Birinci Suudi-Rus petrol savaşı

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
14.03.2020

Son günlerde yaşadığımız petrol şoku karşısında Suudilerin hem ekonomik hem de politik olarak çok daha kırılgan olduğunu söyleyebiliriz. Uyguladığı petrol politikasının, küresel ekonomi üzerinde açığa çıkardığı etki itibariyle, amcası Kral Faysal'ın 1973 yılında uyguladığı petrol ambargosuna benzemesi Muhammed bin Selman'ı uluslararası bir baskıya maruz bırakacaktır.


Birinci Suudi-Rus petrol savaşı

Küresel enerji piyasası geçtiğimiz son on yılda çok büyük bir değişim içine girdi. Dünyanın en büyük ikinci (birincisi Çin) enerji tüketicisi ve ithalatçısı olan ABD’nin kaya gazı devrimi ile enerjide kendi kendine yeterli hale gelmesi bu değişimin ilk ve en önemi sebebi. ABD’de yaşanan kaya gazı devrimine ilaveten Rusya’nın da son yıllarda enerji piyasasında büyük bir oyuncu olarak ortaya çıkmasıyla 2000’li yıllarda 100 doların üzerinde seyreden petrol fiyatları 2014 yılı Mart ayında dramatik bir şekilde gerileyerek 50 doların altına indi. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde dünyanın en büyük petrol üreticisi ve petrol piyasasının “denge sağlayıcısı” olan Suudi Arabistan, yaşanan bu gelişmelere de bağlı olarak, tarihinde ilk defa ABD ve Rusya gibi büyük aktörler ile rekabet etmek zorunda kaldı ve enerji kartını büyük oranda kaybetti. Suudiler, bugüne kadar büyük oranda tek taraflı kararları ile belirledikleri petrol fiyatları konusunda artık Rusya ile müzakere etmek zorunluluğu ile yüz yüzeler.

Hegemonya politikası

Küresel enerji piyasasında meydana gelen bu gelişmelere ilaveten 2019 Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan korona virüs sebebiyle dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin bulunduğu Asya-Pasifik bölgesinde ekonomik aktivitelerin yavaşlamaya başlamasıyla azalan petrol talebi, fiyatlarında yeni bir gerileme dalgasına yol açtı. Böylece 2020 yılı Ocak ayı başlarında 70 dolar civarında seyreden petrolün varil cinsinden fiyatı Şubat ayı sonlarına doğru 45 dolar bandına gerilemiş oldu. Petrolde yeniden fiyat istikrarı sağlamak için Mart ayı başlarında Viyana’da düzenlen OPEC artı Rusya toplantısında bir anlaşmanın çıkmaması petrol piyasasında sert dalgalanmalara yol açtı. Ruslar, Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) petrol üretimini ciddi oranda artırma kararı alınca, petrol fiyatı son otuz yılın en sert düşüşünü yaşayarak 30 dolar civarına geriledi. Son dönemde petrol piyasasında yaşanan Suudi-Rus savaşının her iki aktör açısından çok farklı gerekçeleri bulunmakta.

Sovyetlerin dağılmasını müteakiben Rusya’nın yeniden toparlanarak küresel bir aktör olmasında enerji ihracatının rolü yadsınamaz. Bugün itibariyle Rusya, Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının 1/3’ünü, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının ise yüzde ellisinden fazlasını karşılamakta. Petrol üretiminde ise Rusya, 2019 yılı ortalaması itibariyle, Suudi Arabistan’ın 9.8 milyon varil üretimine karşılık 11.25 milyon varil üretim ile dünya lideri oldu.

Enerji ihracat gelirleri Rus ekonomisinin yaklaşık 1/3’üne karşılık geldiği için Rus dış politikasında oldukça hassas olduğu bir konu. Rusya’nın uzun yıllardır enerji kartını dış politikasında etkili bir kaldıraç olarak kullandığı bilinmekte. Bu yüzden Putin yönetimi Rusya’yı küresel enerji piyasasında zayıflatacak her eyleme güçlü bir reaksiyon verme eğiliminde. 2008 yılında Gürcistan’a yönelik askeri müdahale, 2014 yılında Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’nın doğusunu istikrarsızlaştırma, Belarus üzerinde kurulan baskı ve son dönemdeki Suriye politikası, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Doğu Avrupa gibi enerji nakil güzergahlarını emniyete alma politikasının bir yansımasıdır.

Rusya enerji politikası açısından nakil güzergahlarının kontrolünü kaybetmek kadar tehlikeli olan başka bir husus da ABD’nin kaya gazı üretimi ile başta Avrupa olmak üzere Rusya’nın kontrol ettiği pazarları ele geçirme ihtimalidir. 2010 sonrası dönemde artan kaya gazı üretimi ABD’yi enerjide dışa bağımlılıktan kurtardığı gibi yakın gelecekte önemli bir enerji ihracatçısı yapabilecek bir potansiyeli barındırmakta. Rusya, enerji kartını dış politikasında etkili bir araç olarak kullanmaya devam etmek için enerji nakil güzergahlarını kontrol etmeye yoğunlaştığı gibi ABD ile rekabete de hazır olmak zorunda olduğunun bilincinde. Çünkü kaya gazı üretimindeki mevcut artışın sürmesi halinde Rusya’nın yakın gelecekte Avrupa, Türkiye ve hatta Asya pazarını ABD’ye kaptırması kuvvetle muhtemel.

Veliaht’ın petrol kumarı

2017 yılında birinci veliaht olduktan sonra ülkede profilini hızla yükselterek Suudi Arabistan’ın fiili yöneticisi olan ve yakın gelecekte tahta oturarak gerecek kral olmaya hazırlanan Muhammed bin Selman’ın, yönetimini içerideki ve dışarıdaki aktörlere kabul ettirebilmek için üç projesi vardı; Yemen savaşı, Ilımlı İslam ve Vizyon 2030. Bu alanlarda sağlayacağı başarılar sayesinde Muhammed bin Selman yönetimi içeride ve dışarıda geniş bir meşruiyet elde edebilirdi.

Beş yılı aşkın bir süredir devam eden Yemen savaşında harcanan onca ekonomik/askeri kaynağa rağmen Suudiler kayda değer bir başarı elde etmekten çok uzaktalar. Ilımlı İslam politikası, devletin kuruluşundan itibaren önemli bir politik aktör olan ulemanın tasfiyesini içeren öğeler taşıdığı için içeride ciddi bir gerginlik sebebi olmaya devam ediyor ve Muhammed bin Selman’ın bu alanda da bir başarı şansı pek mümkün gözükmüyor. Vizyon 2030 ise ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtararak müreffeh bir Suudi Arabistan vaadi içeriyor. Her ne kadar Vizyon 2030 projesi ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtarmak gibi iddialı bir gündemi barındırsa da yakın gelecekte petrol, Suudi ekonomisi için en önemli girdi olmaya devam edecektir. Çünkü son üç yılıdır Vizyon 2030 projesi için ciddi bir gayret sarf edilmesine rağmen bu alanda da kayda değer bir başarı elde edilemedi.

1970 sonrası küresel enerji piyasasının lideri olan Suudi Arabistan kaya gazı devrimi, ABD ve Rusya gibi güçlü üreticilerin piyasaya dahil olması sebebiyle bu alandaki liderliğini 2010 sonrası dönemde yitirmeye başladı. Son dönemde petrolde fiyatı yukarıda tutmak için her OPEC toplantısında üretimi kısma kararı alındığında Suudiler pazar paylarını kaybederken, ABD, oluşan bu piyasa boşluğundan yararlanarak Suudilerin pazar paylarını ele geçiriyor. 2010 öncesi dönemde Suudilerin teşvikiyle OPEC her üretimi kısma kararı aldığında petrol fiyatları bu karardan direkt olarak etkilenerek yukarı yönlü hareket ederken içinde bulunduğumuz dönemde OPEC in aldığı üretimi kısma kararları piyasadaki petrolün miktarını azaltmadığı için fiyat değişmediği gibi ABD ve Rusya gibi güçlü rakipler pazar paylarını genişletiyorlar. Kısaca içinde bulunduğumuz dönemde Suudiler petrol piyasasındaki rollerini kaybetmiş bunuyorlar.

Kim daha kırılgan?

Geçen hafta düzenlenen OPEC artı Rusya toplantısı, Rusların dış politikalarının önemli bir unsuru olan enerji piyasasındaki pazar paylarını kaybetmeme, Suudilerin enerji sektöründe son on yılda kaybettiği liderlik pozisyonunu yeniden elde etme politikası nedeniyle tarafların son derece katı bir tutum sergilediği atmosferde gerçekleşti. Toplantı sonrası Rusların, Suudilerin ve BAE’nin birbirinin limitlerini test etmek için petrol üretimini önemli ölçüde artıracaklarını açıklamaları petrol fiyatlarında serbest düşüşe yol açtı.

Sonuçta Ruslar toplam enerji gelirleri içerisinde yüzde 60 civarında seyreden petrol gelirlerinin önemli bir kısmını kaybederken pazar paylarını ABD karşısında korumuş oldular. Çünkü düşen petrol fiyatları daha yüksek maliyetli olan kaya gazına yönelik yatırımları zayıflatacaktır. Aynı zamanda küresel enerji piyasasında dengeleri değiştirebilecek bir kapasiteye ulaştıklarını da gösterdiler. Geçen haftaki OPEC toplantısında katı bir tutum sergilemeleri sadece enerji piyasasında değil Suudi iç siyasetinde de dalgalanmalara yol açtı. Çünkü Putin’in bu hamlesi direkt olarak Suudi tahtının müstakbel kıralı Muhammed bin Selman’ı hedef aldı ve veliaht prensi hem iç politikada hem de uluslararası arenada zayıflattı. Bu durumu Putin’in Suudi iç siyasetine bir müdahalesi biçiminde de okuyabiliriz. Kabul etmek gerekiyor ki artık Körfez bölgesi ABD’nin nüfuz alanı olmaktan yavaş yavaş uzaklaşıyor ve Rusya’nın da etkili olduğu bir alana dönüşüyor.

Hem ekonomik göstergelere hem de politik atmosfere bakıldığında Suudilerin durumunun çok daha kırılgan olduğunu söyleyebiliriz. Petrol fiyatlarının 60-70 dolar bandında seyredeceği hesabıyla oluşturulan 2020 yılı Suudi bütçesinin 50 milyar dolar ile tarihinin en büyük bütçe açıklarından birini vereceği öngörülürken petrol fiyatlarının uzun süre 30 dolar seviyesinde kalacağı bir dönemde bu açıkların birkaç kat artmasına kesin gözüyle bakılıyor. Üstelik Kaşıkçı cinayeti ve Yemen’den yansıyan insani kriz manzaraları ile ulusal ve uluslararası düzeyde itibarı önemli ölçüde yıpranan Muhammed bin Selman, ülkesini soktuğu bu ekonomik darboğaz sebebiyle içeride ciddi meydan okumalarla yüz yüze gelecektir. Bütün bunlara ilaveten korona virüs sebebiyle zaten kırılganlaşan küresel ekonomiyi petrol savaşı üzerinden derin bir krize sokan aktör olarak algılanması, Muhammed bin Selman’ın uluslararası ittifaklarına da zarar verecektir. Perşembe günü başta ABD olmak üzere küresel ekonomilerde yaşanan çöküş manzarası, Muhammed bin Selman’ın en büyük destekçisi olan Trump’ın, Kasım ayında gireceği seçimin sonuçlarını derinden etkileyecektir. Muhammed bin Selman’a yönelik Batı kamuoyunda ortaya çıkacak tepkiyi anlayabilmek için 1973 yılında Kral Faysal’ın öncülük ettiği petrol ambargosunun küresel ekonomide yarattığı olumsuz etkiler sebebiyle ABD ve Avrupa’da bu dönemde atılan gazete manşetlerine bakmak yeterli olacaktır.

Bu öngörüler ışığında son günlerde yaşadığımız petrol şoku karşısında Suudilerin hem ekonomik hem de politik olarak çok daha kırılgan olduğunu söyleyebiliriz. Uyguladığı petrol politikasının, küresel ekonomi üzerinde açığa çıkardığı etki itibariyle, amcası Kral Faysal’ın 1973 yılında uyguladığı petrol ambargosuna benzemesi Muhammed bin Selman’ı uluslararası bir baskıya maruz bırakacaktır. Buna ilaveten azalan Suudi petrol gelirlerinin ülkeyi sokacağı ekonomik darboğaz Muhammed bin Selman yönetimine karşı hanedan içerisinde ciddi bir meydan okumaya sebebiyet verecektir. Muhammed bin Selman’ın petrol fiyatlarının dibe vurmasını müteakiben amcası Ahmed bin Abdülaziz ve bir önceki İçişleri Bakanı ve birinci veliaht prens Muhammed bin Nayif ‘i tutuklatması bu krizi derinden hissettiğini ve uzun sürecek bir savaşa hazırlandığını gösteriyor.

@DrNecmettinAcar