Bir model olarak Tanrı

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
15.04.2023

Milattan önce 320'lerden St. Aquinas'ın vefat ettiği 1274'e kadar geçen yaklaşık 1600 yıllık bir sürede Tanrı'ya benzeme kavram ya da fikrinin arkeolojisini yapan Şeyma Kömürcüoğlu, antikçağdaki gizem dinlerinden güncel metinlere kadar bu fikrin nasıl işlendiğini araştırıyor.


Bir model olarak Tanrı

İnsanın bilinçli bir şekilde inandığı Tanrı'yı kendine model alması ve ona benzeyerek ahlaken tekâmül sürecine girmesi anlamında kullanılan "Tanrı'ya benzeme" konusu felsefe tarihinin ikincil bile olamayacak kadar tali bir konusu addedilir genelde. Oysa Platon, Aristoteles, Philo, Plotinus, St. Augustinus, Farabi, İbn Sina, St. Aquinas gibi farklı isimler, farklı kültürler ve farklı coğrafyalarda sürekli ele alınmış, irdelenmiş konu ya da kavramlardan biridir Tanrı'ya benzeme fikri/kavramı.

Milattan önce 320'lerden St. Aquinas'ın vefat ettiği 1274'e kadar geçen 1300 yılı aşkın bir sürede Tanrı'ya benzeme kavram ya da fikrinin arkeolojisini yapan Şeyma Kömürcüoğlu, antikçağdaki gizem dinlerinden ve canlı ya da ölü iken tanrılaştırılan Roma krallarından yola çıkarak bu fikre zemin sağlayan tarihsel arkaplanı, stoacıları, Epikürüs'ü, Philo ve Plotinus'u uğrak noktaları olarak ele alarak St. Augustinus ile St. Aqunas'ın eserlerinde fikrin nasıl işlendiğini araştırıyor. İslam filozoflarında teşebbüh billah fikrini ele aldığı kitabının son bölümünde ise daha çok neoplatonist ve meşşai çizgide yer alan filozoflarda bu fikri ve onunla bağlantılı konuların nasıl işlendiğini irdeliyor.

Kavram arkeolojisi

Dini kültür-felsefi metin ilişkisini Tanrı'ya benzeme fikri üzerinden düşünen çalışmasında Kömürcüoğlu, bu fikrin felsefenin temel konu ve kavramlarıyla bağlantılarını kurmaya gayret ediyor, ayrıca onun 1300 yıl gibi uzun kronolojik ve İskenderiye'den Atina'ya, Horasan'dan ortaçağ Avrupa'sına kadar geniş coğrafi bir alandaki varlık biçimini ele alarak bu fikir etrafında önemli addedilebilecek bir kavram arkeolojisi gerçekleştiriyor.

Dinler tarihi ile felsefe tarihi arasındaki köprüyü kuvvetlendirmeye namzet çalışmasında Kömürcüoğlu, Helenistik dönemin gizem dinleri sayılan Kibele, Attis, Dionysus, Eleusis ve Mytra gibi gizemlerin Doğu spiritüelliğinin Yunan formundaki görünümleri olduğuna değinerek hemen hepsinde Tanrı'yı taklit/Tanrı'yla birleşme uygulamalarının olduğunu ve bu uygulamaların genelde Tanrı'nın ölümsüzlüğünü taklit, ahlaki kirlerden tenizlenme gibi amaçlar doğrultusunda gerçekleştirildiğini belirtiyor.

Tanrı'ya benzeme fikrinin farklı kullanım alanları olduğuna, bu alanlardan/konulardan birinin de siyasi güç devşirme olduğuna işaret eden Kömürcüoğlu, tanrılaştırılan Roma krallarına ilişkin analizinde bu noktanın altını çiziyor. Ancak, Kömürcüoğlu, bununla yetinmeyerek sosyolojik ve dini açıdan Roma imparatorlarının tanrılaştırılmasının toplumdaki seçkinler ve avam arasındaki sosyal ilişkide rastlanacak karmaşık ve karşılıklı olduğunda şüphe olmayan yükümlülükler ağını düzenleyen bir inanış olduğuna dikkat çekiyor. Bununla birlikte Tanrı-kral inanışında Tanrı kavramının içinde barındırdığı güç, ölümsüzlük, iktidar gibi özelliklerin bir imparatorda bulunması arzu edilen nitelikler haline gelmiştir. Roma imparatorluğunda imparatorun şahsının imparatorlukla özdeşleştirilmesi imparatorun tanrılaştırılmasını, Roma'nın tanrılaştırılmasını ve ilahileştirilmesini doğurmuştur.

Ele aldığı tarihsel kesitin kronolojik uzunluğu sebebiyle ansiklopedik bir tarzda Tanrı'ya benzeme fikrinin/kavramının farklı kültürlerdeki izini sürme amaç edinen Kömürcüoğlu, Platon'un Timaios eserinin Kindi'de Tanrı'ya benzeme fikrinin oluşumundaki etkilerini, İhvan-ı Safa'nın Platon'un tersine şairi filozoftan daha üst mertebede değerlendirmesinde ise onların şairin doğrudan Tanrı'dan aldığı ilhamla konuşurken filozofun kendinden konuştuğunu belirtmesini, yine Platon'un filozof-kralından Farabi'nin erdemli yöneticisine Farabi'de Tanrı'ya benzeme fikrinin aldığı biçimi, İbn Miskeveyh'in bu fikri meleklere benzemek ve ilahileşmek olarak yorumlayışını da kitabında konu ediniyor.

Ortaçağ Felsefesinde Bir Model Olarak Tanrı Şeyma Kömürcüoğlu Paradigma, 2023

Tek parti döneminde aranan milli burjuvazi

Türkiye'deki iktisadi hayatın en önemli eksikliklerinden biri olarak yüzyıl önce İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin milli iktisat hamlesi yanında "milli burjuvazi" oluşturma gayretleri göstermişti. Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte de İttihat ve Terakki'nin projesi idame ettirilmişti. Ancak 1929 ekonomik bunalımı başta olmak üzere, sermayenin yokluğu güçlü bir burjuvazinin Türkiye'de ortaya çıkmasına engel olmuştur. Hasan Yapıcı kitabında tek parti yönetimi altında milli bir burjuvazi oluşturma çabalarını ele alarak dönemin ekonomi politikalarını irdeliyor. 1923 ila 1950 arası kesitte Türk İktisat Tarihi'ni burjuvazi ekseninde değerlendiren kitap Yapıcı'nın doktora tezini de teşkil ediyor.

Tek Parti Dönemi Ekonomi Politikaları ve Milli Burjuvazi, Hasan Yapıcı, Çizgi Kitabevi, 2023

Fahreddin Razi'den Sadrüşşeria'ya dilin kesinliği

Moğol istilasının sürdüğü bir dönemde yaşadığını bildiğimiz Sadrüşşeria Hanefi fıkhına büyük katkı veren alimler arasında sayılır. Taftazani'nin hakkında "muhakkik imam, akıl ve nakil terazisinin dili, fıkıh ve usul ilimlerinin dallarını ayrıştıran" ibarelerini kullandığı Sadrüşşeria'nın Fahreddin Razi ile açılan dilin kesinliği tartışmasını Hanefi fıkıh usulüne taşıyan isim olduğunu belirten Selma Çakmak kitabında Sadrüşşeria'nın dilin kesinliği meselesine yaklaşımını, kesinlik anlayışını ve argümanlarını tartışıyor. Çakmak, ayrıca Sadrüşşeria'nın ardından Hanefi fıkıh usulü literatüründe dilin kesinliği meselesinin seyrinin ne olduğunu da araştırıyor.

Fıkıh Usulünde Lafızların Kesinliği Problemi, Selma Çakmak, TİMAŞ, 2022

@uzakkoku