Birinci Meclis: Türklerin siyasi kutup yıldızı

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
25.04.2020

Meclisin açıldığı ilk gün yapılan ilk konuşmada en yaşlı üye Sinop Milletvekili Şerif Bey, bütün dünyaya şu milli kararı ilan etmişti: “Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisini açıyorum.”


Birinci Meclis: Türklerin siyasi kutup yıldızı

23 Nisan 2020 Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü… Yüzyıl uzun bir süre ama Türkiye’nin Meclis, temsil, müzakere kültürü yüzyılın öncelerine giden bir tarihe, vilayet meclislerine ve 1876 Meclisine kadar gider; Türklerin devleti hukuk ve meşrulukla yönetme telakkisi ise milli tarih ve karakterinde derin köklere sahiptir. Bu kökler, fevkalade ehemmiyetlidir, çünkü Birinci Meclisin memleketteki her şeye el koyan cesareti ve her şeyi tartışma kudreti varken, kendisini “halkın menfaati ve Milli Mücadelenin başarısıyla” sınırlayacak olgunluğu da bu köklerden ve tecrübeden neşet etmiş olmalıdır.

Meclis: Milli bir hesap

Birinci Meclis vatanın işgaline, egemenliğin milletin elinden alınmasına, ordunun ilgasına ve devletin felç edilmesine karşı, milli hakların ve hukukun topyekün müdafaası kararının cisimleşmiş haliydi. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Türkiye’ye, galipler cephesinin layık gördüğü muamele ve bu muameleye emperyalizmle işbirliği halinde memur edilen Rum ve Ermeni çetelerin zulümleri milletin izzeti nefsine dokunmuştu. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra yaşananlarla Türkiye yokmuş, Türk milleti yokmuş gibi davranan galipler cephesine karşı başlayan isyanlar, nihayetinde 23 Nisan’da kurulan Mecliste “cinnet”ten, cesaretten bir “milli hesap” görmeye yönelmiştir.

Büyük Millet Meclisinin, milli akıl ve azimle görmeye yöneldiği milli hesap, “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararının kurtaracağı” ilkesinin hayata geçirilmesiydi. Meclis, olağanüstü bir dönemde olağanüstü yetkiler kullanarak elde avuçta var olanı kurmay bir akılla, lojistik, kaynak ve kadroyla Milli Mücadeleyi yönetti, teşkilatlandırdı. Bütün teşkilatlanma, ordu dahil BMM adına ve onun talimatıyla gerçekleşti. TBMM, eldeki imkanların kısıtlılığı ve hata yapmanın ağır maliyeti düşünüldüğü için, Birinci Dünya Savaşı’nın maliyetlerini de dikkate alarak yasama organı olmanın ötesinde yürütme ve yargı erklerini de uhdesinde toplayan bir kuvvet temerküzü yaşadı. Yetki verdiği bütün otoriteleri, Meclis Başkanı ve Başkomutan dahil olmak üzere, yetkileri burnundan getirecek şekilde denetledi ve eleştirdi. Orduyu dahi tabur tabur, bölük bölük denetleyen tavrıyla tarihe geçti. Meclis, bu tavrıyla “milli hesap” yapacak “müşterek milli aklın” yanında, başarısızlığı kabul etmeyen bir “azmi milli”yi ortaya koydu.Meclisin bu tavrının arkasında, yakın ve uzak tarihin etkileri yatmaktaydı… Türkiye’nin modernleşme tarihinde padişahın yetkileri sınırlanırken, bürokrasinin yetkileri artmıştır… Bürokrasi, hürriyet söylemine ve meclisin arkasına sığınarak kendi gücünü arttıracak bir vesayet mantığıyla güç kazanmıştır. Bunun yanı sıra İttihat ve Terakki’nin açık parti tarafının ardındaki gizli cemiyetin idareyi ele aldığı kanaati, İttihatçı fedailerin meşru siyasete baskısı, İttihatçılar içindeki subay hakimiyetinin verdiği rahatsızlık ve İttihatçıların içindeki triumvira olan Talat, Enver ve Cemal Paşaların iktidarı, Milli Mücadele boyunca BMM’nin sakınmak istediği hatalar olarak hafızalara nakşolmuştur. Bu bakımdan BMM, benzeri hataların yaşanmaması için bürokrasi ve ordu üzerindeki denetiminde ısrarcı olmuş ve egemenliği hiçbir kurumla paylaşmamıştır.

TBMM’nin bu hassasiyeti dolayısıyla Mecliste yaşanan tartışma ve müzakereler daha sonra siyasi kırgınlık, siyasi tasarruf ve kırılmaların sebebi olacaktır. Birinci Meclisteki her türlü görüş ve grup farklılığını aşan milli mücadele asabiyesi, milli mücadelenin kazanılmasıyla ortadan kalkınca, Meclisin hafızasında yer alan bir çok hatanın avdet ettiği daha sonra görülecektir. Bu durum, bir ölçüde anlaşılabilir... Çünkü toplumun ve siyasetin dinamikleri arasında yer alan ihtilaf, çatışma ve iktidar mücadelesinin ilelebet askıda kalması beklenemezdi… Ancak Birinci Meclis, bütün bunlara rağmen en zor şartlarda dahi demokratik yönetim ve serbest müzakerelerin mümkün olduğunu Türkiye tarihine bir kutup yıldızı gibi kazımıştır. Bu kutup yıldızı, daha sonraki antidemokratik dönem ve gelişmelerde Türkiye’ye yol ve yön gösterecektir. Türkiye’yi daha sonra içine gireceği CHP tek parti diktatörlüğünden kurtaracak ve hatta totaliter bir rejime savrulmasını engelleyecek olan Birinci Meclisin hatırasının gücü olacaktır.

İlk imtihan: Doğu Cephesi

Büyük Millet Meclisinin ilk büyük imtihanı, Doğu Cephesi’nde yaşanacaktır... Gürcistan ve Ermenistan’ın işgallerine karşı Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’in emriyle Deli Halit Paşa’nın yürüttüğü harekatla, önce bugün nedense pek hatırlanmayan Oltu Muharebesi’nde zafer kazanıldı. TBMM’nin ve ordularının ilk büyük başarısı, ilk zaferi bu muharebede gerçekleşecektir. Oltu Muharebesi’ndeki zaferin ardından birkaç ay içinde Ermeni çeteleri, bütün Doğu bölgesinden temizlenecektir. 1921 yılının ilk aylarında da bu zaferin etkisiyle, Gürcistan, Artvin’i terkederek Türk ordusuyla karşı karşıya kalmamak için BMM Hükümetiyle antlaşma yapmak zorunda kalacaktır. Bu zafer, Ankara Hükümetini uluslararası bir aktör hüviyetine taşıyacaktır. Böylece Türkiye, Doğu cephesini ve sınırlarını güvence altına alacaktır. Bu şekilde BMM, Ankara’nın doğusunda kesin bir hakimiyet sağlamış oldu. Bu bakımdan bugünlerde Oltu Muharebesi’nin mahalli değil milli ve uluslararası etkilerini dikkate alarak milli bir kutlamayla anılması fevkalade yerinde olacaktır. 1921 yılının 12 Mart günü Doğu Cephesi’ni sağlama almış ve batıya yönelmiş TBMM, hedefinin toprak meselesinin ötesinde bir istiklal ve hakimiyet meselesi olduğunu göstermek istercesine, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı’nı kabul etti. Dört defa ayakta dinlenilen marş, bir sene önce toplanan Meclisin asabiyesini, hedeflerini ve azmini hala ne kadar hararetle savunduğunu millete ve bütün dünyaya ilan ediyordu. Galipler cephesinin kibri ve Türkleri tarihten sildikleri zannı, onları gerçeklikten koparmıştı. 23 Nisan 1920’de kurulan Meclisin mahiyetini anlayamayanlar, 10 Ağustos 1920’deki Sevr Planı ile yeni kurulan Büyük Millet Meclisini kendilerine karşı bir yay gibi gerdiler. 1920 sonunda Doğu Cephesi’ndeki zafer ve BMM’nin kazandığı derinlik de galip hükümetlerin uyanmasına yetmedi… Hatta öyle ki 1921’e geldiğimizde bile dönemin Matbuat Umum Müdürü Ahmet Agaoğlu’nun anlattığına göre, yabancı gazeteciler hala Ankara mahreçli şöyle haberler geçebiliyordu: “Ankara dağlar arasında bir bataklıktır. Bu bataklığın içinde bir yığın kurbağa başlarını havaya kaldırmış durmadan ötüp durmakta ve dünyaya meydan okumaktadır.” Halbuki daha Meclisin açıldığı ilk gün yapılan ilk konuşmada en yaşlı üye Sinop Milletvekili Şerif Bey, bütün dünyaya şu milli kararı ilan etmişti: “Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisini açıyorum.”

Meclisin sonu: Zafer

Meclis bu ilanı, kuvveden fiile çıkararak savaş meydanlarında kimsenin inkar edemeyeceği bir zaferle ispat edecek bir azim gösterecekti. TBMM Doğu Cephesi’ne doğru gerilen bir yay gibi Batı Cephesi’ne yöneldi. Bu gerilen yay, artık Büyük Millet Meclisi olarak bilinen Türk ordusuydu. BMM Ordusu, 30 Ağustos 1922’de hedefi 12’den vurarak Yunan ordusunu toparlanamayacak şekilde ezerek yenecekti. TBMM orduyla beraber devlet teşkilatını da İstanbul’dan devralarak yeniden kurdu. Birinci Meclis, Batı cephesindeki muzafferiyetle beraber Türkiye’yi kurtararak ve Milli Mücadeleyi başarıyla bitirerek tarihteki yerini aldı. Türkiye’ye zor durumlarda, yolunu, yönünü şaşırdığında yol ve yön gösterecek bir “kutup yıldızı” olarak milli şuur ve hafızalarda yer etti. İlk Meclisin gösterdiği yön, bir model veya sistem değil, bir prensip ve ruhtur… Nitekim bugün Birinci Meclis dönemi modelinin uygulanabilir bir tarafı yoktur, ancak Birinci Meclisin dayandığı prensip ve ruh her zaman uygulanabilir niteliktedir. Prensip, milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararının kurtaracağıdır. Ruh, İstiklal Marşı’nın 10 kıtasında ifadesini bulan milli kimlik ve milli seciyedir. Milletin tıpkı İstiklal Harbi dönemindeki Birinci Meclisteki haleti ruhiyeyle 15 Temmuz’da Meclisi ve milletin kendisini kurtarmak azim ve kararıyla boy göstermesi, Birinci Meclisin prensip ve ruhunun elan yaşadığını gösteriyor…

[email protected]