Bir proje olarak Yunanistan

Koray Şerbetçi/ Tarihçi-yazar
13.01.2019

Pan-Helenizm; Helen şovenizmi, emperyalizm ve Ortodoks tutuculuğuyla harmanlanmış garip bir politik akımdır. Dahası 19. asırdan bu yana Türk varlığı için ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Ama Pan-Helenizmin tehdit edici gücü, kendi varlığından ve dinamiklerinden kaynaklanmamakta, emperyalist Batı tarafından kullanılmaya elverişli olmasından ileri gelmektedir.


Bir proje olarak Yunanistan

Bulunduğumuz coğrafyanın tarihî serüvenine baktığımızda rekabet halinde üç aktör görülür: Batı, İslam ve Ortodoksluk. Bölgenin esas mücadelesi Doğu-Batı ekseninde sürerken dikkate alınması gereken yan figürlerden birisi de modern çağlarda türetilmiş politik bir proje olarak Pan-Helenizm yani Yunan yayılmacılığıdır. Pan-Helenizm; Helen şovenizmi, emperyalizm ve Ortodoks tutuculuğuyla harmanlanmış garip bir politik akımdır. Dahası 19. asırdan bu yana Türk varlığı için ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Ama Pan-Helenizmin tehdit edici gücü kendi varlığından ve dinamiklerinden kaynak-lanmamakta, emperyalist Batı tarafından kullanılmaya elverişli olmasından ileri gelmektedir.

Çar Petro’dan itibaren Baltık Denizi ve Karadeniz’de etkin olan ve yayılan Rusya’nın Çariçesi II. Katherina yayılmacılık planı doğrultusunda bölgede kendi kontrolünde bir Yunan devleti inşa etmeye koyulmuştur. Hedef İstanbul’u, Boğazları ve Ege Denizi’ni kontrol ederek Akdeniz’e inmek-tir. Zira bu bölgeleri kontrol etmeyen bir devletin küresel imparatorluk olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Proje ortağı olarak Balkanlarda verilen tavizlerle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da yanına çeker.

Megali İdea

Uluslararası sahada yalnız kalsalar da projeyi hayata geçirmek için Rusya ve Avusturya Osmanlı ile savaşa tutuşur. Ama kaderin cilvesine ba-kın ki tam savaş sürerken Fransız İhtilali patlak verir ve Avusturya ihtilal dalgasının ülkesine erişeceğinden endişeyle savaşı bırakır.

Böylece Grek Yani Yunan Projesi kesintiye uğrar. İşte şimdi İngiltere’ye gün doğmuştur. Dönemin İngiliz başbakanı William Pitt “Artık Rusya’nın doymak bilmeyen ihtiraslarına bir set çekmenin zamanı gelmiştir” şeklinde bir açıklamada bulunur. Bu söz önemlidir çünkü İngiltere aslında Grek projesine karşı değildir yalnızca müteahhitliğini Rusya’ya bırakmak istemez.

Bu süreçte başta İngiltere olmak üzere Batı, hem Rusya’ya bir ders vermek hem de kendi nüfuzlarını koruma adına Batı’nın doğu kapısına yeni bir bekçi dikmeye karar verdi. Patrikhane, Rum tüccarlar, Rum eşkıyalarının kol kola girmesiyle 1821’de Mora’da büyük bir Rum isyanı başladı. Fakat Rusya’nın ve Helen asilerin bu işin altından kalkamayacağı görülünce önce Batı kamuoyuna Türkofobi ve Helenofili pompalandı. Ardından Batı doğrudan devreye girdi. 1827’de Osmanlı’ya karşı Navarin’de uluslararası askerî bir operasyon yapıldı.  Böylece Batı, Osmanlı Devleti’ne 1829 Edirne Antlaşması’nı imzalatarak Yunanistan’ı kurdu. Batı’nın Osmanlı Devleti’ne doğrudan müdahalesiyle kurulan Yunanistan her daim Batı’nın şımarık çocuğu rolünü oynamayı da ihmal etmedi.

Balkanlardaki misyon 

Yunanlılar tarih boyunca yayılmacı misyonlarını Batı kamuoyu tarafından daha anlaşılabilir bir kılığa büründürdü. Kadim zamanların Helenle-ri nasıl Persleri durdurduysa modern Yunanlılar da sözde barbar saydıkları Türkleri öyle durduracaktı. Yani eski Yunanlıların yerini Mora Rumları alıyor, Osmanlı’ya da Perslerin rolü veriliyordu.

Gerçi Jacob Philipp Fallmerayer gibiler, Yunanistan’da antik devirlerdeki Yunanlıların bulunmadığını, şimdikilerin Slav ya da Arnavut kökenli olduğunu söylese de boşunaydı. Çünkü tarihsel proje için bunun çok da önemi yoktu. Fransız yazar Edmond About bu hali şöyle özetlemişti: “Yu-nanlıların alınlarının teriyle kazandıkları tek şey ünleridir.”

Yunanistan’ın benimsediği Megali İdea; içe doğru Bizans’ın ihya edilmesi, dışa doğru Doğulu barbarlığa (!) karşı güya kral Leonidas gibi diren-mekti. 14 Ocak 1844’te Yunanistan Başbakanı Ioannis Kolettis’in meclisteki  konuşmasında; Yunanistan’ın (Bizans) çöküşü ile Batı’nın aydınlanma sürecinin başladığını, şimdiyse Yunanistan’ın yeniden ortaya çıkışıyla hedefinin Doğu’yu Helenleştirerek uygarlaştırmak olduğunu savunmuştu.

Yunan projesi her daim Batı’nın vesayeti altındaydı. Örneğin 1897’de Osmanlı ile yaptığı savaşı Yunanlılar kaybedip Türkler Atina önlerinde boy gösterince hemen Osmanlı’nın karşısına Batı dikilmişti.

1912’de Yunanlıların da arasında bulunduğu Balkan devletleri Osmanlı’ya karşı modern Haçlı Seferi başlattığında, sınırların değişmesine rıza göstermeyeceklerini ilan eden Batı devletleri, Osmanlı bozguna uğrayınca Balkan devletlerinin savaşta aldıkları yerlerin onların hakkı olduğunu savundu. Çünkü Yunan Kralı Yorgi, Osmanlı’ya savaş ilan ettiğinde tüm dünyaya şöyle seslenmişti: “Vatana ve esir kardeşlerimize karşı olan kutsal görevlerimiz bizi silaha sarılmaya ve Türkiye’deki Hıristiyanların çektikleri ıstıraplara son vermeye zorluyor. Yunanistan bu savaşa Doğu’nun mazlum halklarının özgürlüğü ve hakları için girişmektedir. Kara ve deniz ordularımız millete ve Hıristiyanlığa karşı yükümlülüğünü bilmektedir. Yunanistan, kardeş ve müttefik devletlerle birlikte uygarlık adına kutsal amaca doğru yürüyecektir.”

Bu nedenle Yunanlılar Balkanlardaki Müslüman Türk sivil ahaliye karşı, öldürme, tecavüz, yağma gibi suçlar işlerken Batılılar başka tarafa bakmayı tercih ettiler.

Anadolu macerası

Ama asıl ilginç olan hadise I. Dünya Savaşı’nda yaşandı. Aslında İtilaf Devletlerine yakın olan ve o blokta savaşa gireceğine inanılan Yunanis-tan birden rotayı Almanlara kırdı. Ama bu bile Batı kamuoyunu kızdırmadı. Aksine savaş sonunda Yunanlılar bırakın bedel ödemeyi aksine ödül-lendirildiler. Yunanlılar yine tarihi rollerini oynamak için hazır kıta beklediler. Yunanistan projesinin babası İngiltere, Anadolu’da bir Yunan bekçiden daha iyisini bulamazdı. Zaten Yunanistan’ı bunun için kurmamışlar mıydı?

Yunan Başbakanı Venizelos’un “İki kıta ve beş denizde” (Adriyatik Denizi, Karadeniz, Akdeniz, Marmara ve Ege Denizi) Yunanistan sloganı ile çerçevelediği tarihsel proje artık hayata geçirilebilirdi. Hemen aynı propaganda işlemeye başladı. Yunan tarihçi Moskopulos, 1920’de Tarihleri Tara-fından Hüküm Giydirilen Türkler adlı kitabında tüm Yunan düşüncesine tercüman olarak şöyle diyordu: “Tarih hükmünü vermiştir. Bu yağmacı ve katiller milletinin Avrupa’da oturmaya hakkı yoktur. Atalarının yaşadıkları yere gitsinler!”

Türk ordusu 1921’de Eskişehir ve Kütahya’yı kaybedip Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilirken Yunan kralı Konstantin yine tarihsel sembollere başvurdu. Yunan ordusunun ilerleyişini Büyük İskender’in ilerleyişine benzetiyor, Gordion düğümünü Yunanistan’ın çözüp Batı’yı Türk derdinden kurtaracağını vaat ediyordu.

Pan-Helenizm ve Kıbrıs 

Yunanlılar 1922’de bozguna uğrayıp Anadolu’yu terk ederken tıpkı 1912’de yaptıkları gibi sivil Müslüman Türk ahaliyi öldürdü, tecavüz ve yağmada bulundu. Batılı devletler yine başka yöne doğru bakıyorlardı.

Yunanistan 1951’de İngiltere egemenliğinde bulunan Kıbrıs Adası’nın kendi yönetimine bırakılması için İngiltere’ye başvurdu fakat olumsuz ce-vap aldı. Yılmadı 1954’te Birleşmiş Milletlere başvurdu. Kıbrıs’ın kendi kaderini belirlemesi için halk oylaması talep etti. Böylece Ada’nın çoğunlu-ğunu oluşturan Rumlar sayesinde Kıbrıs’ı kendine bağlayacak, Türkiye’ye karşı Akdeniz’de Helen çemberini kapatacaktı. Böylece tarihî misyonunu da yerine getirmiş olacaktı.

Soğuk Savaş şartlarında temkinli Batılı devletler, elbette Yunanistan’ın bu radikal isteğini hemen kabul etmedi. Batı her ne kadar Yunan tezini desteklese de SSCB’ye karşı ileri karakolu olarak gördükleri Türkiye’yi de gücendirmekten yana değildi.

Bunun üzerine Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan’ın desteğiyle EOKA terör örgütünü kurdu.  Hedef Ada’daki Türklere karşı şiddet kullanarak etnik te-mizlik yapmak ve daha sonra Kıbrıs’ı Yunanistan’a katmaktı. Bu düşünce Megali İdea’nın bir paçasıydı.

EOKA, Türk köylerinde katliamlara başladı.  Bu durum üzerine Türkiye, Kıbrıs’ın Türk ve Rum toplumları arasında bölüşülmesini önerdi. İngil-tere ve Yunanistan öneriye sıcak bakmadı. Diplomatik çözümsüzlük sürdükçe Rumlar, Türk toplumu üzerindeki baskı ve şiddeti artırdı. EOKA mili-tanları Akritas Planı gereğince pek çok Türk’ü vahşice katletti. Kanlı Noel denilen katliamlar sürerken Batılılar yine başka tarafa bakıyordu. Zira Yunanistan Batı’nın ona verdiği görevi ifa ediyordu.

İki toplumlu bağımsız cumhuriyetin kurulması dahi Batı tarafından şımartılmış Pan-Helenizmi tatmin etmedi. EOKA’cılar 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta askerî bir darbe yaparak Cumhurbaşkanı Makarios’u devirdiler. Yerine Nikos Samson’u geçirdiler ve Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.

Pan-Helenizm’in bu hamlesine Türkiye sert tepki gösterdi. Malum olduğu üzere Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Barış Ha-rekâtı’nı gerçekleştirdi. Zira Türkiye her ne kadar o yıllarda tam anlamıyla Batı blokunun bir parçası ise de birden bire tarihsel kodları canlanmıştı. Türkler tüm tarih boyunca olduğu gibi 1974’te de Yunanlılık’ın çemberini Asya adına yine kırmıştı.

Kısacası tarihsel süreçte yaşananlar bize öğretmekte ki Türkler ve Yunanlılar arasındaki gerilim ne günün politikasının ne politikacıların eseridir. Dış politika kimi zaman yumuşar kimi zaman gerginleşir ama ne kadar makyajlasanız da tarihin milletlere yüklediği rol ve vazife an gelir kendini gösterir.

@koray_serbetci