Bir milletin 'Diriliş'i

Doç. Dr. Bengül Güngörmez/ Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
23.03.2019

Kemal Tahir, büyük tartışmalara sebep olmuş unutulmaz eseri Yorgun Savaşçı’da “Siz benim geçmişi aradığımı sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Ben sizin geleceğinizi aramaktayım” diyordu. Diriliş dizisi bizim geçmişimize, tarihimize öykünmektedir, bu doğrudur ama asıl hedeflediği geleceğimizdir. Mesajları geleceğimiz içindir.


Bir milletin 'Diriliş'i

Diriliş dizisinin Türk halkı üzerindeki etkisinin sosyolojik olarak değerlendirmesini yapabilmek için bir hafta sonu kalkıp Bilecik’in ilçesi Söğüt’e gitmek gerek. Bozüyük’ten içeri girdikten bir süre sonra Söğüt levhasını takip ettiğinizde çam ormanlarının içine kıvrılan asfaltı takip eder ve Söğüt’e ulaşırsınız. Söğüt tarihte Osmanlı Beyliği’nin ilk başkenti olarak bilinir. Kayı boyu tarafından Söğüt kışlak, Domaniç yaylak olarak kullanılmıştır. Söğüt’te sizi tarih karşılar bir de Osmanlı imparatorluğunun kurucularından Ertuğrul Gazi’nin mezarını ziyaret eden yüzlerce insan. Çoluk çocuklarıyla birlikte aileler tek tek mezarları gezip her mezara birer Fatiha okuyordur. Ertuğrul Gazi’nin türbesine ise özel bir önem atfediliyor. Burada Ertuğrul Gazi’nin türbesinin yanı sıra Osman Bey’in ağabeyi Savcı Bey’in kabri, Halime Hatun ve Ertuğrul Gazi’nin silah arkadaşlarının kabirleri bulunuyor. Söğüt’te sonsuz bir sükunetle varlığını sür-düren yüzlerce yıllık çınarların altında dolaşır ve ana meydandaki eski kahvede çayınızı yudumlarken geçmişe, şimdi ve geleceğe dair düşüncelere dalarsınız (en azından bu benim için böyle oldu). Bölgedeki diğer tarihi yapılardan söz edecek olursak Etnoğrafya Müzesi, Hamidiye Camii, Hamidiye İdadisi, Dar’ül Eytam (yetimhane), Çelebi Sultan Mehmet Camii, Kaymakam Sait Bey Çeşmesi ve Ertuğrul Gazi mescidini sayabiliriz. Hepsi görmeye değer.

‘Bütün dönüşler yuvayadır’

Söğüt’te Diriliş dizisinin de etkisiyle otantik kültürümüze ait malzemelerin satıldığı küçük bir ticaret halkası da oluşmuş. Türbelerin çevresindeki tezgâh-larda Diriliş dizisinde kullanılanlara benzer kılıçlar, baltalar, kıyafetler, yüzükler, başlıklar, örtüler, yazmalar, kilimler, çanaklar, çömlekler vb. satılıyor. Bilhassa küçük çocukların bunlara gösterdiği ilgi görmeye değer. Bazı çocuklar Diriliş dizisindeki Ertuğrul gibi giyinip ellerinde kılıç ve yüzlerinde harika bir gülümsemeyle fotoğraf makinelerine poz verirken bazıları da baltalarıyla Turgut Alp gibi olmayı tercih ediyor. Entelektüel ve son derece AYDIN kardeşlerim bana çocukları şiddete karşı korumak temalı bir ders vermeye kalkabilirler. Bu doğrudur ve haklılar; şiddet iyi bir şey değil ve çocuklarımıza iyi bir şey olma-dığını her zaman anlatmalıyız. Fakat bu aydın arkadaşlarımız, aynı çocuklar Supermen’i taklit ederken benzer şekilde düşünmeyeceklerdir. Ve hiç de şiddet ve kahramanlık karşıtı nutuklar çekmeyeceklerdir. Hz. İsa’nın bu sanal prototipi, yani Supermen, bir kurtarıcı olarak kahramanlık yaptığında aydınlarımızın gözlerine pek hoş görünüyor olmalı. Süpermen ve sonraki versiyonları; Batman, Örümcek Adam, Wonder Woman, Demir Adam, Flash, DeadPool, Catwoman…. Hıristiyan teolojisinin sanal izdüşümü. Çocuklar bütün gün bu kahramanlarla içli dışlı. Ailelere göre de bunların filmleri evdeki çocuklar için iyi bir vakit geçirtme aracı. Açıkçası ben milletimizin çocuklarının Supermen taklidi yapmasındansa Ertuğrul’a benzemek istemelerini, Ertuğrul’u taklit etmele-rini tercih ederim. (Çocukların “taklit ettiği” pedagojik bir gerçek. Bu o kadar da kötü bir şey değil. Taklitle öğreniriz, kendimizi geliştirir ve kendi tarzımızı buluruz. “Kopyalamak kendini yaratmaktır” diyor Pascal Brückner) Batı kültürünü daha çocukken çizgi filmlerle, filmlerle, bilgisayar oyunlarıyla doğrudan doğruya içselleştiren, Batılı olmaya özenen, kendine ait hiçbir şeyden haberdar olmayan, otantik kültürünü bilmeyen, ailesine ve kendi kültürüne yabancılaş-mış, Batı dillerinden birini çok iyi konuşabilen ama ana dilini bilmeyen, dedelerinin, ana babasının mezarında bir Fatiha bile okuyamayan, köksüz, taklitçi bir gençlik mi istiyoruz yoksa Batı kültürüne vakıf en az bir yabancı dille konuşabilen ama aynı zamanda kendi kültürüne, dinine de vakıf, ailesine bağlı, memleketini seven, devletine, bayrağına, ezana sahip çıkan, taklide ihtiyaç duymayan, evrensel ve milli olanı bağdaştırabilen, yaratıcı ve özgün bireyler mi istiyoruz? Söylediğim şey, tamamen Batı’yı dışlayıp içimize kapanmak değil. Böyle bir şey ne yararlı ne de istenir. Batı’yı en ücra köşelerine göre öğrenip keş-fetmeliyiz. Ama bize dair en önemli romanları yazmış edebiyatçımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, “kendimiz kalmaya da çalışarak” öğrenmeli, keş-fetmeliyiz. Biz kimiz? sorusunu kendimize sormak zorundayız. Köklerinize dayanmazsanız, yaratıcı olamazsınız. Boşlukta zıplanmaz, sadece zıplanmış gibi yapılır. Yani taklit edersiniz. Geleneğe dayanmak zorundasınız.

Diriliş dizisinde Ertuğrul, “Bir diriliş başlayacaksa evvelâ aklımızı ve gönlümüzü yeniden kazanmalıyız.” diyor. Ne güzel söylemiş. Şair İsmet Özel’i hatır-lattı bana; “eve dön, kalbine dön, şarkıya dön!” Sahi, gerçekten dönebilir miyiz? Bu kadar kültürel uyuşturucudan sonra dönebilir miyiz? Dönmeliyiz. Diriliş gibi diziler döndüğümüzün, dönmeye çalıştığımızın bir ispatı. Benzer şekilde cumhuriyetçi kanadın hoşuna giden Vatanım Sensin gibi diziler de tarihe dönü-yor. En azından memlekete dönüyor. Son günlerde popülerlik kazanan Payitaht Abdülhamit, Filinta, Mehmetçik Kutûl Amâre dizileri de eve dönmeyi vaat ediyor. Aslında Türk dizileri tarihe dönüyor. Memleketin tarihine dönüyor. Evine, yuvasına dönüyor. “Bütün dönüşler yuvayadır” der şair Novalis. Başka dönebileceği bir yer var mı?

“Ya devlet başa Ya Kuzgun leşe”.  Bakın, Diriliş dizisinde Ertuğrul ne diyor: “Yusuf’un yolunda kuyuda ölmekten korkmayız elhamdülillah.”  “Rızık endişesine düşüp kimsenin gölgesi olmayacağız.” “Hak için haktan gayrı bir yola düşmeyeceğiz.” “Cenk ölünce kaybedilmez, cenk düşmanlarımıza benzediği-mizde kaybedilir.” “Düşman bizi her daim dinç tutar, diri tutar.” “Pusatlarımızın erişemeyeceği yere dualarımız ulaşır.” “Hilalin önünde bulut durunca gece karanlığa kaldı sanılır. Hilal elbet yeniden parıldayacaktır.” “Şimdi ya ecdadımız gibi dirileceğiz ya da yok olacağız.” Diriliş dizisinin memleketin insanlarına bu kadar yakın gelmesi, yine bu milletin tarihinde gizli. Koca bir imparatorluğu kaybettik ve Batılılar karşısında kendimizi istemesek de mağlup hissediyoruz. Sadece şimdi değil, Batılılaşma hareketini başlatan, modernleşmeyi ordudan halka doğru yayan ve geliştiren Osmanlı ve cumhuriyet elitleri de mağlup hissedi-yor ve bu mağlubiyetten kurtuluş yolunu arıyordu. Bugün Avrupa Birliği ile ilgili son kararlar bu mağlubiyet hissini derinleştiriyor. Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin AB müzakerelerinin askıya alınmasının istendiği yıllık AP raporunu oy çokluğuyla, üstelik 370’e 109 gibi bir oy çokluğuyla kabul etti. Batı taklitçiliğimiz anlaşılan çok bir işe de yaramıyor.

İmparatorluğun şanlı günlerinin kaybıyla mağlubiyet hissini derinden yaşayan bir halk kendisini Diriliş dizisindeki şu sözlerle avutabiliyor, makus tali-hini yenme konusunda umutlanabiliyor: “Hilâlin önünde bulut durunca gece karanlığa kaldı sanılır. Hilâl elbet yeniden parıldayacaktır.” “Şimdi ya ecdadı-mız gibi dirileceğiz ya da yok olacağız!” ve şu söz ne kadar da doğru: “Cenk ölünce kaybedilmez, cenk düşmanlarımıza benzediğimizde kaybedilir.” Düşmanla-rımıza benzedik ve kaybettik. Özgünlüğümüzü kazandığımız ölçüde o hilâl elbet yeniden parıldayacaktır. Özgünlüğümüz imparatorluk halkı ya da halkları olmaktır. Ufku geniş tutmaktır. “Türkiye Cumhuriyeti resmi kurumlarıyla bir ulus devlettir. Bu tartışılmaz ölçüde açıktır. Fakat popülasyonu dolayısıyla, içinde yaşayan halkları dolayısıyla Türkiye de facto imparatorluktur” demişti rahmetli hocam Hüsamettin Arslan Jöntürkler Jönkürtler ve Muhafazakarlar: Meçhul Okurla Söyleşiler’inde.

‘Sizin geleceğinizi aramaktayım’

Soldan gelen ama solcuların kendisine düşman kesildiği, yerliliğe inanan Kemal Tahir, büyük tartışmalara sebep olmuş unutulmaz eseri Yorgun Savaş-çı’da “Siz benim geçmişi aradığımı sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Ben sizin geleceğinizi aramaktayım” diyordu. Diriliş dizisi bizim geçmişimize, tarihimize öykünmektedir, bu doğrudur ama asıl hedeflediği geleceğimizdir. Mesajları geleceğimiz içindir.

Türkiye bugün yurt dışına dizi ihraç eden bir ülke haline geldi. Diriliş Ertuğrul dizisi altmıştan fazla ülkeye ihraç ediliyor. Özellikle Ortadoğu ve Latin Amerika’da oldukça popüler. Milyonlarca Arap, Afrikalı vatandaş bu diziyi izliyor. Venezuella devlet başkanı Maduro diziyi seyrettiğini söylediğinde bize hiç de tuhaf gelmemeli. Ülkesinin durumu bugün ortada. Kendisine oynanan oyunların benzerlerinin dizide de olduğunu herhalde görüyordur. Cumhurbaşkanı-mız Erdoğan Bahreyn’de resmi orkestranın icra ettiği Diriliş müziğiyle karşılandı. Diriliş sadece milletimize değil, Ortadoğu için de Afrika için de umutları yeşertiyor. Kimlik bunalımı içindeki Osmanlı bakiyesi halkların dirilişinde adeta rol oynuyor. Mağlubiyet hissi içindeki Ortadoğu ve Afrika halklarının, bizim halkımızın Diriliş’in başrol oyuncusu Ertuğrul’la cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı özdeşleştirmesi hiç de şaşırtıcı değil. “Biz ancak rükûda eğiliriz” diyen bir liderin halkının gözünde milletin yeniden dirilişini temsil etmesi elbette kaçınılmaz.

Diriliş Ertuğrul, kimilerine bir kin, nefret, şiddet hikâyesi gibi ya da oldukça fantastik gelebilir. Böyle düşünenler dizinin niçin bu kadar izlendiğini, halkın niçin bu diziye bu kadar teveccüh gösterdiğini bir kez daha düşünmek zorundalar. Yıllarca, yıllarca bu halka gözlerinizi kapattınız. Çünkü anlamak istemediniz. Batılı ölçülerinize göre halk geri ve cahildi. Anlaşılmazdı. Ama halk sizi çok iyi anlıyor. Ve Ertuğrul’un şu sözlerini de: “Zalimler üzerimize zulüm yürüttü, baş eğmedik. Hainler içimize çöreklendi, sırtımızdan vurdu yere düşmedik. Bizi yıldırmak isteyenler bilecek ki, biz şehadeti yol, yolda karşımıza çıkan zorlukları bal eyledik. Kutlu davamız yolunda kara toprağa verdiğimiz her yiğit diriliş çınarına verdiğimiz bir can suyudur. Toprağa bir yiğit ekilir bin, yiğit filizlenir. Ant olsun ki! Eğer bütün hainlerden intikam almazsak, bu gök gibi kılıcım bedenime dalsın, kızıl kanıma bulanıp çıksın! Gök girsin kızıl çıksın! Gök girsin kızıl çıksın!..”

[email protected]