Bir gencin hazin intiharı üzerinden İslâm karşıtlığı yapmak

Dr. Abdulkadir Şen / Muş Alparslan Üniversitesi
15.01.2022

Gelin hep beraber Enes Kara intiharı üzerinden yürütülen menfur kampanyaların hedef aldığı İslâm dininin ve mütedeyyin toplulukların karnelerine birlikte bakalım: Gerçekten dindarlık intiharı tetikliyor mu? Hayır, dünyada intihar vakalarının en az olduğu ülkeler Müslüman ülkelerdir.


Bir gencin hazin intiharı üzerinden İslâm karşıtlığı yapmak

Türkiye geçtiğimiz Salı günü Elazığ'da bir yurtta meydana gelen bir intihar haberi ile sarsıldı. 22 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara sekiz katlı binadan atlayarak intihar etti. Enes ardında bir de intihar nedenini açıkladığı video kaydı bırakmıştı. Video kaydı elim hadisenin 'magazinsel' bir boyut kazanmasına kapı araladı. Geleceğe umutla bakması gereken bir gencin girdiği ağır psikolojik girdaptan çıkamayarak hayatına kendi elleriyle son vermesi tüm vicdan sahiplerinin yüreğini dağladı. Ancak bu elim olayın bazı kesimlerin amaçları için kullanışlı bir veri ve fırsat olarak görülmesi yaşadığımız hüznü ziyadeleştirdi.

İntihar hadisesinin yaşattığı şok hali, gerçekleri ters yüz etmek isteyenler için olağanüstü bir fırsat sunmuştu. Hakikatin perdelenerek duygu ve kanaatlerin gerçekmiş gibi lanse edilmesi dediğimiz post-truth anlayış, tam da böyle zamanlarda varlığını ve gücünü bizlere hissettiriyor. Toplumun ve insanların duygu yoğunluğunun arttığı bir hadisenin bidayetinde propaganda aygıtları acımasızca çalışmaya başlamıştı bile. Post-truth; yani gerçeklerin önemsenmediği ve yerini algılara bıraktığı bir çağda, olayları doğru analiz etmek ve ona göre duruş sergilemek hiç şüphesiz zorlaştı. Bilimsel verilerin dahi ters yüz edildiği, propaganda aracı olarak manipüle edildiği bir çağı yaşıyoruz.

Magazin malzemesi

Magazin malzemesi haline gelmiş bir intihar vakasının ardından 'gerçeklik' kimsenin dönüp de yüzüne bakmadığı bir hakirliğe ve hatta hiçliğe indirgendi. Oysaki objektif bir göz ve duru bir vicdanla bakanlar için gerçeklik ulaşılması zor bir olgu değil. Çözüm arayışları da yine gerçeklik, vicdan ve naslar ölçüsünde şekillenmelidir. Nitekim toplumumuz için, insanlık için bir çözüme her zaman ihtiyacımız var.

Öncelikle, insanoğlunun yaratanın sunmuş olduğu ontolojik üstünlük gereğince yaratılmış en değerli varlık olduğunun altını çizmek gerekir. Medeniyet düsturumuzca hiç şüphesiz, "her insan bir alemdir." Bu manada, inançsızlık, geçim sıkıntısı ya da alkol sebebi ile canına kıyan her kişi, bizim, tüm insanlığın bir kaybıdır. Hiçbir şeyin garantisi olmayan bir hayatta yaşıyoruz.

Nimet ve imtihan dengesi

Nimet ve imtihan dengesinde hayatımızı insanın onuruna yakışacak bir şekilde sürdürmeye çalışıyoruz. Tüm bu sürecin bireysel ilerlediği ve toplumsal bir yönünün olmadığını iddia etmek yanlış olacaktır. Ekonomik darlık içindeki bir kapı komşumuz, hastalıklarla boğuşan bir akrabamız ya da ruhsal bunalım yaşayan bir iş arkadaşımız hakkında kimse sorumluluk taşımadığımızı iddia edemez.

Bizler kötülüğü şeytanlaştıran, ötekileştiren değil kötülüğe iyilikle mukabele eden, hayrı artırmaya şerri ise azaltmaya çalışan bir dinin ve medeniyetin mensuplarıyız. Bu manada her kötülük ve arızi durum gibi intihar vakaları da toplumsal sorumluluktan azade görülemez.

Ancak toplumsal sorumluluğu reddetmeden, intiharın bireysel arızi bir hal, psikolojik bozukluk ve bir anomali olduğunun da altını çizmek gerekir. Bu kabulün dışına çıkmak, intihara onu haklı çıkaracak düzeyde anlam yüklenmesi, toplumu veya kişileri bir cezalandırma yöntemi olarak sunulması tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. İntihar, sağlıklı bir psikolojiye sahip bir insanın tercih edeceği bir yol değildir.

İnanç zayıflığı ve intihar

Bir insanı intihar sürecine götüren sebeplerin en önemlilerinden biri hiç şüphesiz inançsızlık veya inanç zayıflığıdır. Ancak her intihar olgusunu bununla açıklamak sorunun çözümüne dair tespit ve tahlilleri zorlaştırmaktadır. Müslümanlık, inanç sahibi biri olmak intihar gibi büyük günahlardan masumiyeti garanti etmemektedir. Pekala bir Müslüman da dinince 'günah' kabul edilen eylemlerin faili olabilir. Bu manada, Enes'in intiharını "cemaat yurtları kapatılsın, cemaatler lağv edilsin" sığlığı ile karşılayan seküler cenaha karşılık, Müslümanların "iman varsa intihar yoktur" hamasi söyleminden sıyrılarak gözleme, tefekkür ve hikmetle hareket etmelidir.

Modern insanın intiharı tercih edişinde 'anlamdan yoksunluk' halinin etkili olduğunu görüyoruz. Modern dönemde haz ve zevklerine göre yaşaması gerektiği dayatılan insanoğlu, hayattan o haz ve zevki bulamadığı ve içinde bulunduğu müşkül durumu anlamlandıramadığı bir halde ya bühtan içinde yaşama ya da kendini öldürme yolunu seçmektedir. Bu manada insanoğlunu anlamdan koparan ve ontolojik üstünlüğünü yok sayan ateizm-deizm ve diğer seküler düşünce ve akımların intihara giden süreçte etkili olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda, Enes Kara'nın elim intihar hadisesi üzerinden siyasi emellerini meşrulaştırmak isteyen seküler gruplar, hiçbir bilimsel veri ve gerçeklik ile uyuşmayan söylemleri ile adeta tüm topluma kendi yalanlarını söyleterek suçlarına ortak etme gayreti gütmektedir.

Günde sekiz kişi intihar ediyor

Peki bilimsel veriler ve gerçeklik bize neler söylüyor?

TUİK verilerine göre Türkiye'de her gün ortalama sekiz kişi intihar ediyor. Bu, yılda 3 bin kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor. Bu intiharların çok az bir kısmını intihar süsü verilmiş cinayetler de oluşturuyor. İntihar bir bireyin yaşadığı şiddetli çelişkiler, bunalım ve buhranlar neticesinde öz benliğine zarar vermesidir. Kendi canına kıyanların ortak özelliği yaşama sevincini yitirmiş olmaları, hayatlarının anlamsız gelmesi, tutunacak bir dal bulamamaları, manevi bir tatmin edinememeleridir.

Yüzyılın hastalığı

İntihar hadiseleri stesin yüzyılın hastalığı olarak nitelendirildiği çağımızda tüm dünyada artış gösteriyor. Ancak bu yalnızca içinde bulunduğumuz yüzyıla ait bir olgu değil. Neredeyse her din ve ideolojinin intihar olgusuyla alakalı prensip ve tavsiyeleri bulunuyor. Bu da insanlığın başlangıcından beri varolan bir olgudan bahsettiğimizi gösteriyor. Ancak intihar olayını ilk defa kapsamlı bir şekilde araştırıp nedenlerini irdeleyen ilk isim Émile Durkheim'dir.

Türkiye'de intihar nedenleriyle ilgili yapılan onlarca araştırma, yüksek lisans ve doktora tezi bulunuyor. Yüzünde sivilce çıktığı için intihar edenden tutun, sevdiğinden ayrıldığı için intihar edene kadar onlarca neden bulunuyor. İntiharın yeme bozukluğu, anksiyete, aşk, yoksulluk, ebeveynlerle ilişki biçiminde kopukluk gibi onlarca hatta yüzlerce nedeni vardır. Çocukluk evresinde yaşananlardan tutun, şizofreniye kadar çeşit çeşit nedenler. Nedenler arasında dînî baskı yok. Türkiye'de yaşanan intihar vakaları tasnif edildiğinde şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:

%22 Hastalık

%10 Aile içi sorunlar

%9 Geçim Sıkıntısı

%4,5 Aşk

Bunlara ek olarak ağır çocukluk depresyonları, sosyalleşme güçlüğü ve kimlik bunalımı , aile ve yakın çevredeki şiddetli çatışma, arkadaşlarının yanında atılan bir tokat veya yapılan bir azarlama, çok sevdiği bir kimsenin ölmesi, başaramama duygusu listeye eklenebilir (Hüdaverdi Küçüker). Bu muhtelif nedenlere rağmen ülkemizdeki siyasi kamplaşmalar nedeniyle intihar vakaları da siyasileştirilmekte ve bazı münferit vakalar kamplaşan taraflarca bir linç operasyonunun ve kara propagandanın kurşunu haline getirilmektedir. Enes Kara intiharında da yaşanan maalesef budur. Henüz sevenleri onun yasını tutmadan ve daha cenazesi sıcakken belirli merkezlerden başlatılan organize bir kampanya ile İslâm karşıtı kesimler Enes'in cenazesinin üzerinde tepinmeye başladı ve oy kaygısıyla hareket eden muhalefet de hiçbir ahlaki yargıyı gözetmeden bu kervanın önüne takılmayı tercih etti. Sosyal medya hesaplarından atılan kontrol edilemez şiddet mesajlarında ortak tema "İslâm'a Hakaret" olarak çerçevelendirildi. Bu bağlamda İslâm'ın en temel değerleri hedef alındı ve sadece cemaatler değil tüm mütedeyyin insanlar bu gerçek nedenleri irdelenmeden genelleştirilen tek vaka üzerinden hedef tahtasına oturtuldu. CIA tarafından Türkiye'de İslâm karşıtı yayınlar ve iktidar karşıtı kampanyalar düzenlemek ve LGBT gibi toplum ahlakını dinamitleyen faaliyetlere öncülük etmek üzere fonlandığı belgelenen haber kanalları ve STK'lar tabii ki bu aşağılık görevlerini ifa etmek için yarıştılar. Bu İslâm karşıtı ilkel kampanyaya katılmak için yarışanlar arasında kimler yok ki: Beş yaşındaki çocuğuna rakı içiren seküler çağdaş ailelerden tutun da 13 yaşında kızları ailelerinden koparıp/kaçırıp dağa çıkaran HDP'ye kadar geniş bir kesim. Geniş dediğimize de bakmayın esasen isimleri azgın azınlıktır bunların. Türkiye'de intihar edenlerin kahir ekseriyeti mütedeyyin mahallelerde, yurtlarda, camilerde değil İslâm'a nefret ve kin kusan bu kesimlerin pavyonlarında, içki kokan günahkar sokaklarında, seküler eğlence merkezlerinde, kokuşmuş kültür merkezlerinde yaşandı.

Enes'in üzücü intiharının ardında babasının dinî baskısı olabilir de olmayabilir de. Ekran bağımlısı olduğu, tıp fakültesi gibi son derece stresli ve zor bir alanda okuduğu, çocukluğundan beri içine kapanık olduğu da dikkate alındığında başka nedenler de aranmalıdır. Ancak yaşamına son vermiş bir gencin son sözleri asıl inanılmayı hak eder. Bu bağlamda Enes'in dinin kendisi ya da bir dini kurum tarafından değil bizatihi yakınları tarafından zorlandığı dikkate alınmalı değil miydi? Bu din özgür iradeye dayalı bir kolaylık dinidir. Peygamberimiz bu hususta bizlere şu hadis ile nasihat etmektedir: Müjdeleyiniz korkutmayınız. Sevdiriniz nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Dolayısıyla hiç bir bireyin dini baskı altında tutulması kabul edilemez. Dini baskının ikiyüzlü karakter oluşumuna neden olduğu, baskıya uğrayan bireylerin dinin bizatihi kendisinden nefret ettiği de kabul gören bir olgudur.

Menfur bir kampanya

Gelin hep beraber bu menfur kampanyaların hedef aldığı İslâm dininin ve mütedeyyin toplulukların karnelerine birlikte bakalım: Gerçekten dindarlık intiharı tetikliyor mu? Dünyada intihar vakalarının en az olduğu ülkeler Müslüman ülkelerdir. İstatistikler İslâm'ın intihar eğilimlerini tüm din ve ideolojilerden daha fazla minimize ettiğini gösteriyor. İntihar olaylarında herhangi bir Müslüman ülke dünyada ilk 50'ye dahi girmiyor. Dünyada 100 bin kişi başına düşen intihar oranlarında Müslüman ülkeler en iyi karneye sahip. Batı ülkelerinde bu oran 40'lara varırken Müslüman ülkelerde 2-3'lerde seyrediyor. İlk 90 ülke listesinde yalnızca 3 Müslüman ülke var. Geri kalan Müslüman ülkeler ise en iyi nota sahip.

Araştırmalar dindarlıkla intihar oranları arasında da ters bir ilişki olduğunu gösteriyor. Buna göre hangi dinden olursa olsun dindarlık arttığında intihar olayları da azalıyor. Gallup tarafından 67 ülkede yapılan bir araştırma dindar Müslüman ülkelerde intihar olgusunun neredeyse dibe vurduğunu gözler önüne seriyor. Yani intiharı İslâm ile asla özdeşleştirilemez. Katolikler Protestanlara göre daha az intihar ediyor. Bu aynı zamanda Durkheim'in de tezini doğrulayan bir araştırma. Müslüman halkları yalnızca intihar olgusunda değil diğer suç biçimlerinde de dünyanın geri kalanına göre iyi durumdalar. Herhangi bir Müslüman ülke dünyada uyuşturucu kullanımında ilk 25'e girmiyor ve genel olarak en iyi karneye sahip ülkeler Müslüman ülkeler. Alkol tüketimi direk aile içi şiddetle ilişkilidir. Dünyada Müslüman ülkeler en az alkol tüketilen ülkelerdir. Dünyada en az alkol tüketimi olan 10 ülkenin tümünün halkı Müslüman.

Peki AIDS/HIV konusunda dünya ve Müslüman ülkeler ne durumda? İşte alnımız akı gibi harita da burada ortaya çıkıyor. Dünyada HIV hastalığı konusunda herhangi bir Müslüman ülke ilk yüz ülkeyi gösteren listede yer almıyor. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor. İslâm dini aslında tüm İnsanlığın son kalesidir...

Tıp fakülteleri gerçeği

Araştırmalar tıp Fakültesi öğrencilerinde intihar etme eğilimi oranının diğer bölümlere göre üç kat daha fazla olduğunu göstermektedir. (https://www.aamc.org/news-insights/healing-very-youngest-healers) Pek çok ülkede Tıp Fakültesi öğrencilerine özel intihar engelleme programları uygulanmaktadır. Enes'in intiharının ardında da pek çok neden olabilir. Acı bir dram üzerinden tüm İslâmi değerlere hoyratça saldırmak intihar olaylarının ezici çoğunluğunun seküler yaşam sitiline sahip kesimlerde gerçekleştiği hakikatini mi gizleyecek?

[email protected]