta kalabilmek için gerekli zorunlu ihtiyaçlarını giderilmesinden ibarettir. Hacî ise zaruret arz etmeyen ancak varlığıyla insanı daha da rahat ettirecek, belki de gelecekte ihtiyaç duyulacak şeylerdir. Kemalî gelecekteki ihtiyaçlarını karşılama konusunda belli bir noktaya gelmiş insanların estetik gibi kaygılarla geliştirdiği hususlardır. İbn Haldun’un tasnifine göre bedeviler var olanlar yetinmek zorundadır. Hacî ve Kemalî ile sadece hadariler ilgilenebilir. Geliştirdiği asabiye ve bedevi-hadari ayrımını aracılığıyla İbn Haldun, devletlerin oluşum, yükselme ve çöküş mekanizmalarını da izah eder.

Mukaddime’nin Arapça’dan sonra ilk kez göründüğü dil Türkçe’dir. Avrupalılar, ancak modern çağlarda ünlü tarihçi Hammer’in yazdığı tanıtımla farkına varır bu devasa eserin. Osmanlı fikir adamlarının etkilendiği, yararlandığı; devlet, toplum, tarih ve çöküşle ilgili teorilerini Osmanlı Devleti’ne bazı değişikliklerle de olsa uyarlamaya çalıştıkları bir ilim adamı, bir tarih felsefecisi, bir sosyolog olarak görünür İbn Haldun. Ejder Okumuş’un kaleme aldığı kitap, İbn Haldun’u kaynak olarak kullanan, Kâtip Çelebi’den Naîmâ’ya, Taşköprülüzâde’den Cevdet Paşa’ya çok sayıda Osmanlı düşünürünün İbn Haldun’a ve eseri Mukaddime’ye yaklaşımlarını ele alıyor. İbn Haldun’u bir “din sosyologu” olarak da okuyabileceğimizi düşünen Okumuş, böylelikle onun görüşlerini seküler bir bakış tarzıyla ele alan yaklaşımları da eleştirel bir tutumla tavzih ediyor.

[email protected]

Yurtdışı eğitim ve Batılılaşma

Tanzimat’la birlikte Osmanlı’nın modernleşme çabalarında başvurduğu en ilginç enstrümanlardan biri de yurtdışı eğitimdi. 19. yüzyılda bilgi ve teknoloji üretiminin, kadro yetiştirmenin en önemli bileşeni olarak görülen yurtdışı eğitiminin Osmanlı modernleşmesinin çeşitli evrelerinde yüklendiği anlamları ortaya çıkarmak amacıyla sosyolojik olarak irdeleyen Aynur Erdoğan öğrencilerin gönderilme saikleri, Osmanlı Devleti’nin öğrencilerden beklentileri, onlara yönelik toplumsal algı, siyasi kaygılar, Batı düşüncesiyle temas kanalları, Osmanlı okullarında eğitim alanlardan farkları, eğitim ve istihdam alanları, kendi toplumsal değerlerine yabancılaşmaları, Osmanlı modernleşmesine etkileri vb. konuları ele alıyor.

Osmanlı’da Yurt Dışı Eğitim ve Modernleşme, Aynur Erdoğan, Büyüyen Ay, 2017

Modernleşmesinin sivil veçhesi

Sivil toplum kavramı, Türk düşüncesinde her ne kadar bazı özel çabalarla 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaygınlaşmışsa da kavramın sosyolojik literatürde öteden beri ağırlıklı bir yeri vardır. Bunun sebebi belki de kavramın siyaset, toplum, kültür ve ekonomi alanlarını kuşatan ve bu alanlardaki kapsamlı değişimlere anlam ve içerik kazandıran bir mahiyeti oluşudur. Hatta bazı yaklaşımlara göre sosyoloji modern toplumsallığı teorik veçhesiyse sivil toplum da onun pratik yönüdür. Kitabında sivil toplum kavramı aracılığıyla Osmanlı modernleşmesini inceleyen Yılmaz Yıldırım, Şerif Mardin’in perspektifine yaslanıyor.

Osmanlı Modernleşmesi ve Sivil Toplum, Yılmaz Yıldırım, Tezkire, 2017