Bir kapatılma mekanı olarak tımarhaneler

murat güzel
16.01.2016

Amerikan sosyolojisinin en etkili ismi olarak bilinen Goffman’ın Tımarhaneler kitabı birbirinden bağımsız, ancak temelde St. Elizabeths Hastanesi’ndeki gözlemlere dayalı dört ayrı makaleden oluşuyor.


Bir kapatılma mekanı olarak tımarhaneler

Amerikan sosyolojisinin 20. yüzyıldaki en etkili ismi olarak bilinen Erving Goffman, ‘sembolik etkileşimcilik’ şeklinde özetlenen sosyolojik yaklaşımın da en önemli teorisyenidir. Goffman’ın ilk çalışmalarına göre insanlar arasındaki etkileşimler bir tiyatro sahnesi ya da “oyun” gibidir. Hayat sahnesinin oyuncuları konumundaki bireyler, kendi imgelerini başkalarına sergileyerek kimliklerini kurar, korur ve kurallarını geliştirirler. Goffman’a göre toplumsal yapının özü bu kurallardır. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu ile yakın arkadaş olan Goffman’ın şaheserlerinden sayılan Tımarhaneler (Asylums) 1961’de yayınlanmış bir sosyolojik araştırma. Hastalar, doktorlar ve hastane yöneticileri arasındaki etkileşimleri irdelediği bu araştırmasında Goffman, St. Elizabeths Hastanesi’nde deyim yerindeyse tam anlamıyla bir etnograf titizliğiyle alan araştırması yapar. Foucault ve Deleuze gibi Fransız filozofların psikiyatriye ve “delilik” kavramına yöneltecekleri “teorik” ve “tarihsel” eleştirilerden çok önce Goffman’ın bir sosyolog olarak bizatihi sahada yaptığı gözlem ve araştırmalara dayalı kitap “kapatılma”nın anlamını sorguluyor. Kitabın asıl derdi benliğin yapısına ilişkin sosyolojik bir teori geliştirmek.

Araştırmasında genel olarak total kurumlarla, özel olarak da akıl hastaneleriyle ilgilenen Goffman, “total kurum”u şu şekilde tanımlıyor: “Toplumun genelinden uzunca bir süre için koparılmış ve benzer durumda olan çok sayıda bireyin, kurum tarafından kuşatılmış ve resmi surette düzenlenmiş bir yaşam döngüsü sürdürdüğü bir ikamet ve çalışma yeri.” Total kurumlara bu anlamda iki esaslı örnek vardır: Hapishaneler ve tımarhaneler.

Hepsi birbirinden bağımsız, ancak temelde St. Elizabeths Hastanesi’ndeki gözlemlere dayalı dört ayrı makaleden (bölümden) oluşan bir kitap Tımarhaneler. Yer yer tekrarlar olsa da makalelerin her biri kendi kendine yetecek düzeyde. “İstek dışı kapatılmayı” öne çıkarak akıl hastanesi ve hapishaneden yola çıkan ilk bölümde Goffman, total kurumların genel özelliklerini hem bu kurumlardan “hizmet alan” hem de bu kurumlarda “hizmet veren”lerin dünyaları bakımından irdeliyor. “Akıl Hatasının Ahlaki Kariyeri”ni konu edinen ikinci bölüm kuruma kapatılmanın, kuruma kapatılan kişinin “geldiği dünya”daki toplumsal ilişkileri üzerindeki ilk etkilerini soruşturuyor. Üçüncü bölümde kapatılan kişilerin total kurumsal düzeneğe bağlılık ve bağımlılıklarını araştıran Goffman, dördüncü bölümde ise odağını yeniden total kurumun gözetim personeline çeviriyor ve tıbbi perspektifin sunumunu irdeliyor.

Kendi sosyolojik yaklaşımını açıklarken Goffman’ın kullandığı şu alegori son derece ilginç: “Zannımca, bugün sosyolojik kavramların en iyi kullanımı, onları olabilecek en iyi uygulama seviyelerinde kavramak, sonrasında içeriklerinin tüm kapsamını keşfetmek ve böylece de tüm anlamlarını teslime zorlamaktır. Bir ailenin tüm çocuklarına, bedenlerine en uygun kıyafeti vermek, onları, soğukta, içinde titreyecekleri muhteşem ve geniş bir çadır altında toplamaktan kuşkusuz daha iyidir.”

Tımarhaneler, Erving Goffman, çev. Ebru Arıcan, Heretik, 2015

Sol, ahlakı kazanabilecek mi?

Hem sağın siyasî hegemonyasına, hem soldaki sinizme bir isyan niteliği taşıyor Neiman’ın kitabı Kötülük üzerine çalışmalarıyla bilinen felsefeci Susan Neiman, sağın ahlâka adeta el koymasına ve solun bütün değerleri “tırnak içine almasına” itiraz ediyor. Ahlâki gücün, sağa bırakılamayacak bir kaynak olduğunu düşünen Neiman, insan onurunun, insanî kahramanlığın, Aydınlanma’nın hafife ve alaya alınmasına karşı, bu değerlerin özgürlükçü bir ruhla canlandırılmasını savunuyor. Sol, “iyi, güzel ve doğru”yla ilgili iddiasını geri kazanmalı, Neiman’a göre. Bunu, dünyanın dört köşesinden ve tarihin muhtelif devrelerinden tecrübelere, mitolojinin derslerine, felsefenin mirasına başvurarak anlatıyor.

Ahlâki Açıklık, Susan Neiman,Ççev. Nagehan Tokdoğan, İletişim, 2016

Divitçioğlu ve “konuşulan tarih”

Asya Tipi Üretim Tarzı tartışmasının isim babası olan Divitçioğlu, düşünce dünyamıza yön veren eserleriyle ortaçağ tarihçiliğinde özel bir yere sahiptir. Oyun teorisinden üç işlev teorisine dek farklı yaklaşımlarla, klasik tarihçiliğin dışına çıkan formüllerle okurun zihnini sürekli uyanık tutan, kendine özgü bir sosyal bilim dili yaratan Divitçioğlu, Köktürklerden Osmanlı’ya dek ortaçağ Türk toplumlarındaki süreklilik ve kopuşları, geri dönüş ve sıçramaları kışkırtıcı tezlerle ele aldı.  Tarihin epistemolojisini iktisat, matematik gibi başka disiplinlerden aldığı formüllerle şekillendiren ve modellemeler kuran bu eser, tevatürler, masallar anlatmaya alışkın tarihçiliğimizin ezberlerini içeren, “rahatsız edici” bir derleme.

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında, Sencer Divitçioğlu, Alfa, 2016

 

[email protected]