Bir güvenlik sorunu olarak deprem ve dezenformasyon

Necdet Özçelik / Yazar
10.02.2023

Afetin zamanı, büyüklüğü ve devlet kurumlarının başka tehdit alanlarına konsantre olması, müdahale kapasitesini zorlayacak temel unsurlar olarak sıralanabilir. Dezenformasyon ve manipülasyonun devreye girişi de kapasitenin zorlandığı anda ortaya çıkar. Dolayısıyla milli bir güvenlik meselesi olan doğal afet bir anda siyasi mecraya çekilirse gayret birliği zarar görebilir.


Bir güvenlik sorunu olarak deprem ve dezenformasyon

Can ve mal kaybı, ekonomik ve fiziki hasarla birlikte kaygı ve güvensizlik duygusuna neden olan doğal afetlerin tıpkı afet yoğun ülkelerde olduğu gibi Türkiye'nin de bir gerçeği olduğunu resmi ve özel kuruluşlar ile toplumun hemen her kesimi kabul etmiş durumundadır. Bu kapsamda gerek yetkili kurumlar gerekse de sivil kuruluşlar ile toplumun bizatihi kendisinde mevsimsel koşullara bağlı olarak meydana gelen doğal afetlere karşı hazırlık, müdahale ve hasarların giderilmesine dair bilinç ve kapasite anlamında önemli bir birikim olduğu da görülmektedir. Şüphesiz bunda mevsimsel doğal afetin öngörülebilir olmasının etkisi oldukça önemlidir. Ancak, ülkemizde ne zaman ve nerede gerçekleşeceği belli olmayan fakat etki büyüklüğü ve yeri çeşitli bilimsel yöntemlerle ortaya konulmaya çalışılan önceden kestirilmesi mümkün olmayan doğal afetlere yönelik bilinç ve kapasite konusunda arzu edilen seviyeden uzak olunduğu da söylenebilir. Bu kategorisi içinde yer alan doğal afetler içinde deprem Türkiye'de ilk sırada bulunur. Depremler gibi meydana geleceği önceden kestirilemeyen doğal afetlerin meydana geldiği andan itibaren neden olduğu can ve mal kaybı, ekonomik ve fiziki hasar ile birlikte kaygı ve güvensizlik duygusundaki yoğunluk oldukça yüksek görülür. Rasyonel yaklaşımların yerini duygulara bıraktığı, hayatta kalabilme ve yakınlarını kurtarma hissinin her şeyin önüne geçtiği bu hassas süreçte karşı karşıya kalınan kaotik durum bir seri güvenlik sorunu, dezenformasyon ve manipülasyona da kapı aralamaktadır.

Farkındalık için başlangıç

1999 yılında meydana gelen Gölcük ve Düzce depremleri birey, toplum ve devlet nezdinde farkındalık kazanma ve kapasite geliştirmekle ilgili bir milat olarak kabul edilebilir. 1999'dan sonra toplumsal hafıza süreç içinde zayıflarken meydana gelen Bingöl, Van, İzmir, Elâzığ ve geçtiğimiz günlerde Kahramanmaraş depremleri deprem tehdidini yeniden hatırlattı. Ardı ardına meydana gelen çok sayıdaki depremi toplumun birçok kesimi hatırlamaz dahi. O halde deprem bilincinin toplumsal hafızadaki karşılığı depremin yerelliği ve büyüklüğüyle ilgili olduğunu görüyoruz. Depremin sürekliliğiyle ilgili bir bilincin var olmadığını söyleyebilir. Bu bakımında bireylerin ve toplumun depremle ilgili güvenlik kaygısının deprem gerçekleştikten sonra meydana geldiğini görüyoruz. Bireylerin ve toplumun depreme hazırlıkla ilgili rollerine dair sorumluluk alanlarında hızla uzaklaşarak, devlet kurumlarının enkazdan kurtarma rolüyle ilgili eleştirel hatırlatmalarda bulunduğuna şahit oluruz.

Tehdidin sürekliliği

Oysa ki deprem sorunu birey, toplum ve devlet bileşenini içine alan kapsayıcı bir tehdittir ve öncelikle kolektif bir şekilde önleme, koruma ve azaltma hedeflerine dayalı bir hazırlığı, sonrasında ise koordinasyona dayalı bir müdahale sürecini gerektirir. Bu bileşenler içinde 1999 yılından bu yana sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan aktörler arasında devletin oldukça etkili bir hazırlık çalışması yaptığını, deprem takip/izleme ve senaryo çalışmaları kapsamında üniversitelerle, deprem yoğun ülkelerden yabancı kuruluşlarla bir projeksiyon çalışması yaptığını, bunun için de AFAD'ı kurarak hem hazırlık hem de müdahaleden sorumlu koordinasyon ve icracı kurum olarak tayin ettiğini gördük. Bunda devletin deprem tehdidinin sürekliliğiyle ilgili bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Bu da devletin depremi birey ve toplumdan farklı olarak daha ciddi bir şekilde değerlendirdiğinin göstergesidir.

Kurumlar arası koordinasyon, uluslararası kuruluşlarla olan müşterek çalışmaların yanı sıra doğal afet tehdidine karşı yerel ölçekteki teşkilatlanmalar da AFAD nezdinden gerçekleştirildi. Bu bakımdan Bingöl, Van, İzmir ve Elâzığ depremlerinde AFAD'ın etkili bir şekilde afet müdahalesinde bulunduğuna şahit olundu. Bunda şüphesiz adı geçen depremlerin yerelliğinin ve büyüklüğünün devletin müdahale kapasitesinin dahilinde olmasından kaynaklanmaktadır. Kahramanmaraş depremine gelindiğinde devletin deprem hazırlığı konusunda etki üretmek için ulusal tatbikat da dahil olmak üzere bir seri hazırlık süreci geçirdiği ve bilinç kazandırma konusunda daha iyi olduğu, fakat depreme müdahaleyle ilgili birtakım güçlüklerle karşılaştığı görüldü. Bunun temel nedeni depremin etki alanının genişliğidir. Kahramanmaraş depremi başta Kahramanmaraş olmak üzere Adana, Hatay, Osmaniye, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adıyaman ve Malatya'yı da içine alacak şekilde peşi sıra iki büyük deprem şeklinde, büyük ölçekte ve kış döneminde gerçekleşmiştir. Bu da depremin devlet kapasitesine zorlayacak şekilde ülke sınırları içinde geniş bir alanda etki üretmesine neden olmuştur. Bu gerçeğe rağmen dezenformasyon ve manipülasyon ataklarıyla devlet kurumlarını, kapasitelerinin hak etmediği bir şekilde sorgulandığı bir durumla karşı karşıya bırakmıştır.

Dezenformasyon ve manipülasyon

Temel gerekçe EMASYA olarak bilinen Emniyet, Asayiş ve Yardım protokolünün 2010 yılında kaldırılması olarak gösterildi. Şüphesiz afet durumlarındaki çalışmalarında askeri birliklerin görevleri oldukça önemli ve etkilidir. Lojistik, ikmal ve iaşe faaliyetleriyle birlikte kurtarma ve ilk yardım konularında askeri birlikler saha deneyimine sahiptir ve zaten il valisi kontrolünde AFAD ile koordinasyon içinde çalışmaktadır. Bu anlamda adı geçen protokolün kaldırılmış olmasının teşkilatlanma ve koordinasyon bakımından iddia edildiği gibi olumsuz bir etki ürettiğini söylemek doğru olmayabilir. Zira, deprem genel olarak terörle mücadeleden sorumlu olan 2'nci Or.K.lığı birliklerinin büyük bir bölümünün Suriye ve Irak Harekat Alanları ile sınır hattında terörle, düzensiz göçle, kaçakçılıkla ve diğer konvansiyonel tehditlerle müdahale edici, önleyici ve caydırıcı harekatlarla meşgul olduğu herkesçe malum. Kısacası, hali hazırda mekân ve zaman bakımından afet bölgelerinden uzak birliklerin afet bölgelerine sevk edilmesi teknik olarak hem mümkün değil hem halen devam eden diğer milli güvenlik tehdidi unsurlarla mücadelen vazgeçmek rasyonel olmayabilir. Deprem bölgesinde kolluk kuvvetleri ve kışlalardaki birlikler zaten valilik koordinesinde afet bölgelerinde lojistik, ikmal, iaşe, konaklama, arama ve kurtarma faaliyetleri içinde doğrudan yer aldılar. Bununla birlikte afet bölgesi dışındaki illerden harekât görevi olmayan birlikler de afet bölgesine intikal ederek sıralı faaliyetlere katıldı. Hava ve Deniz Kuvvetlerinin havadan ve denizden faaliyetleri de MSB'lığınca kamuyla paylaşıldı. Bu dezenformasyon çabalarından istifade eden PKK/PYD'li teröristler de Suriye'nin kuzeyindeki Suriyelileri Türkiye'nin Suriye'ye sadece SİHA gönderdiğini ama Suriyeli depremzedeleri tahliye için helikopter uçurmadığı şeklinde manipülatif açıklamalar yaptı.

Afet zamanlarında üniformalı görevlilerin afet bölgelerinde bulunması ülke vatandaşları için bir güven hissi verir. Arama, kurtarma, lojistik, ikmal, iaşe, konaklama gibi konularda saha görüntüsü verilmesinin yanı sıra yağma ve hırsızlık gibi suçların önlemesi, geride kalan eşya, araç, gereç ve her türlü malzemenin mülkiyet hakkının korunması da kolluk kuvvetlerinin birinci vazifeleri içinde yer alır. Kahramanmaraş depremiyle birlikte polis ve jandarma kuvvetlerinin bu görevleri yerine getirmek için büyük gayret sarfettikleri, oluşturulan harekât merkezleri vasıtasıyla afet alanlarına ulaşımın koordine edildiği, arama kurtarma ekiplerinin görev bölgelerine gidebilmeleri için refakatçi unsurların görevlendirildiği de görülmüştür.

Gayret birliği

Deprem gibi ne zaman olacağı kestirilemeyen doğal afetler klasik güvenlik tehdidi kadar büyük ve önemlidir. Böylesine büyük bir tehdidin üstesinden gelebilmek için birey, toplum ve devlet arasında senkronize olmuş bilinç ve müdahale refleksi gerekir. Bunun için bilinç uyandırma ve müdahale refleksi devlet koordinesinde yürütülmesi gereken bir husustur. Afetin zamanı, büyüklüğü ve devlet kurumlarının başka tehdit alanlarına konsantre olması müdahale kapasitesini zorlayacak temel unsurlar olarak sıralanabilir. Dezenformasyon ve manipülasyonun devreye girişi de kapasitenin zorlandığı anda ortaya çıkar. Dolayısıyla milli bir güvenlik meselesi olan doğal afet bir anda siyasi mecraya çekilirse gayret birliği zarar görebilir. Yaraların sarılmaya başlanmasıyla birlikte tehdide maruz kalan her kesimin yapıcı eleştirilerle daha etkili müdahale için bir araya gelmesi beklenir.

@necdet4059