Bir hayalinin olması okul kazanmadan daha önemlidir

Gülsüm Mehdiyev / Yazar
24.07.2020

Japonya'da milyonlarca genç test çözmekten dolayı hikikomori denilen bir-iş görememe, evden çıkamama-hastalığın pençesinde. Şimdi kendi çocuklarımıza dönüp bir bakalım. Amaç bir meslek sahibi olmaksa ve çocuk bu mesleği seviyorsa neden kulağımızı tersten tutuyoruz?


Bir hayalinin olması okul kazanmadan daha önemlidir

Herkes bir onanma ihtiyacı ile dünyaya gelir. İnsanoğlu yaptığı her şeyi aslında bu ihtiyacını karşılamak için yapar. Beğenilmek arzusu hakimdir benliğimizde. “Herkes hayatında bir kez olsun ayakta alkışlanmalı” der yazar. Kim istemez ki alkışlanmayı.

Peki, neden isteriz? İnsanlar zor olan bir şeyi başarmaktan haz alabiliriler. Bazıları güç ihtiyacından dolayı başarı isterler. İnsanları kontrol etmek, etkilemek için makam ve mevki peşinde koşarlar. Bazıları da ilişki ihtiyacından dolayı, başkaları tarafından önemsenmek için başarı isterler. Peki söz konusu çocuklarımız olduğunda onların başarılı olmalarını neden isteriz? Akademik başarı neden bu kadar önemlidir?

Çocukluk algıları

Çocukların eğitimi nerdeyse bir var olma mücadelesine dönüştürülür. Daha ilk okula başlarken en iyi öğretmeni bulmak için yaşanan stres, eğitim hayatı boyunca devam eder. Bunun birkaç nedeni vardır. Ebeveynler ülkenin ekonomik şartları ve işsizlik sebebiyle çocuklarının iş garantisi olan meslekler seçmelerini isterler. Bazıları da çocukları üzerinden kendilerini gerçekleştirmek ya da onların başarıları ile övünerek egolarını tatmin etmek isterler. Maalesef genellikle ilk bahsedilen sebebin arkasına saklanıldığı da aşikardır. Aslında bütün bunlar çocukluk algımız ile ilgilidir. Çocuklarımızın toplumda bizi temsil ettiklerini düşündüğümüz yahut onların başarıları ile egolarımızı tatmin etmek istediğimiz için mi ya da yaşlanınca bize bakacak birileri olsun diye mi evlat sahibi oluyoruz? Oysa insan yetiştirmenin temel şartı karşılıksız sevmektir.

Tercih dönemi stresi

Çocuk denince öncelikle eğitim ve MEB’nın akıllara geldiği bir ülkede, çocukları sadece bilişsel varlıklar olarak görmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak, sınav ve tercih dönemlerinde ebeveynler strese girerler. Çocuğunun ilgi ve yeteneklerini keşfedememiş, hatta çocuğunu hiç tanıyamamış, kendi kararlarını alabilmesi yönünde desteklememiş olanların işi elbette daha zor olacaktır. Zaten okullarda ağır işçi konumunda olan çocuklar, kimlik sorunlarıyla boğuştukları ergenlik dönemine denk gelen sınav-tercih stresi ile büyük bir psikolojik yük altına sokulmaktadırlar. Oysa ki sınav kaygısı eğitim başarısının önündeki en büyük engeldir. Türkiye’de yapılan bir araştırma üniversite sınavına girecek olan gençlerin kaygı düzeylerinin, ameliyat olacak hastalarınkinden çok daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Hz. Ali “Çocuklarınızı kendi içinde yaşadığınız günlere göre değil, onların yaşayacağı günlere göre yetiştirin” der. Her zamankinden daha hızlı bir değişim söz konusudur. Yirmi yıl sonraki mesleklere baktığımızda bugünkü pek çok mesleğin yerini, ne olduğunu tahmin etmekte zorlandığımız yenilerinin aldığını görüyoruz; Dijital Rehabilitasyon Danışmanı, Artırılmış Gerçeklik Geliştirici, Android İlişki Danışmanı, Uzay Turizmi Rehberi, Kişisel Mikrobiyom Müdürü. Z kuşağı ile ilgili yapılan araştırmalar, bugün 11-12 yaşında olan gençlerin büyük bir kısmımım girişimci olacağını gösteriyor. Zaten 21. yüzyıl değişen dünyası da hayalleri olan, bilgileri ezberleyen değil üreten ve işleyen kimselerin daha şanslı olacağını işaret ediyor.

Meslekleri yeni öğrenen ve heyecanla itfaiyeci olmak istediğini söyleyen bir çocuğa anne-babasının verdiği tepkiye bakılırsa, çocuk yarın üniversite sınavına girecek zannedilir. Nedense çok korkulur itfaiyeci, berber, terzi olmasından. Neden? Herkes okumak, profesör olmak zorundadır. Çünkü o zaman değerli olacaktır, saygı görecektir. Ebeveynler okusun da büyük adam olsun derken acaba ne kast etmektedirler? Belli ki günümüzde çokça gördüğümüz, isminin önüne yazdırdığı unvanların sorumluluk bilincine değil, egosuna hizmet ettiği insancıklar göz ardı edilmektedir. Oysa iyi insan olmadan iyi profesör de olunmaz. Bu arada kim berber olsun, kim araba tamircisi, aşçı, terzi olsun. Kafası daha az çalışanlar mı, okuyamayanlar mı? Kim olursa olsun. Yeter ki bizim çocuğumuz olmasın! Oysa küçük yaşlardan itibaren çocuklara “Ne olursan ol, en iyisi ol” denmiş olsa, ileride ne olacağı bilinmez ama işini yaparken anne-babasına dua aldıracağı kesindir.

Sayısal sevdası

Ülkemizde şu “sayısalcı” olma sevdasından bir türlü kurtulamadık. Tıp okumayı marifet saydık. Maalesef sadece parlak bir öğrenci olduğu için bu mesleği seçen binlerce mutsuz doktor var. Ebeveynler genelde çocuklarının doktor ya da mühendis olmasını isterler. Daha fazla doktora değil, işini iyi yapan doktorlara ihtiyaç vardır. İşini iyi yapmak en büyük ibadettir. Çocuklara ne olursan ol en iyisini ol demek bunun temelini atmaktır. Dünyanın da çocukların da ihtiyacı olan budur. Diplomalı işsiz sayısında dünyaya örnek olan bir ülkeyiz. Var olan üniversitelerin niteliğini artırmak şöyle dursun, yeni yeni açılan uzaktan çocuk gelişimi, psikoloji programları da cabası. Gençlerin hayata hazırlanmak yerine sadece işe girmeye odaklandıkları bir üniversite eğitiminden ve sadece diploma basan kurumlardan söz ediyoruz. Mezun olan bir öğrencimin anlattıkları hikâyeyi özetler niteliktedir. Aslında çocukluğundan beri çiftçi olan babasının işini yapmak istediğini anlatıyordu. Maalesef üniversiteyi kazanınca her şeyin bittiğini, artık ne kadar istese de gidip o işi yapamayacağını söylüyordu. Evde KPSS çalışacağını söylerken ben ne zaman hayatımı kurup evleneceğim diye soruyordu dalgın gözlerle. Ülkemizde meslek liseleri gerçek yerini almalıdır. Alın teriyle mesleğini icra eden, ekmeğinin peşinde koşan değerli zanaatkarlardır onlar. Amaç bir meslek sahibi olmaksa ve çocuk bu mesleği seviyorsa neden kulağımızı tersten tutuyoruz. Japonya’da milyonlarca genç test çözmekten dolayı hikikomori denilen bir -iş görememe, evden çıkamama- hastalığının pençesindedir. İnsan ve Toplum Bilimlerine gereken önem verilmelidir. Pandemi süresinde bilimin, bilim insanlarının önemini daha iyi anladık. En az bu kadar önemli olan toplumu yönetebilmektir. Maalesef bu süreçte kurulan toplum bilimleri üyelerinin hepsi tıp kökenlidir. Felsefeciler, Sosyologlar, Psikologlar, Sosyal Hizmet Uzmanları, Çocuk Gelişim Uzmanları olmadan sağlıklı bir toplum inşa edilemez.

Okul insan yetiştirebiliyor mu?

Acaba günümüz eğitimi Platon’un dediği iyi bir dünya anlayışına hizmet ediyor mu? Yunus Emre’nin dediği gibi insan kendisini bilebiliyor mu? Yoksa gittikçe kendine yabancılaşıyor mu? Okullar değerli insan yetiştiriyor mu? İnsan yetiştirebiliyor mu? Üstüne üstelik Einstein’a inat hayal gücü bertaraf edilerek, dayatmacı-ezberci bir anlayış ile çocuklara zihinsel şiddet yaşatılıyor olabilir mi? Gelişiminin altı yaşa kadar neredeyse tamamlandığı düşünülürse, okula verilen önem şaşırtıcıdır. İnsanın sadece bilişsel boyutuna atfedilen bu anlam yüzünden Lgs-Yks gibi sınavlar bir ölüm kalım meselesine dönüştürülür. En büyük stres yaratıcılar ebeveynlerdir. John Taylor Gatto’ya göre okullar çocukların geç büyümesine sebep oluyor. Her ne olacaksa okulda değil, evde olacağı kesin. Nasıl mı? Okulda verilmeyenleri vererek. Kitap okuyan, özellikle felsefe, ilahiyat, sanat, tarih, ekonomi konularında bilgi sahibi olan, problem çözme, iletişim, duygu-düzenleme becerilerini kazanmış, itaat etmeyi değil eleştirel düşünmeyi öğrenen, lider-maceracı, yalnızlıktan sıkılmayan, yaratıcı çocuklar yetiştirerek. Geçen gün izlediğim bir programda, Lgs’de tam puan alan olan bir genç, hedefi soruluğunda teknik direktör olmak istediğini söyledi. Son zamanlarda duyduğum en güzel sözlerdi. Üstelik ailesinin kendisini desteklediğini duymak umudumu kat ve kat arttırdı. Aynı zamanda tecrübeli bir eğitmen olan programcının kendisini tutamayarak -hazırlıksız yakalandığı bu mesleğe- gülmesi de ülkemin gerçek yüzünü göstermesi açısından bir o kadar üzücüdür.

Ebeveynlerin yaptığı en büyük yanlışlardan biri kıyaslamadır. Bir okulu tercih edip etmeye o okuldan mezun olmuş ancak iyi bir üniversite kazanamamış ya da üniversiteden mezun olmuş ama iş bulamamış kişilere bakarak karar vermek rasyonel midir?

Özellikle kız çocukları kendilerini ispatlamak için değil, erkeklerle rekabet etmek için değil, sadece istedikleri için bir mesleği ya da okulu seçmelidirler. Onlar istedikleri zaman zaten her şeyi başarırlar. Artık kızlarımızı rahat bırakmak gerektiği kanaatindeyim. İyi bir üniversiteden mezun olmuş ancak âtıl kalmış insanlar kadar bunun aksi durumları da görmek mümkündür. Bunun yanı sıra Boğaziçi Üniversitesinde pek çok farklı liseden gelmiş öğrenci vardır. Hayat başarısını sağlayan okul değil, motivasyondur. Öğrenmeye ve başarmaya karşı motivasyonu etkileyen en önemli şey çocukken içinde yetiştiğimiz ortamdır. Ebeveyn ve öğretmenlerin tutumu belirleyicidir. Aslında çocuğun dış etkenlere bağlı olmaksızın kendi ilgi ve merakının peşinden gitmesi gerekir; not ya da övgü için değil, ebeveynlerini mutlu etmek için değil, sadece kendi mutlu olmak için.

Nobel Ödüllü fizikçi Isaac Rabi’ne göre başarısının sırrı, her gün okul dönüşü annesinin kendisine bugün okulda güzel bir soru sordun mu demesidir. Alan Musk’ın annesi çocuklarından sadece her gün ne yaptıklarını kendisine anlatmalarını istermiş. Hangi okula gideceklerine, hangi mesleği yapacaklarına kendileri karar vermişler. Meslek ve okul tercihleri ile ilgili ebeveyn baskısına çok şahit oldum. Oysa insan ancak kendi kararlarını verir ve sorumluluk alırsa var olabilir. Kendisini değerli ve iyi hisseder. Var olursa da var edebilir. Söz gelimi bir genç, en yakın arkadaşının gittiği okulu tercih etmek isteyebilir. Hayattaki en değerli ilişki ebeveyn çocuk ilişkisidir. Hiçbir şekilde bozulmasına müsaade etmemek gerekir. Şüphesiz ki eğitim sistemi kötü diye kötü ebeveynler olmak gerekmez. Çocukların iyi bir okul kazanmasından daha önemli olan bir şey vardır; hayalleri olması. Ebeveynlerin çocukları için yapabilecekleri en önemli şey de onların hayallerine ortak olmaktır. Gerçekte okul tercih dönemleri bir son değildir. Aksine çocuğumuzu tanımak, onun kendi kararını verebilmesi, sorumluluk alabilmesi, büyümesi, daha iyi aile ilişkileri kurulması, mutlu bireyler yetişmesi ve sağlıklı bir toplum olabilmek için çok önemli başlangıçlara vesile olabilir.

[email protected]