Bir sosyal terörizm örneği olarak LGBTİ hareketleri

Hamza Dağ/ AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
27.09.2023

Küreselleşen dünyayla birlikte kültürel, davranışsal bir ‘standart' fikri ortaya atıldı. Bu ‘standart', ‘üstün' tabakayı belirleyen kaideler topluluğu olarak sürekli bize dayatılmaya çalışılıyor. Söz konusu içeriğin eleştirilmesi ise antidemokratik bir eylem olarak değerlendiriliyor.


Bir sosyal terörizm örneği olarak LGBTİ hareketleri

Korku, sindirme, tehdit olarak bilinen terörizm, günümüzde eylemlerini farklı yöntemlerle de uyguluyor. Sadece silahlı değil, siyasi, ekonomik, psikolojik ve sosyolojik alanlarda da kendini gerçekleştirebilme potansiyelini içinde barındırıyor. Terörizm, eylemlerini uzun vadeye yayarak karanlık bir operasyonel süreci takip eder, içten içe kemirici, "Bir gün değil, her gün öldüren" bir strateji izler. Terörizm, musallat olduğu devlet ve milletlerin huzurunu, düzenini bozan, bölücü ve dönüştürücü bir zihniyetle onların değerlerini de delmeyi hedefleyen sinsi bir düşmandır. Nitekim bu ayağıyla terörizm, sosyal yaşamı da kuşatmaya çalışan yıkıcı bir eylemdir. Son dönemde milletimizin de sosyal düzenini tahrip etmeye yönelik seyreden bu girişimler, değerlerimizi hedef alan sosyal terörizm olarak ortaya çıkmaktadır.

Öyle ki günümüzde yaygınlaşan küreselleşme eğilimleri beraberinde birtakım yeni savaş tekniklerini de sürükleyip getirmiştir. Devletlerin sınır mahremiyeti, onların toplumsal değerleri hedef alınarak aşındırılmaya çalışılıyor. Farklı kültürleri tek bir standart altında birleştirmeyi hedefleyen bu hareket, gelişen teknolojik yeniliklerle yeni bir boyut da kazanıyor. Özellikle genç kuşak arasında özendirici ve yönlendirici etkenler medya aracılığıyla daha da hızlı yayılıyor. Dolayısıyla devletlerin sınır kapıları, sosyal terörizm stratejisinin çeşitli yöntemleri özelinde zihniyet dönüştürme projeleriyle, kırılmaya çalışılıyor.

Hafıza köprüsü

Ülkemize yönelik gerçekleştirilen bu değer düşmanlığı, milli ve kültürel mirasımızın en önemli taşıyıcıları olan genç kuşağı ve sosyal alanın nüvesi olan aile yapımızı hedef alıyor. Oysa tarihin en dip köşelerinden günümüze kadar süzülüp gelen tüm maddi ve manevi değerlerimiz ile örf ve adetlerimiz, tarihsel mirasımızı da ihtiva eden önemli birer kimlik belirleyisidir. Bu belirleyiciler, mazimiz ile atimizi bağlayan hafıza köprüsü görevini üstlenir.

Hal böyleyken kimlik belirleyici bu değerleri kırmaya teşebbüs eden içimizdeki ve dışımızdaki değer karşıtı hareketler, farklı kültürlerin tek bir küresel potada eritilmesine zemin oluşturmayı hedefliyor. Bu yöntemlerle kültürel sınırımızı eriterek içerideki birliğimizi zayıf düşürmeyi amaçlıyorlar. Zira günümüzde manipülatif eylemlerle dolaylı bir sosyal psikolojik savaş yürütülüyor. Bu savaşla hafıza köprümüzün yıkılması ve toplumsal birlikteliğimizin çökertilmesi, milli değerlerimizin yerinin küresel unsurlarla ikame edilmesi isteniyor.

Böylece sosyal terörizm; dolaylı, gizli ve uzun vadeli bir süreci takip ederek, bizi biz yapan sosyal ve manevi değerlerimizi tasfiye etmeyi planlıyor. Dolayısıyla tek bir "Güç"ün elinde birleşen ve kolayca yönlendirilerek şekillendirilebilen bir kültürel yapı ortaya konmaya çalışılıyor.

Bu bağlamda, küreselleşen dünyayla birlikte kültürel, davranışsal bir "standart" fikri ortaya atılmıştır. Bugün öne sürülen bu "standart", adeta en "üstün" tabakayı belirleyen kaideler topluluğu olarak sürekli bize dayatılmaya çalışılıyor. Bu "standart" içeriğinin eleştirilmesi ise antidemokratik bir eylem olarak değerlendiriliyor.

Kültürel dayatma

Yıllarca süren bu kültürel dayatma kültürler arasında tam anlamıyla bir uyumun sağlanmasına müsaade etmediği gibi dini- manevi sağduyu ve karşılıklı anlayış gibi değerleri de baltalamaya devam ediyor. Sözüm ona standardı kabullenmeme durumu ise, "Sen bizdensin o değil" tarzında bir konjonktür oluşturarak, çifte standart dediğimiz etik dışı politik bir süreci de önümüze engel olarak çıkarıyor. Bununla da sınırlı kalmayan, kültürel asimilasyon olarak nitelendirebileceğimiz bu süreç, aynı zamanda kılık kıyafete de sirayet ediyor. Dış görünüşle de sözüm ona "standart", gözle görülür bir hale dönüştürülmeye çalışılıyor. Ve en kötüsü ise belirledikleri bu "standart" aynı zamanda "demokratik paket" içeriği olarak dünyaya servis ediliyor.

Son dönemlerde maruz kaldığımız sosyal terörizmin en etkin ayaklarından biri de LGBTİ eksenli hareket ve eylemler oldu. Aile mefhumuna, değer ve inançlarına zıt, ahlak dışı bir zihniyetin, hem yurtiçi hem de yurtdışı kaynaklardan nasıl bir maddi ve siyasi destek sağlayarak yol almaya çalıştığına hep birlikte şahit olduk. Ancak biz, aynı zamanda tüm bu girişimlerin toplumsal düzeyde ne gibi bir tahribat ve parçalanmaya sebebiyet verebileceğinin de farkındayız. Bu yüzden sosyal alanımızı bu gibi değer düşmanlığına odaklanmış sosyal terör yapılanmalarından muhafaza etmekte de bir o kadar kararlı ve ısrarcıyız. Zira özendirme özelinde söz konusu akımlara kazandırılmaya çalışılan prim, sosyal alanımız için zehirleyici ve bulaşıcı olmakla birlikte, ilerleyen dönemlerde demografik sorunları da beraberinde getirebilecek bir nüfus baltalayıcısı olma potansiyelini içinde barındırmaktadır.

Tam da bu noktada devletimiz, geleneksel aile anlayışımızla hiçbir şekilde bağdaşmayan ve birden fazla toplumsal tehdit ve tehlikeyi taşıyan bir akımla mücadelede kararlılık gösteriyor. Aynı zamanda bu sadece devletin değil, tüm vatandaşlarımızın ortaklaşa hareketini talep eden bir durum olarak ortaya çıkıyor. Sosyal kesimlerimiz arasında oluşacak kopmalara karşın kültürel yapımızı koruyarak, el birliği ile toplumumuzun inanç ve değerlerini her türlü zehirleyici etkene karşı savunmamız önem arz ediyor.

Bu hassasiyetlerimizin yanı sıra devletimiz, tarihi kimliğini ve mirasını koruyarak, yıllardır Batı ile süregelen bir entegrasyon sürecini de ilerletmeye çalışıyor. Evrenselliğin olumlu yönlerinden faydalanabileceğimiz bir sürecin içinde bulunabileceğimizi her fırsatta belirtiyor, gösteriyoruz.

Siyasi rant beklentisi

Ancak ne yazık ki, toplumsal düzen açısından önem arz eden istikrarın korunması, sadece küresel saldırılarla da sınırlı kalmıyor. Milli ve yerli duruşumuzu siyasi çıkarlara peşkeş çekmeye hazır olan içimizdeki akım ve örgütler bunu siyaseten fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Bugün, bazı muhalif cephelerdeki tutum, bizi içler acısı bir tabloyla karşı karşıya getiriyor. Siyasi rant uğruna her yolun mübah olduğu bir ahlak sergileyerek, sosyal yaşantımızı bozan bu zihniyetle işbirliği içinde olmaktan kaçınmıyorlar. Sözde demokrasi adı altında değerlerimize zarar veren her türlü eylemi siyaseten desteklemeye devam ediyorlar.

Özellikle LGBTİ hareketini siyasallaştırarak bunu devletimize ve iktidarımıza karşı yıpratıcı bir silah olarak kullanmaya çalışıyorlar. Her alanda memlekete ve millete faydalı bir siyasi çizgide olması icap eden siyasi muhalefet erkleri de maalesef bu değirmene su taşımaktan geri durmuyor. Bilhassa bu meselede, lobilerin ve küresel bazda cereyan eden bu örgütlenmenin desteğini almak gayesiyle, siyasi muhalefet cephesinden kurumsal olarak sosyal terörizmle el sıkışıldığına dair görüntüler hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Ne yazık ki muhalefetin kronikleşen bu siyaset etme biçimi, ülkenin ve toplumun kadim değerlerini de görmezden gelmesine sebebiyet veriyor. Muhalefetin, kısa vadede sergilediği oportünist yaklaşımların toplumun değer normlarına uzun vadede zarar verdiğini fark etmesi ve buna mukabil bir yaklaşım içerisinde olması gerekiyor.

Nitekim biz sadece dışarıda değil, içerideki çıkarcı zihniyetle de mücadele ederek, milli değerlerimizi ve gençliğimizi muhafaza etmeye çalışıyoruz. Bu kirli zihniyetin tahribat boyutlarını milletimize anlatarak, aslında hedefin basit bir cinsiyet eylemi olmadığını, büyük bir zihniyet dönüştürme politikasının küçük bir ayağı olduğunu göstermeye gayret ediyoruz. Değerlerimize zıt hareketlere alan açarak toplumsal yapımızı hedef alan stratejilere destek verenlerle mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeliyiz.

Nitekim, mevcut durumda kendi kabullerine itiraz edenlere karşı büyük bir baskı oluşturmaya çalışan, onları susturmayı amaçlayan, siyasi ve sosyal linç çabaları içerisine giren, antidemokratik olarak yaftalayan bir güruh oluştuğunu görmekteyiz. Bu güruhun sesi de olduğundan çok daha yüksek çıkmaktadır. Sesleri mevcut kütlelerinden çok daha fazla çıkan bu güruh sistematik bir şekilde karşımızda durmakta, toplumun sinir uçlarına dokunmakta ve bunun üzerinden de bir tahakküm oluşturma çabası içine girmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da küresel boyutta olduğu gibi ülkemizde de birtakım değer ifade eden kavramların kullanılması ve bunların içinin boşaltılmaya çalışılmasıdır. "Sevgi ve onur" gibi toplumumuzda büyük bir karşılığı olan değer yargılarını ön plana çıkararak kullanmakta olduklarını görüyoruz. Bugün moda, siyaset ve sanat gibi birçok sektörde söz konusu dayatmanın çok net bir şekilde vuku bulduğunun farkındayız. Bu duruma itiraz edenlere ise, büyük bir baskı oluşturulmakta ve sözüm ona "tercih etmeme" hakkı sunulmaktadır. Ancak böylesine bir kuşatma karşısında toplumsal kesimlerin maruz kalmama ve etkilenmemesi gibi bir durum maalesef söz konusu olmamaktadır.

Hal böyleyken küresel ve ulusal düzeyde sosyal terörizm boyutuna ulaşmış bu kirli zihniyete karşı en güçlü itirazın Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'den geldiğini hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. Cumhurbaşkanımız birçok konuşmasında sosyal terörizme işaret etmiş, geleneksel aile yapısının korunması ve güçlendirilmesinin ne kadar hayati bir mesele olduğunu ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti'nin ortaya koyduğu irade, toplumsal olarak da bu dayatmacı anlayıştan ve sosyal terörizmden duyulan rahatsızlığın ifade edildiği bir ortamın doğmasına vesile olmuştur. İstanbul'da sivil toplum kuruluşları, aileler ve bireylerin meydana getirdiği bir sivil inisiyatif, bu husustaki rahatsızlığını "Büyük Aile Buluşması"yla gerçekleştirdi.

Bu meselenin barındırdığı olumsuzluklara ve karşımıza çıkardığı sorunlara karşılık milli ve manevi değerler üzerine bina edilen kimliğimizi, örf ve adetler üzerine kurulan kutsal aile yapımızı korumak, gençliği bu değerler doğrultusunda yetiştirmek, gelecek nesillere derin tarihsel köklere sahip olan bir miras bırakmak bizlerin, devletimizin en asli görevlerinden biridir. Bu hassasiyetlerimizin korunması ve sürdürebilirliği, gelecek kuşakların istikbali açısından da hayati önem arz ediyor. Keza istikbal istikrarla sağlanır, kimlik değerlerle muhafaza edilir, geçmişimiz ise tarihi mirasımızla can bulur.