Bir muhabbet kuşu; Zeki Müren

Mustafa Çiftçi / Yazar
31.01.2020

Zeki Müren’in Türkçeyi kullanması konusunda kendine has vurgularıyla sınırları zorlayan üslubu bence bilinçli bir tercihti. Bağdat’ta kapalı çarşıda sarraf olan bir mülteciden dinlemiştim. “Zeki Müren’in Türkçesi çok güzeldir” diyordu. İbrahim Tatlıses’i sormuştum “Hayır, onun Türkçesi bozuk” demişti. Ana dili Arapça olan birinde bu hissiyat nasıl oluşmuştu hayret etmiştim.


Bir muhabbet kuşu; Zeki Müren

Zeki Müren denilince aklıma ilk gelen fakültede arabesk müzikle ilgili çalışan hocanın kitabında onu arabeskçiler arasında saymasının bendeki şaşkınlığıdır. Halbuki bize göre o sanat müziği ya da kendi ifadesiyle “musikî” okuyordu. Birazcık deşeleyince anladım ki sanatçıların birden fazla yüzü var. Nietzsche’nin bir sözü var. “Büyük kişiler zıtlıkları bünyesinde barındırır” der. Zeki Müren de musikî ve arabeski, popüler ile klasiği, saadet ile acıları şöhret ile unutulmayı hayatında bir arada görebileceğiniz bir isim...

Çocukluk, ilk gençlik

6 Aralık 1931 Doğumlu olan ve kereste tüccarı Kaya Müren ile ev hanımı Hayriye Müren’in tek çocuğu olan Müren yakınlarının ifadesiyle her alanda birinci idi. Ve arkadaşlarıyla oyunlarında solist rolündeydi. Sesinin güzelliği hemen ilkokulda keşfedilen Müren için sanatçılığın vazgeçilmezi olan görünme isteği o yıllarda kendini belli eder. Zaten kendisine müsamerelerde roller verilir. Ve her alandaki başarısı ile ve evin tek çocuğu olması sebebiyle gözde bir çocuktur ama o kendi ifadesiyle, “Bursa bana dar geliyordu büyükşehire yani İstanbul’a taşmak...” arzusuyla Boğaziçi Lisesine kaydolur. Hani meşhur bir söz vardır. “Cemal ve kemal sahibi görünmek ister” denir. İşte Zeki Müren de içindeki enerjiyi ve muhteşem sesini, kendisindeki “cemal” yani güzellik tarafını göstermek isteyerek, gayet anlaşılır bir sanatçı tavrı benimseyerek yönünü İstanbul’a çevirmiştir.

İstanbul’a taşmak

Taşmak arzusuyla gittiği İstanbul’da yaşadıkları için hakikaten “taşmak” ifadesi en uygunudur. Liseyi başarıyla bitirmesi, akademi imtihanı kazanması, İstanbul Radyosu’nun açtığı solist imtihanında 180 den fazla kişi içinden seçilmesi, 1950 yılında programa başlaması hep doğru adresi bulmuş bir akışı ve taşmayı hatırlatır bize. Müren’in hayatı, doğru adresler, doğru kişiler manzumesidir. Hayatında büyük sıkıntılardan sonra şöhrete kavuşma, dramlarla dolu bir aile, inişli çıkışlı arkadaşlıklar değil de planlı programlı bir gidişat vardır. Bu gidişatın bir durağı da Muhabbet Kuşu” şarkısıdır. O dönemde İstanbul Radyosu’nun sesi Anadolu’ya tam ulaşmamaktadır. Ama bu parça Müren’in şöhretini uçurur. Ve artık radyoyla beraber bu plak sayesinde Müren ismi tüm ülkede kalıcı bir yer edinir.

İlk filmidir. Cahide Sonku ile çekmiştir. Çocukluktan gelen heves ile sinemaya bu filmle adım atmıştır. O dönem için popülerliğin vazgeçilmez mecrası olan sinemada “görünmesi” yetiyordu. Ve zaten şarkıcı filmlerinde, film görüntü ihtiyacını karşılar. Bir şarkıcı vardır, şöhretlidir, halk onu ucuz yoldan ve estetize edilmiş olarak görmek dilemektedir.

Gazinoculuk.

Eğlence kültürü konusunda emek verenler gazinoculuk denilen modelin Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Zeki Müren çizgisini takip ettiğini söylerler. Bu çizgide belki de en çok ekmek yemiş olan ve neredeyse seksenlere kadar devam eden Zeki Müren’dir. “T” şeklinde sahneler, şatafatlı dekorlar, sazendelerin tek tip ve gösterişli kıyafetleri gibi ona has özellikleri ile anılır gazinoculuğu.

Türkçe’ye hürmet

Türkçeyi kullanması konusunda kendine has vurgularıyla sınırları zorlayan üslubu bence bilinçli bir tercihti. Ve gösterinin bir parçasıydı. Arabesk bile söylesem Türkçeye olan hürmetim devam ediyor mesajıydı ki “okumuş” seyircisinden hiç kopmaması Türkçeyi kullanması ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bağdat’ta kapalı çarşıda sarraf olan bir mülteciden dinlemiştim. “Zeki Müren’in Türkçesi çok güzeldir” diyordu. İbrahim Tatlıses’i sormuştum “Hayır, onun Türkçesi bozuk” demişti. Ana dili Arapça olan birinde bu hissiyat nasıl oluşmuştu hayret etmiştim.

Büyük kararlar...

Sanatçılar büyük kararlar almaları gerektiğinde çoğu zaman rasyonel olmaktan çok uzak kararlar alıyorlar. Kalp rahatsızlığı sebebiyle Amerika’da kendisine yapılan telkin ve tavsiyeler arasında ameliyat olması da varken O nasıl bir motivasyonla bilinmez ameliyat olmaktan vazgeçmiş ve perhizi de bozmuştur. Etrafında çok fazla insan olmasına rağmen yalnız olan sanatçıların büyük kararlar alırken sergiledikleri böylesi çocuksu halleri beni hep şaşırtmıştır ve acaba yalnız olmasalar yine böyle davranabilirler mi merak ederim.

Müren koyu bir inziva dönemi geçirdi. Sanatçıların bu dönemlerde içine kapananları, kendini yenileyenleri, küslüklerini koyulaştıranları, hayatla beraber sanatlarına da küsenleri yani türlü türlü değişim dönüşümler geçirenleri vardır. Ama biz Zeki Müren’in inzivasının onun hayatında neye denk düştüğünü bilmekten mahrumuz. İki sebepten, birincisi; Zeki Müren şöhrete alışıktı ve mahremini yönetmeyi iyi biliyordu. Mahrem iyi kontrol edilmesi gereken kıymetli bir şeydir. Müren’in mahrem sınırından dışarıya pek bir şey sızmadı. İkincisi; bizdeki şöhret anlayışının hala çok iptidai olmasındandır. Şöhretli insanların hayatını öğrenmekle kurcalamak arasındaki çizgiyi pek tutturamıyoruz. Ve merakımız bizi nereye sürüklerse gidiyoruz. Halbuki şöhretli insanların hayatını merak ederken bize yansıyan yönüyle yani sanatını merkeze alarak bir merak terbiyesi yapmalıyız. Merak edelim ama kahvaltıda ne yediğini değil mesela repertuvarını neye göre seçtiğini merak edelim. Aşk hayatını değil de mesela arabesk parçaları albümlerine alma sebebini merak edelim. Diğer türlü merakımız kedilerin çöp karıştırması gibi doyumsuz bir işe dönüşüyor ve Müren bu doyumsuzluğa tahammül edemezdi ve kendine iyice kapattı.

Başladığı yerde bitti

Çocuk yaşta evde arkadaşlarıyla oyunlarında hep solist olan, başroller alan Müren’in yalan dünyadaki serüveni sahnede başladı sahnede bitti diyebiliriz. Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir ilahi ikazının sırrına ermiş gibi bir sonla kapandı Müren’in hayat perdesi. Hemen her şeyi göz önünde gerçekleşen Müren’in ölümü de bir ödül töreninden hemen sonra yine herkesin gözü önünde oldu. Ondan geriye kalan ne varsa kurcalayan bir merakla değil akademik disiplinle terbiye edilmiş araştırmacıların ilgisine hazır olarak bekliyor. Belki araştırmacıların emeği sonrasında sanatı ile alakalı sorularımıza cevap bulabilir ve magazin kirliliği arasında kaybolan Müren’i hakkıyla görebiliriz.