Bir prensin yükselişi ve düşüşü: Muhammed Bin Selman

Mehmet Rakipoğlu/ Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü
15.12.2018

Veliaht Selman’a alternatif prens sayısı ne kadar fazla olursa olsun, ABD’nin duruşu kritik önem arz etmektedir. Nitekim ABD yanlısı bir duruş sergileyen Prens Naif’in veliahtlıktan azledilmesine tepkisiz kalan Trump yönetimi milyarlarca dolarlık silah satışına ve İsrail’in güçlenmesine hayır demeyen MbS’yi elinden kaçırmak istemeyecektir.


Bir prensin yükselişi ve düşüşü: Muhammed Bin Selman

2018 yılının Ekim ayında Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda vahşice öldürülmesi ile birlikte uluslararası medyanın gündemi yeniden Suudi Arabistan ve I.Veliaht Muhammed bin Selman (MbS) oldu. Yemen’deki insani krizin, Katar’a uygulanan ablukanın, Lübnan başbakanı Hariri’nin istifa sürecinin mimarı olan MbS ve Suud rejimi bir süredir bazı Batılı ülkeler ve yöneticiler tarafından ciddi manada eleştiriliyordu. Tüm eleştirilere rağmen de facto kral MbS, Abu Dabi’deki de facto kral Muhammed Bin Zayed (MbZ) ile kurduğu yakın ilişkiler Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi noktasında ajandası olan başta Siyonistler olmak üzere birçok aktörle işbirliği yaptı. Bu, MbS ve MbZ’nin krallık yolunda bölgesel ölçekte rahat hareket edebilmelerini sağladı. Özellikle ABD başkanı Donald Trump’ın ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ciddi desteğiyle Filistin’in yeniden dizaynı ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin “laikleştirilmesi” projesi her iki veliahtın etkin olduğu süreçler olarak önümüze çıktı. Bölgesel ölçekte BAE- İsrail- Mısır gibi ülkelerin önemli ölçüde desteğini alan MbS’nin Kral Selman sonrası tahtın yeni sahibi ve “Mekke ve Medine’nin hizmetkarı!” olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Başta Avrupalı ülkeler olmak üzere küresel ve bölgesel önemli aktörlerin birçoğuyla yakın temas kuran MbS takip ettiği kamu diplomasisi ile Suud krallığının uluslararası imajını yenilemişti. Birçok işadamı, eski siyasetçi ile görüşen MbS’nin tahta geçmesi için sadece 82 yaşındaki babasının vefat etmesi yeterliydi. Fakat MbS’nin 2015’te başlayan ve durdurulamayan yükselişi, Ekim 2018’de dibe vurdu.

Taht yolunun açılışı  

MbS’nin krallığına giden yol birçok stratejik adımla açılmıştı. Bunlardan ilki MbS’nin babası Kral Selman’ın tahta geçtiği 2015 yılında Savunma Bakanlığı görevine getirilmesi oldu. Özellikle Kral Selman’ın yakın çevresindeki şahısların MbS kontrolünde olması bu durumu kolaylaştırdı. Savunma Bakanı olduktan sonra MbS krallığın dış güvenlik meselelerinde en yetkin isim konumuna yükseltildi. Bu durum Riyad’ın agresif bir dış politika izlemesine neden oldu. Bu noktada MbS’nin ilk işi İran’ın bölgesel gücünü sınırlandırmaya yönelik hamleleri hayata geçirmek oldu. Bush dönemi ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle bölgede daha rahat hareket edebilen İran tehdidi, Obama döneminde Washington’ın Arap ayaklanmalarında diktatöryel yönetimlerin devrilmesine gerekli “tepkiyi” vermemesi ve P5+1 anlaşmasının imzalanması ile daha da gün yüzüne çıkmıştı. İran tehdidinin ortadan kaldırılması için MbS’nin ilk işi sınır sorunları yaşanan ve Zeyidi (Şiiliğin bir kolu) Husilerin Yemen’den uzaklaştırılmasını amaçlayan askeri operasyonu başlatmak oldu.

MbS’nin krallığa giden yolunu açan ikinci stratejik adım uluslararası iletişim ağlarının MbS lehine kullanmasıydı. Özellikle Muhammed Dahlan gibi bölgenin kritik karanlık yüzleriyle ve Trump’ın Yahudi damadı John Kuschner ile defalarca görüşmüş olması MbS’nin krallık serüveninde ABD ve İsrail desteğini almasını sağladı. Bu noktada MbS hem Trump hem de Netanyahu için en makul prens görünüyordu. İran’ın bölgesel ölçekte sınırlandırılması, İsrail’in Filistin’i işgalinin boyut değiştirmesi ve Batı’ya şirin görünecek ılımlı İslam projesinin hayata geçirilmesi için MbS desteklendi.

Silah olarak petrol

MbS’nin krallığa giden yolunu kolaylaştıran üçüncü adım ise MbS’nin ekonomiyi ve petrolü silah olarak kullanmasıydı. MbS enerjide Suudi petrolüne, ekonomide Suudi desteğine ve yatırımına önemli ölçüde bağımlı olan bölge ülkelerini yanına çekti. Özellikle Katar krizi ve Kaşıkçı cinayetinde söz konusu durum net şekilde görüldü. MbS’nin krallığa giden yolunu daha da açan dördüncü stratejik adım ise MbS’nin iç siyasetteki güç konsolidasyona yönelik hamleleri oldu. 2017 yılında I.Veliaht olması ile birlikte MbS Suud iç siyasetinde daha da dominant bir aktör haline geldi ve güçlendi. İç- dış politika, ekonomi ve sosyal gelişmelerde ortaya atılan projelerin mimarı MbS olarak sunuldu. Petrol ve doğal kaynaklara bağımlılığı azaltma gibi birçok hedefi içeren 2030 vizyonu bu projelerden bir tanesi olarak zikredilebilir. MbS I.Veliaht olduktan sonra ortaya koyduğu projelere ve attığı hamlelere yönelik herhangi bir eleştiriyi kabul etmedi. Potansiyel tehditleri ortadan kaldırmak ve korku krallığı kurmak amacıyla birçok işadamı, siyasetçi, prens, gazeteciyi tutukladı ve Ritz Carlton otelini hapishaneye çevirdi. Gözaltına alınanlardan kimisi işkenceyle öldürüldü, kimisi fidye karşılığı kimisi yazı yazmamak karşılığında serbest bırakıldı.

MbS’nin krallık yolunu açan stratejik adımlara bakılacak olursa -en azından şimdilik- herhangi bir somut başarının olmadığını rahatlıkla söylenebilir. Örneğin 2015’ten beri Yemen’de sürdürülen savaşta neredeyse hiçbir olumlu gelişme elde edilemedi. Aksine Suudi Arabistan’ın liderliğindeki koalisyon bir anlamda dağıldı. Sahadaki duruma göz atılacak olursa BAE’nin güneydeki ayrılıkçıları desteklediği, Suudi Arabistan’ın ise Yemen’in toprak bütünlüğünü ve Husilerin ülkeden çıkarılmasını öncelediği görülmektedir. Ayrıca iki ülke arasındaki siyasi ayrışmaların kimi zaman askeri çatışmalara dönüştüğü de bilinmektedir. Başarısız adımların bir diğeri ise MbS’nin uluslararası desteğinin yetersiz ve işlevsiz olmasıdır. Trump ve Kuschner gibi siyasi kimlikleri ve politik tecrübeleri olgunlaşmamış aktörlerle yapılan işbirlikleri üzerine inşa edilen planlar başarılı olmamıştır. Bu noktada zikredilebilecek bir örnek Katar krizidir. Başarısız adımların bir diğeri ise petrolün silah olarak kullanılmasıdır. Petrol üretiminin azaltılmasını ve fiyatların artırılmasını isteyen Suudi yönetiminin petrol üzerinden siyaset yapması da pek rasyonel değildir. Son olarak MbS’nin iç siyasette güçlenmesine yönelik uyguladığı ajandanın kalıcı bir sonuç üretemeyeceği söylenebilir. Dolayısıyla MbS’nin krallık yolunu kolaylaştıracak stratejik adımları ilerleme sağlamadı. MbS Trump’a daha bağımlı hale geldi ve kendi yerine alternatif isimlerin öne çıkmasına yol açtı.

Alternatif prensler

MbS’nin özellikle Kaşıkçı cinayetinden sorumlu olduğu iddiaları CIA’in yayınladığı rapor sonrası daha çok konuşulmaya başlamıştı. Her ne kadar Trump, Kaşıkçı meselesinden ötürü MbS’yi korumaya çalışsa da gerek cumhuriyetçi gerekse demokrat senatörlerin tavırları Trump’ın iç siyasette sıkışmasına neden oldu. Trump’ın Amerikan iç siyasetini öncelemesi ve bölgede yeniden mevzilenmesi ile Körfez’de oluşan boşluğu Fransa, Çin ve İngiltere gibi aktörler doldurmaya yönelik adımlar atmıştı. Özellikle Londra’nın Brexit süreci sonrası yeni ekonomik sahalar arayışında olması söz konusu adımların hızlanmasına neden olmuştu. İngilizlerin bölgede askeri üsler açmasının yanında siyasi hamleleri de ortaya çıktı. Bu noktada bir süredir kendi isteğiyle Londra’da sürgün hayatı yaşayan Kral Selman’ın üvey kardeşi Prens Ahmed bin Abdülaziz söz konusu siyasi hamlelerin bir uzantısı olarak görülebilir. MbS’nin yerine gelebilecek alternatif prensler arasında en üst sırada zikredilebilecek Prens Ahmed, Yemen’deki savaşa ve MbS’ye mesafeli bir duruşa sahip olması ile tanınmaktadır. Prens Ahmed’in Londra’daki sürgün hayatından ABD ve özellikle İngiltere güvencesiyle Riyad’a dönmesi Suud iç siyasetindeki dengeler açısından önemli olarak görülmektedir. Suud ailesi içerisinde MbS’ye karşı bir muhalefetin oluştuğu iddiası da hesaba katılırsa Prens Ahmed’in önümüzdeki dönemde Suud siyasetinde daha çok ön plana çıkabileceği söylenebilir. Fakat veliahtlık potansiyeli açısından düşük bir profil çizen Prens Ahmed’in MbS yerine I.Veliaht olması ihtimali düşüktür. Nitekim iç ve dış siyasette belirli ölçülerde güçlenmiş MbS’nin krallık yolundan tamamen uzaklaştırılması kısa vadede zor gözükmektedir.

MbS’nin yerine gelebilecek alternatif prensler arasında ikinci sırada zikredilebilecek isim Prens Mut’ib’dir. 2015’te ölen kral Abdullah’ın oğlu olan Prens Mut’ib, Suudi Arabistan’ın güvenliği açısından kilit isimlerden birisidir. Milli Muhafızların başında görev alan Prens Mut’ib, MbS’nin potansiyel rakip olarak gördüğü isimlerin başında geliyordu. Prens Mut’ib’in hem güvenlik güçleri gibi önemli konumda olması hem de Kral Selman’ın selefi Kral Abdullah’ın olması hasebiyle iç siyasi dengeler bağlamındaki yakın ilişkilerini hesaba katan MbS, Prens Mut’ib’i de tehdit olarak görüp Ritz Carlton hapishanesine almıştı. İddialara göre Prens Mut’ib 1 milyar dolar gibi bir rakam ödeyerek ve MbS’ye karşı duruş sergilememe vaadi karşılığında serbest kalmıştı. Gerek MbS’ye olan kişisel hırsı gerekse güvenlik meselelerindeki tecrübesi Prens Mut’ib’i MbS yerine gelebilecek en güçlü ikinci prens olarak öne çıkarmaktadır.

MbS’ye alternatif prens sayısı ne kadar fazla olursa olsun, ABD’nin duruşu kritik önem arz etmektedir. Nitekim ABD yanlısı bir duruş sergileyen Prens Naif’in veliahtlıktan azledilmesine tepkisiz kalan Trump yönetimi milyarlarca dolarlık silah satışına ve İsrail’in güçlenmesine hayır demeyen MbS’yi elinden kaçırmak istemeyecektir. Her ne kadar MbS’nin I. Veliatlıktan ve dolayısıyla krallıktan uzaklaştırılması uluslararası toplumda ve medyada yankılansa da başta ABD’nin tavrı olmak üzere Suud iç siyasetindeki dengeler de dahil olmak üzere birçok unsur şu sonuçları ortaya çıkarıyor: MbS Kaşıkçı meselesi başta olmak üzere krallık yolunu açan stratejik adımlarında yanıldı ve 2015’ten beri yakaladığı yükselişi kendi elleriyle yavaşlattı. Fakat bununla birlikte ABD’nin “çıkarları önceleme” politikası nedeniyle MbS’nin kısa vadede I.Veliahtlıktan uzaklaştırılması da zor görünüyor.