Bir direniş imkanı olarak Atatürk!

Prof. Dr. Burhanettin Duran
16.11.2013

Ölümünün 75. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak için Anıtkabir’e giden ziyaretçi sayısı TSK’nın resmi sitesinde verilen bilgiye göre bir milyon seksen dokuz bin altı yüz on beş. Bu sayı geçen yıl 10 Kasım’da yapılan ziyaretin (413 568) iki katından daha fazla. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Anıtkabir’i ziyaret eden insan sayısı da bir rekordu.


Bir direniş imkanı olarak Atatürk!

Hatırlanacağı üzere Gezi olayları sırasında da protestocular bilinçli bir şekilde Atatürk fotoğraflı Türk bayraklarını tercih etmiş ve kendilerini “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak nitelemişti. Benzer şekilde son Fenerbahçe-Galatasaray maçında taraftarlar bu sloganı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz, her yer Taksim her yer direniş” formatıyla kullandı. Başbakan Erdoğan ise “Gazi Mustafa Kemal’in bir ayrışmanın aracı olabilecek en son kişi” olduğunu belirterek böylesi bir gayretin Cumhuriyetin ve milletin “ortak değerlerine hakaret” anlamı taşıdığını vurgulamıştır. Son yıllarda 23 Nisan, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi Cumhuriyetin sembolik tarihlerinin gündelik yaşamda bulduğu karşılık, Atatürk’ün sembolik sahiplenilmesinin direniş vurgusuyla yaygınlaşması ve buna duyulan tepki Kemalizm ile Atatürk imgesi arasındaki ilişkiye yeniden bakmayı ve tartışmayı gerektirmektedir. Bu yazının cevabını aradığı sorular şunlardır:

Huzurunda olunmaktan dini bir neşve duyulan Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin tehlikede olduğu söylemi ile muhalif bir hareket oluşturmada manevi bir unsur olarak canlandırılmaktadır.

Anıtkabir, bir türlü gitmek bilmeyen ve Türkiye’ye rengini vurmaya yönelen Ak Parti iktidarının şikayet edildiği bir makama çevrilmektedir.

Muhafazakar demokrat bir iktidar döneminde Atatürk imgesinin gündelik hayatı ideolojikleştirmede bir araç/sembol haline gelmesinin anlamı ve muhtemel sonuçları neler olabilir? Toplumsal hafızada ortak bir sembol olan Atatürk imgesi solculardan milliyetçi Kürtlere farklı kesimleri Ak Parti hegemonyası karşısında birleştirmeye elverişli midir? Ortak bir muhalefet cephesinin oluşturulması için gerekli kültürel, sosyal ve siyasi sermaye buradan çıkarılabilir mi? Bu gayret karşısında Ak Parti iktidarının durumu nedir?

Türkiye’de ortak değerlerin ve sembollerin siyasal rekabet ve kutuplaşma aracı olmaması gerektiği söylemi en çok İslam ve Atatürk söz konusu olduğunda gündeme gelmektedir. Ancak her ikisinin de siyasetin aracı haline geldiğini sıklıkla görüyoruz. Siyasetin gündelik hayatın da içinde yer aldığını fark ettiğimizde bunu yadsımamak da gerekli aslında. Ortak değerler siyasal rekabete konu edildiğinde sahip oldukları meşruiyetler belirli grupların elinde bir iktidar ya da muhalefet stratejisine dönüşmektedir. Bu anlamda bir hegemonyayı devam ettirmek isteyen elitler de bunu tasfiye etmek isteyen elitler de kendi İslam ya da Atatürk tanımlamalarını iki yönlü bir formatta üretmektedirler. İlki kendi ideolojik pozisyonlarını haklılaştıran bir mahiyet taşırken ikincisi karşısına aldığı grubu mahkum eden bir özellik içermektedir. Bu ikili kullanım gerçek İslam ve gerçek Atatürk söylemleri ile meşrulaştırılmaktadır. Ortak sembol ve değerler çoğulcu, içleyici ve melez bir bakış açısıyla değil dogmatik, dışlayıcı ve özcü bir yaklaşımla yeniden üretilmektedir.

Türkiye siyasi hayatında Atatürk imgesinin dönemsel olarak farklı siyasal projelere ve okumalara tabii tutulduğunu biliyoruz. Sağ ve sol partilerin kendi siyasal/ideolojik pozisyonlarını meşrulaştırmak için ürettikleri/sahiplendikleri bir Atatürk imgesi bulunmaktadır. İslamcı partilerin de, bütün eleştirilerine rağmen, sahiplenebildikleri bir Atatürk imgesi, fotoğrafı (TBMM’nin açılışında dua eden) bulunabilmektedir. Hayatı boyunca birkaç tarihsel dönüm noktasını yaşamış bir devlet adamı olarak Mustafa Kemal’in her kesimi kuşatacak kadar çeşitli fotoğrafı mevcut olduğundan herkesin isteğine uygun bir “Atatürk” bulunmaktadır. Bu noktada “hangi Atatürk” sorusunun cevabı siyasi ve ideolojik pozisyonunuzu göstermekte ise de bu çok önemli değildir. Zira her bir “Atatürk”, siyasetinizi meşrulaştıracak bir sermayeye tekabül etmektedir. Kendi Atatürk sembolünüzü gerçek, diğerlerini çarpıtma ya da ayrımcılık unsuru olarak nitelemek kolaylığına da sahipsinizdir. Tarihsel gerçeklerin ve Türkiye’nin yaşadığı siyasal-toplumsal dönüşümün okunması için kullanılan Atatürk sembol siyasetinin dört boyutunu tespit etmek mümkündür.

Atatürk ve dört eğilim

Türkiye siyasal rejiminin mahiyeti ve dönüşümü üzerine yapılan çalışmaların ve okumaların kaçınılmaz olarak odaklandığı bir konu da Kemalizm ve Atatürk arasındaki ilişkidir. Sert bir ideolojiye ihtiyaç duyulan dönemlerde Kemalizm ile Atatürk özdeşleştirilirken ideolojilerin zamanının geçtiği düşünülen anlarda ise Kemalizm ile Atatürk arasına koyulan mesafe büyümektedir. Kurtarıcı özelliğine ek olarak Atatürk esnek bir dünya görüşü getiren ve modernleştirici bir lider olarak sunulmaktadır. Atatürk sembolünün çoklu ve değişken kullanımını/siyasetini tasnif etmeye kalkışırsak dört boyutlu bir olgudan bahsettiğimizi öne sürebiliriz.

İlk olarak Cumhuriyetin banisi ve Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmaya çalışan lider olarak Atatürk imgesi, tüm elitler düzeyinde kabul gören bir söylemdir. Bu söylem İslamcı mahfillerden Kürt milliyetçisi siyasetçilere kadar geniş kesimleri kuşatacak bir mahiyet göstermektedir.

Atatürk sembol siyasetinin ikinci boyutu ise Türkiye’yi bir arada tutan ortak değer/sembollerden birisi olarak Atatürk imgesinin, sivil ve popüler görünümler kazanarak gündelik hayatın içerisinde yer almasıdır. Devletin ideolojik aygıtlarının getirdiği sosyalleşmenin sivil topluma ve gündelik hayata taşması olarak okunabilecek bu boyut Atatürk’ü devlet ve elit düzleminden ortalama vatandaşın yaşamına sokmuştur. İster bir milleti “yoktan var eden kurtarıcı” versiyonu ile ister “bilge” ve hatta “naif bir insan” versiyonu ile olsun bu boyuttaki Atatürk imgesi romantik bir söylem ile sürekli yeniden kurgulanmaktadır. Dağ siluetinin Atatürk şeklinde görünmesi gibi dini/mucizevi formları da üretilen bu romantizm çeşitli yollarla popülerleştirilmektedir.

Üçüncü boyut ise Türkiye’deki Kemalist hegemonyayı oluşturan tarihsel iktidar blokunun ana meşruiyet kaynağı olarak Atatürk’ün kullanılmasıdır. Bu boyutta Atatürk sembolü hem yerleşik iktidar elitlerinin ülkeyi yönetme iddiasının dayanağı ve hem de muhalefetin siyasal sermayesi olarak işlev görmektedir. 1990’larda ve özellikle 28 Şubat sürecinde görüldüğü gibi İslamcılık tehdidine karşı olarak devlet merkezli bir seferberlikle Atatürk’ün “çağdaş mirası” korunmaya çalışılmıştır. Cumhuriyeti “tehditlerden” korumaya yönelen güvenlikleştirici muktedir elit Atatürk’ün tek parti dönemindeki devrimlerine ve uygulamalarına referans vererek kendini meşrulaştırmıştır. Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle bu elitin korumacı refleksi kaybetme hissiyatına bürünmüştür. 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde ülkenin karanlığa gittiği söylemi Cumhuriyet mitingleri etrafında yine Atatürk sembolünü kullanmıştır.

Son yıllarda ise Atatürk sembol siyasetinin yeni (dördüncü) boyutuna tanıklık etmekteyiz. Bu defa Atatürk sembolü, tasfiye edildiği düşünülen “Kemalist” Cumhuriyetin korunması, ona bağlılığın ifade edilmesi anlamında ve Ak Parti’nin kurmakta olduğu hegemonyaya muhalefet ve direniş göstermenin siyasal sermayesi olarak öne sürülmektedir. Ak Parti hegemonyasına direniş olarak Atatürk’ün kullanılmasına geçmeden önce iktidar partisinin bu konudaki tutumunu netleştirmek yerinde olacaktır.

Ak Parti’nin 11 yıllık iktidarı boyunca bilinçli olarak CHP ile Gazi Mustafa Kemal’i ayrıştırması iki yönlü bir siyasal tercih gibi görünmektedir. İlk olarak Mustafa Kemal’i tarihi bir şahsiyet, TBMM’nin lideri olarak yakın tarih okuması içerisinde normalleştirmek ve toplumun tüm kesimlerinin ortak bir değeri olarak sahiplenmek. İkinci yönü ise hala dönüştürülemediği düşünülen Kemalist sistemi otoriter tek parti uygulamaları üzerinden eleştirmek ve dönüştürmeye çalışmak. Mustafa Kemal’den ayrıştırılan CHP’yi yakın tarihin bütün olumsuzluklarının sorumlusu olarak sunmak önemli bir siyasi sermaye olarak gerektiğinde tekrardan canlandırılmaktadır. Bu siyasi sermaye hem iktidar olup hem de sisteme muhalif bir söylemi seslendirebilme fırsatı tanımaktadır. CHP’nin muhafazakarlığını aşamamasının Ak Parti’nin bu fırsatı sonuna kadar tüketmesine yardımcı olduğu unutulmamalıdır.

AK Parti’ye direnişin imkanı

CHP tabanının ve kentli seküler orta sınıfın gündelik hayat üzerindeki son tartışmalara (Gezi olaylarından kızlı-erkekli ev konusuna kadar) tepki olarak Atatürk sembol siyaseti önemli bir dilemmayı içinde barındırmaktadır.

Öncelikle Atatürk imgesini sahiplenmedeki reaksiyonerlik (Ak Parti karşıtlığı) Kemalizmin otoriterliği ve uygulamaları ile yüzleşmenin önünü kapamakta ve muhafazakar bir yöne savrulmaktadır. Çağdaşlaşmanın sembolü olarak sunulan Atatürk imgesi reaksiyoner ruh hali sebebiyle kaybetmekte olan elitlerin savunma refleksine/stratejisine dönüşmektedir. Bu savunmacı sahiplenmenin sonuçlarından birisi Tanıl Bora’nın işaret ettiği gibi sol için Kemalizm’den arınamama olmaktadır. Solun tarihinin Kemalizm’den arınma noktasında hep sorunlu olduğu hatırlanırsa bu savunmacı refleks solun demokratik dönüşümünü engellemektedir. Ayrıca, Kemalizmin otoriterliğini sivil alanda yeniden üretme potansiyeli taşımaktadır. Son yıllarda Türkiye siyasetindeki dönüşüm ve buna duyulan tepkinin sonucu olarak ortaya çıkan kutuplaşma Atatürk imgesi etrafında üretilen sivilliğin demokratik bir kültür üretmesini zorlaştırmaktadır.

Diğer bir önemli husus ise laikçi elitlerin Atatürk imgesinin, kurtarıcı liderin (bünyesinde zaten hep var olan) dini/aşkın iddiasını yeniden üretmesidir. Huzurunda olunmaktan dini bir neşve duyulan Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin tehlikede olduğu söylemi ile muhalif bir hareket oluşturmada manevi bir unsur olarak canlandırılmaktadır. Anıtkabir, bir türlü gitmek bilmeyen ve Türkiye’ye rengini vurmaya yönelen Ak Parti iktidarının şikayet edildiği bir makama çevrilmektedir. Cumhuriyetin bayramlarındaki resmi törenlerin eski önemini kaybederek metropollerdeki merkezlerde yapılan sivil ve tepkisel törenlerin öne çıkması da aynı arayışın yansımasıdır. Atatürk sembolü Ak Parti iktidarına yapılan muhalefet için ideolojik sermaye olarak seferber edilmektedir. Muhalefet partilerinin AK Parti karşısında etkili olamadıkları bir ortamda sivil toplumda yeni bir muhalefeti nemalandırmak için sembol olarak Atatürk’ü kullanmanın muhtemel bazı sonuçlar olacaktır.

Öncelikle bu sembol siyasetinin reaksiyonerliği, gittikçe kutuplaştığı söylenen Türkiye siyasetinin bu illetinin toplumsal katmanların derinlerine inmesine katkıda bulunacaktır. Yine bu tür bir sembol siyaseti gündelik hayatta farklı kesimleri kuşatan bir melezlenmeye değil kamplaştıran dogmatik ideolojik pozisyonlara savrulmaya yardım edecektir. Sembol siyasetinin iktidar partisini rahatsız edeceği ya da sınırlandıracağı da kuşkuludur. Zira Atatürk imgesi üzerinden üretilen Ak Parti’ye karşı direniş tavrı Ak Parti liderliğine gerektiğinde kullanabileceği yeni bir söylemin imkanlarını açmaktadır. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın “Gazi Mustafa Kemal, onun eserleri ve onun mücadelesinden baskıcı, otoriter, tek tipçi, başkalarının fikir ve yaşam tarzlarına tahammülsüz, Türkiye’nin farklılıklarını kabullenemeyen bir ideoloji asla çıkmaz” şeklinde formüle ettiği yeni söylem bir hegemonyanın tahkim edilmesine yönelik görünmektedir. Kaybed(il)en farklı yaşam tarzlarının bir arada olmasını sağlayacak toplumsal melezlenme sürecidir. Melezlenmenin iktidar ve muhalefetin rekabetlerinin üzerinde gerçekleştiği ve demokrasinin yerleştiği sağlam zemin olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.

[email protected]