Bir Kürt siyaseti deneyimlemesi

Yavuz Delal / İlahiyatçı - Yazar
12.12.2015

Bir Kürt siyaseti deneyimi olarak 7 Haziran’da çözüm süreci için HDP’ye destek veren dindar Kürtlerin tesis etmek istediği fayda gerçeği, çözüm sürecini şiddet sürecine dönüştüren PKK eliyle başarısızlığa mahkûm edilen bir zararın yalanı oldu.


Bir Kürt siyaseti deneyimlemesi

Bu yazı, Müslüman Kürtlerin sorumluluk bilinci adına Kürt sorunu üzerinden seküler diye tabir edilen zeminde pratik sergileyen HDP’yle etkileşimin dokuduğu sorunsalı gideren tecrübenin, hem kendime hem de çevreme bir açıklaması da sayılır.

Mazlumdan yana olma ilkesinin tesis ettiği yönelimler gereği PKK ve HDP ambiyansı içerisindeki pratiklerle fiilen karşılaşanlardan bu pratiğin kendisiyle etkileşim halindeki teorileri ve kişileri nasıl boğduğunu, hatta nasıl esir aldığını görüyordum. Müslüman’ın dünya görüşünü oluşturan bilgi kaynaklarıyla kurulan sorumluluk bilincinin, bu kaynaklar dışında serpilmiş güçlü bir siyasi pratikle etkileşimi, yalnızca teşhis edilmeyen kötünün gücü karşısında başarısızlığa uğrayan iyi niyetin güçsüzlüğünü kanıtlıyordu.

HDP ile fiili etkileşimlerdeki orantısızlık siyasi velayeti onlara veriyor ve inandığım sonuçların doğruluğuyla uyum arz etmiyordu. Mutlak aykırılıkların uyuma zorlanması ise karşıma yalnızca karaktersizleştirme olarak çıkıyordu. Bu durum Kürt siyaseti hakkında eşzamanlı biçimde yeniden düşünmemi gerektirdi. Zira Kürt sorunu ve Kürt siyaseti kavramsallaştırmaları tarihsel meşru ve maruf köklerinden fersah fersah uzaklaşmaktaydı. Kavramlarla zihne gelen hakikatin yansımalarının batıl içerisinde, sabit inanca dönüştüğünü görmek, üzerine eğilmem gereken temel bir sorun olarak karşımda duruyordu. İnsanlık tarihinin zaman dilimleri bakımından sıradan sayılabilecek yüzyıllık sorunlu dönemi, bir inanma biçimi yaparak kötücül amaçları içinde saklayan politik aparatın hizmetine vermek, altından kalkacağım bir körlük de değildi.

Sorunu derinleştiriyorlar

Kürt siyaseti olarak bilinen HDP’nin Kürt sorununu, sorunu derinleştirecek şekilde bir tür kendinden menkul sekter ideoloji ve ilgili coğrafyanın yarasını sürekli kanatacak bir tür politik tercih bağlamında ele aldığını müşahede ediyordum.

Kürt sorunu üzerinden örgütlenen ve çözüm sürecine destek veren yapıların, 7 Haziran’dan hemen sonra PKK ve HDP ile kendi aralarındaki çözüme ve yönteme ilişkin baş gösteren anlaşmazlıkların derinliği ve kapsamı da oldukça ilgi çekiciydi. PKK/HDP’nin çözüme ilişkin samimi ve kalıcı cevaplarının olmadığını, aldığı AK Parti karşıtı pozisyon ve tercih ettiği politik söylem belirginleştiriyordu. Çözüm süreci konusunda samimi olan diğer örgütlü yapıların da çözüm sürecine ilişkin sorulara kalıcı cevaplar veremediği bu anlaşmazlıklarla ortaya çıkıyordu.

Bu farkın kaynağını bulma çabası “Kürt sorunu” temalı bir araştırma konusudur. Yalnızca “Kürtlerin tarihsel iradesi” diye içeriklendirebileceğim istekler manzumesinin ümmetin kompartmanlara ayrılması olarak biçimlendirilecek tek bir forma; anahtar maliyeti çok büyük bir yıkım olan “bağımsızlık” formuna kilitlenmesiyle çıkmaza zorlandığını söylemem bu farkın kaynağına dair bir ipucu olacaktır. Zira Kürt sorununun paradigmatik doğasının “bağımsızlık” formuna kilitlenmesi bir mutlakıyet olmadığı gibi tarihsel kökleriyle de mutlak uyumlu değildir. Paradigmanın ve tarihsel köklerin doğasıyla uyumlu olan “devlet” formu “milli birliğe ve kardeşliğe” kapıyı açık bırakır ve bunu anayasasıyla uyumlu kılmış bir Türkiye ile de mümkün kılar. Fakat PKK yalnızca bu sorunsaldan beslendiği için paradigmanın sorgulanmasını, kendi politik tercihi ve ideolojik angajmanı dışında mümkün kılacak huzur ortamını, silahların ve yaşattığı trajedilerin gölgesinde sabote etti. Şiddet ortamının PKK’nin temel besin kaynağı olduğu, çözüm sürecindeki inisiyatifini, meşruiyetini silahlarla değil de tarihsel bağlarla mümkün kılan maruf sosyal ve siyasal kesimlere kaptırma korkusundan da anlaşılıyordu.

‘Bağımsızlık’ kilitlenmesi

Anlaşmazlıklarda “bağımsızlık” kilitlenmesi yüzünden çözüm sürecine kalıcı cevaplar veremeyen diğer örgütlü yapıların yaşadığı çelişkiyi de çözüm sürecindeki samimiyetlerinin deşifre ettiğini gördüm. Öyleyse bu çelişkiyi gidermenin yolunu, insan zihnini sosyal ve siyasal sorunlarda tek bir forma kilitlemenin yanlışlığında aramam gerekiyordu. Bu arayış çabası, Kürt sorunu diye tabir edilen olgunun çözümü konusunda beni bağlayan halkaları açmamı sağlayacaktı.

Öncelikle bir siyaseti etnik isimle tanımlamanın siyasetteki karşılığın ne anlama geldiğinin ve neye tekabül ettiğinin peşine düşmeliydim. Kürt siyaseti, siyasete etnik vurgu yapan ve Kürdün siyaset yapmasını değil siyasetin Kürt sorununa ilişkin indirgenen hedeflerini gösteren bir tanımlamadır. İşte bu siyasetin ifade ettiği anlam ile tekabül ettiği sınırlar hakkındaki arayış bana,”Kürt siyaseti” derken akla gelen HDP’nin Kürt siyasetiyle ve dolayısıyla çözüm süreciyle ilişkisine dair çok önemli bilgiler veriyordu.

Kürt siyaseti, Kürt sorunuyla ilgili politik çevrelere çözüme ilişkin model sağlayan geçici bir siyasetti ve Kürtlerin de bu siyasete tevdi ettiği çözüm misyonu bunu teyit ediyordu. Kürtlerin siyasete yüklediği misyon onun çözümle ilişkisini belirleyen meşru sınırlarıydı; bu sınırlar hem Kürt sorununun siyasal süreç içerisinde tutulması hem de Kürt sorununda silahın ve dolayısıyla PKK’nin bir sorun olmaktan çıkarılmasıydı. Kürtlerin siyasetten beklentisinin bu olduğunu PKK de biliyor ve fakat buna rıza göstermiyordu. Bu yüzden PKK, HDP’nin elde ettiği siyasi başarıyı terörizasyon ortamı için istismar ederek bu beklentinin gerçekleşmesine engel olmayı tercih etti. HDP de halkın seçimlerdeki iradesinin istismarına göz yumdu ve hatta alet oldu.

Ortadoğu denklemindeki yer

Dünya görüşü farklılığına, Kürtlerin içeride ve Ortadoğu denkleminde alması gereken pozisyona dönük politik tercih farklılığı da eklenince tebarüz eden aykırılığın uyuma zorlanmasını kabul etmek mümkün değildi.

Dolayısıyla bir Kürt siyaseti deneyimi olarak 7 Haziran’da çözüm süreci için HDP’ye destek veren dindar Kürtlerin tesis etmek istediği fayda gerçeği, çözüm sürecini şiddet sürecine dönüştüren PKK eliyle başarısızlığa mahkûm edilen bir zararın yalanı oldu.

Bu zararın yalanını sürdürmek artık İslam ümmetinin bir parçası olduğuna inanan Kürtler için özellikle özgül güçleri bakımından mümkün değildi. Nihayet sorumluluk bilincimizin sonuçları olan kavrayışlarımızın bu deneyimler sonucunda yaşayacağı değişime engel olmanın ya da değişime direnmesini beklemenin de söz konusu edilemeyeceği bilinmeliydi.

[email protected]