Bir Türkiyelileşme çabası olarak Kürt siyasetinin İslam açılımı

Yunus Akbaba/SETA Ankara
18.05.2014

Değişen ülke sosyolojisine rağmen eski öğretici seküler-sol jargonun devamı olarak algılanan HDP ya da ‘gerçek İslam’ vurgusu üzerinden yapılan kongreler Kürt siyasal hareketinin gerçekleştirmeye çalıştığı açılımın yarı yolda kalmasına sebep olacaktır. Daha da kötüsü, HDP’nin ideolojik bir körlük yaşayarak kendi gündemini halka dayatmasının yan etkileri kendini önümüzdeki seçimlerde hissettirmeye başlayacaktır.


Bir Türkiyelileşme çabası olarak Kürt siyasetinin İslam açılımı

Türkiye’nin sosyolojisi muazzam bir dönüşüm içerisinde. Son 10 yıldaki ekonomik gelişme ve şehirleşmenin yanı sıra, bölgesel aktör olma yolunda alınan mesafe ve temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ile kimliksel ve kültürel taleplerin ön plana çıkması kurulmakta olan yeni sosyolojinin sadece bir kaç dinamiğini teşkil ediyor. Ayrıca, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılageldiği gibi bu dinamik tek taraflı bir gelişme olmakla kalmayıp, ülkenin doğusunda da açık bir şekilde hissediliyor.

İktidar partisi bu değişimi lehine çevirmek için gelecek siyasi vizyonunu belirleyecek toplantılara ve araştırmalara imza atıyor. Öte taraftan, ‘Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olma’ gibi bir derdi olmayan CHP ve MHP seçimlerde yaşadıkları hezimeti anlamaya yönelik bir çalışma içerisinde olmamaları bir yana, toplumun sosyal dokusunu tahlil ederek bir gelecek vizyonu çizmekten de oldukça uzaktalar. Türkiye’deki muhalefet partilerinden ayrı tutulması gereken, siyasi birikimi ve performansı ile göz dolduran eski BDP’nin, seçim sonuçlarını analiz edip, çıkarabileceği olası sonuçlar doğrultusunda siyasi marjını geliştirmesi mümkünken, meramını anlatmakta güçlük çektiği bir projeye imza atarak siyasete HDP çatısı altında devam etme kararı gündemi hala meşgul ediyor.

BDP’nin HDP’ye katılma kararı bir çok kesim tarafından eleştirildi. Bu projenin arkasında olan Abdullah Öcalan, Kandil ve HDP kadroları projeyi eleştiren Kürtleri ilkel milliyetçilikle, Türkleri ise elini taşın altına koymayan sahte aydınlar olarak nitelediler. Eleştirilerin ifrat ve tefrit boyutu bir kenara bırakılırsa, Türkiyelileşme olarak piyasa sürülen proje takdiri hakediyor. HDP’yi ülke sathına yayılan bir parti haline getirmek Kürt meselesini Türkiyeli bir bakış açısıyla çözme anlayışının bir ürünüdür. Bu açıdan HDP’yi her kesime hitap edebilecek etnik referanslarından kurtararak farklı kesimlere açılma çabasını küçümsememek gerekiyor. Bu anlamıyla, Kürt siyasal hareketi Türkiye’nin yeni gerçekliğini hesaba katarak yeni bir yol haritası çiziyor. Öcalan’ın kafasındaki ‘Türkiyelileşme’ projesi Çözüm Süreci ile birlikte düşünüldüğünde üzerinde ciddi manada kafa yorulması gereken bir fikirdir. Türkiye partisi olduğunu idda eden CHP-MHP ikilisi belli bir bölgeye hapsolmalarına rağmen bu cendereden çıkmak için hiç bir çaba sarfetmezken, Kürt partisi olduğu ayan beyan ortada olan BDP’yi Türkiyelileştirmeye çalışmak Türkiye’de birarada yaşama adına gelecek için bir can simidi işlevi görecektir.

Silahtan siyasete uzanan yol

Çözüm sürecinin en zor taraflarından bir tanesi elinde silah olan bir grubun siyasi bir partiye ya da harekete dönüşüm sancısı. Kürt siyasal hareketindeki son gelişmeler dikkatle incelendiğinde altında böyle bir sıkıntının yattığı görülecektir. Aynı hafta içersinde Kandil’den Cemil Bayık, Mustafa Karasu ve Duran Kalkan’ın açıklama yaparak HDP’nin gelecek vizyonu hakkında akıl yürütmeleri, Demokratik İslam Kongresi ve niceleri değişen dengelerin açık bir göstergesi. BDP’nin seçimlerden önce bölgenin güçlü aileleri ile işbirliğine giderek bölge sosyolojisini karşına almaması adına önemli bir adımdı. DTK’nın kutlu doğum haftası kutlamasını da bu minvalde değerlendirmek gerekiyor. HDP’nin toplumda ve siyasal alanda daha fazla tartışılıp yer alması Kürt mahallesinde baskın örgüt olan PKK’nın önce talileşmesini sonrada siyasal alana entegrasyonunu sağlayacaktır. Çünkü Kürt meselesinin tarafı olan insanlar artık geri dönülemez bir şekilde taleplerini silah aracılığıyla değil siyasetle ortaya koyabileceklerini gördüler.

Çözüm sürecinin nimetleri

Bunu kısaca PKK sonrası dönemde siyasete ısınma olarak değerlendirebiliriz. Çözüm süreci Kürt siyasal hareketinin artık radikal kararlar almasını zorunlu kılıyor. Çözüm süreci ile birlikte gelen siyaset yapmaya çağrı ve siyasal kimliklerin varlığının ve farklılığının kabulü PKK merkezli Kürt siyasal hareketinin silahlı mücadeleyi gündeminden çıkararak topluma açılmasını sağlıyor. Başka bir deyişle, Çözüm süreci Kürt siyasal hareketine bu zamana kadar üzerinde yükseldiği şartların artık değiştiğini, sivil mücadele yöntemlerinin önünün açıldığını, silahlı mücadeleyi anlamlı ve gerekli kılan bir nedenin kalmadığını, kısacası gerçek ve sivil manada siyaset yapmaktan başka bir seçeneğinin olmadığını gösterdi. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu da bu hareketi geniş kesimlere ulaştırmak, anlatmak ve kabul ettirmekten geçiyor. Temel olarak girişilen yöntemlere bakıldığında Kürt siyasal hareketi iki sosyal tabanı gözüne kestirmiş gözüküyor. Birincisi Batı’daki demokrat kitle, ikincisi de dindar muhafazakar Kürtler. Her ikisi de HDP’nin kısa vadede ulaşabileceği kitleler. Bu girişim Kürt siyasi hareketinin siyasal ve toplumsal bir derinleşme içine girdiğinin açık bir göstergesidir. Kürt siyasal hareketinin giriştiği HDP projesini ve Diyarbakır’da düzenlenen Demokratik İslam Kongre’sini bu minvalde değerlendirmek gerekiyor. PKK’nin silahı gündeminden çıkarıp sivil siyasete yönelmesi tabandaki Kürtlerin dindarlığı ile yüzleşmesini sağladı. Basında da oldukça yer bulan bu kongreyi hem Kürt siyasal hareketinin kendi içindeki dinamikleri keşfettiği hem de HDP’nin kurulmasından bu yana İslam’la barışık olmayan sol ile işbirliği yapılmasından kaynaklı tepkileri dengelemeye çalıştığı bir açılım olarak okumak mümkün.

Peki girişilen bu sahih projenin kitleler nezdinde içselleştirilememesinin sebebi nedir?

Öncelikle, Kürt siyasal hareketi Türkiyelileşme tezinin içini iyi bir şekilde dolduramadı. Bundan da öte, HDP kapsamında beraber yola çıkılan aktörlerin siyasi bagajı girişilen projenin önemini azaltmaktadır. Bir partinin doğum günü olan ilk kongresinde yapılan atıf ve vurgulamalardan ötürü Gezi rüzgarını, genel bağlam içerisinde de Çözüm sürecini arkasına almayı başaramayan yeni oluşum gerek partinin eşbaşkanlığına seçilen siyasetçiler, gerekse de partinin omurgasını oluşturan Türkiye sosyalist geleneğinden teşekkül siyasi profil ile dar bir siyasi alana hapsolmuş bir görüntü sergiliyor. Fakat, burada değinilmesi gereken önemli bir nokta bulunuyor: Öcalan her ne kadar Türkiye solu ile sıkı sıkıya bağlı bir siyasi figür olsa da, zamanın ruhunu HDP’nin sözcülüğünü üstlenen aktörlerden çok daha kapsayıcı bir şekilde okumaktadır. HDP için “tabanı ve halkı esas alarak ortak örgütlenmeyi ikame edecek birikim ve enerjiyi kendinde görmelidir” diyen Öcalan, sosyalist geleneğinin kendisiyle Türkiye’deki özgül ağırlığı üzerinden bir hesaplaşmaya girişip, yeni bir denklemle yola çıkmasını beklerken, partinin kurulduğu günden bu yana sunduğu profil, özellikle eşbaşkanlık seviyesinde, 1970’lerin Türkiye’sindeki sosyalizm nostaljisinin dışına çıkamamıştır. Temel olarak, Türkiye’de sosyalizmin, en azından halka sunuluş şeklinin İslam başta olmak üzere ülkenin değerleriyle hesaplaşmasını yap(a)mamış bir muhtevası bulunmaktadır. Böylesi bir resimde HDP’nin Türkiyelileşme misyonu bir tarafa, Kürtleri bile nasıl kucaklayacağı bir soru işareti olarak durmaktadır. Benzer bir aktör sıkıntısı Demokratik İslam Kongresi’nde de yaşandı. Her ne kadar toplumun farklı kesimlerinden oluşan bir kompozisyon yakalanmaya çalışıldıysa da kongresinin öne çıkan isimlerinden dolayı, en azından basına yansıyan haliyle hiç de dindar muhafazakar kesimin kucaklayabileceği bir resim değildi.

Bu minvalde Kürt siyasal hareketinin toplumu daha önce değmedi kesimlere ya da temsilcilerine değerek şaşırtması gerekiyor. HDP ile yola devam kararının ve Demokratik İslam Kongresi gibi girişimlerin amacı Kürt siyasal hareketinin mirasını bölgeden çıkarıp Türkiye geneline yaymaktır. Fakat pratikte yaşanan yöntem ve aktör sıkıntısı bu değerli girişimin içinde zahmet barındırmayan kullanıma hazır bir kolaycılıkla heba edilme potansiyelini beraberinde getiriyor. Bu hareketin çıkardığı siyasetçilerin kendilerini en iyi ifade edebildikleri ortam tam da toplamı HDP ve Demokratik İslam Kongresi’nin katılımcıları kadar eden siyasal geleneklerin ev sahipliği yaptığı etkinliklerdi. Bu durumda, yıllardır beraberce hareket eden siyasal oluşumların biraraya gelmesiyle ne kadar yeni bir sinerji oluşacağı başka bir soru işareti olarak durmaktadır. Son kertede, BDP Kürt gettosundan çıkmaya çalışırken, kendisinden misliyle küçük olan başka gettolara hapsolma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Antipatiyi giderme çabası

Oysa ki siyasal anlamda toplumu şaşırtma işi özellikle çözüm süreci ile birlikte doğal bir gelişim seyri kazanmıştı. Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak ikilisinin yasaklı Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’tan bayrağı devralmasıyla birlikte sergiledikleri başarılı performans oya yansımamış olsa da BDP için oldukça önemli bir yolun katedilmesini sağladı. BDP otuz yıllık çatışmalı dönem içinde oluşan

PKK antipatisinin getirdiği toplumsal bagaja rağmen söylemsel anlamda Türkiye genelinde önemli bir karşılık buldu. Genel olarak bakıldığında, BDP Kürtlerin dil başta olmak üzere siyasi ve kültürel alanındaki taleplerini ve haklılıklarını Türkiye halkına peyderpey anlattı. Bu kazanımların hangi reformlar üzerinden gerçekleşmesi gerektiği konusunda iktidar için yol gösterici bir işlev üstlendi. Her ne kadar seçim öncesi tedirginlik yaratacak seviyelere vardırılsa da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için fikirlerini sistematik olarak ifade etti. Akim kalan yeni anayasa sürecine muazzam bir katkı sunan BDP, bir çok konuda kamuoyuna ödevini en çok

çalışan parti görüntüsü verdi. En önemlisi de Türkiye yakın tarihinde yaşanan en önemli iki kırılma noktası olan Gezi eylemleri ve 17 Aralık girişiminde siyaseti önceleyerek siyasetin kendisine destek veren kitleleri sokağa dökerek değil, tam aksine onların hislerine ve düşüncelerine tercüman olarak yapılacağını diğer muhalefet partilerine gösterdi. BDP bu adımlarında üç milyonluk seçmen desteğini hep arkasında buldu. HDP ile girişilen yolda da benzer bir siyaseti öncelemesi gereken Kürt siyasal hareketi topumun farklı kesimlerine açılabilmek için öğretmeyi değil öğrenmeyi önceleyen bir siyasal perspektifi benimsemek zorunda.

Bunu gözardı edip değişen ülke sosyolojisine rağmen eski öğretici seküler-sol jargonun devamı olarak algılanan HDP ya da ‘gerçek İslam’ vurgusu üzerinden yapılan kongreler Kürt siyasal hareketinin gerçekleştirmeye çalıştığı açılımın yarı yolda kalmasına sebep olacaktır. Daha da kötüsü, HDP’nin ideolojik bir körlük yaşayarak kendi gündemini halka dayatmasının yan etkileri kendini önümüzdeki seçimlerde hissettirmeye başlayacaktır.

[email protected]