Hayatı boyunca ne çok para kazandı, ne çok iyi bir yaşamı oldu, o hep yazdı çizdi dersler verdi. Çarlık'ın son, Sovyetlerin ilk devrine odaklanan araştırmaları çok önemliydi, temel kaynak niteliğindeydi; Rusçayı, Almancayı ve son 150 yılın Türk lehçelerini çok iyi bildiğinden arşivlerde harikalar yaratıyordu. İlk eserlerini 1950'lerde verdi, yoğun geçen çeyrek asırlık çalışmaların ardından yayınları yavaşlasa da kesilmedi, yarım asır boyunca ilmin meşalesini taşıdı. Yaptığı çalışmalar orijinal olduğu kadar, daha önce aydınlatılmamış alanlara da ışık tutuyordu.
Mehmet Yahya Çiçekli/ Yazar
[Esaret altındaki Türklerin ve diğer Müslümanların yaşadıklarını birincil kaynaklardan aktarıp anlatan Baymirza Hayit'i anıp hatırlamak için sözler kifayetsiz kalsa da; tarih önünde bir vicdan gereğidir.]Gurbet pek çok özlemin üst üste bindiği öyle bir duygudur ki nice edebi eserlere, türkülere, şiirlere konu olmuştur. Türkiyat biliminin yakın çağdaki en önemli isimleri arasında da öyle biri vardır ki gurbet onun konulmamış göbek adı gibidir. Fani dünyayı 2006 yılında terk etmiş olan Baymirza Hayit, ömrünün çoğunu gurbette, nice zorluk ve mücadelelerle geçirmiştir. O, Türkiyat camiası için adeta yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir.
Baymirza Hayit'in namını bu alana ilgi duyan pek çok insanın bile duymamış olması mümkündür. Özbekistan doğumlu fakat ömrünün çoğunu gurbette geçirmiş bu müstesna bilim insanını biraz olsun tanımak, Türkiye dışındaki Türk halklarının yakın devirde yaşadığı acılar hakkında da ipuçları vermektedir. Yaşamını dolduran acılar onun içinden çıktığı Özbek halkını ve SSCB iktidarı altında eziyet görmüş tüm Türk halklarının yakın geçmişini de yansıtır.
"Allame" Türkiyatçı
Hayit aslında son yüzyılın "yakın tarih" çalışan en önemli Türkiyatçılarından biridir. Onun çalışmalarını önemli kılan, geniş dil bilgisi ve farklı kaynaklara erişimidir. 1917 doğumlu Hayit, genç yaşlarında bizzat tanık olup Stalin zulmünü şahsen yaşamıştır. Ağbileri, akrabaları, arkadaşları, hayranlık duyduğu öğretmen ve aydınlar gibi hayatındaki önemli çok sayıda insan Sovyet hükümeti eliyle öldürülmüş, ölüm sürekli onun yakın çevresinde dolaşmıştır. Tıp fakültesine başlasa da oradan ayrılıp Türk tarihi çalışmak için tarih bölümünde okumak istemiş, buradayken meşhur "repressiya/baskı" dönemi vuku bulmuş ve daha fazla zulüm ve ölümün arasında kalmıştır.
Okuduğu bölümü bitirmeden 20 yaşında okulsuz en ücra yaylalara öğretmen olarak gönderilmiştir. Gittiği yerlerde doğru dürüst barınak ve okul yoktur. Soğuk ve kötü şartlardan o yaşta kronik romatizmaya yakalanır, ömür boyu bu hastalığı çeker. Bu hastalık yüzünden askere de alınmaz. Bir kaç yıl içinde o da bazı suçlamalara maruz kalınca, siyasi/istihbari polis teşkilatı NKVD'nin zindanlarına düşmektense henüz başlamış olan 2. Dünya Savaşına gönüllü gitmek için Mareşal Voroşilov'a bir telgraf ile başvurur, orduya katılır, yedeksubay olur.
Ne içinde, ne dışında
Sovyet tedrisatından geçmiş, Sovyetlerde memurluk yapmış ve nihayet Kızıl Orduya gönüllü katılmış biri olarak ömür boyu çeşitli yer ve zamanlarda, açıkça veya örtülü olarak "sosyalist-komünist" diye damgalanacaktır. Almanlara karşı cepheye sürüldüğünde bir süre çarpıştıktan sonra esir düşer, esaret altındaki Türklere yönelik çalışmak için Alman esir kampında gönüllü olur. Sonra Türkistan Lejyonuna katılır. Burada daha yüksek rütbelere yükselir. Almanların oluşturduğu Sürgündeki Türkistan Hükümetinde çalışır. Esaretteki çalışmaları nedeniyle ömür boyu "faşist-Nazi" damgasını taşıyacaktır.
Savaşın sonunda Sovyetlerin eline düşmemek için komuta ettiği garnizon ile birlikte ABD ordusuna teslim oldu. Sonra Almanya'da tamamen şans eseri eski bir Osmanlı pasaportuna ulaştı ve bu sayede hasbelkader Rusya'ya iade edilmedi. Böylece Sovyetlerde bir "hain, işbirlikçi, kaçak" olarak damgalandı. Almanya'da üniversite bursu aldı, bursu verenler bir ölçüde ABD hükümeti ile bağlantılı olduğundan, aldığı burs üç kuruş olsa da ömrünün sonuna kadar "Amerikan ajanı"diye damgalandı.
Türkiyatçılığın az bilinen mihenk taşı
Hayatı boyunca ne çok para kazandı, ne çok iyi bir yaşamı oldu, o hep yazdı çizdi dersler verdi. Çarlık'ın son, Sovyetlerin ilk devrine odaklanan araştırmaları çok önemliydi, temel kaynak niteliğindeydi; Rusçayı, Almancayı ve son 150 yılın Türk lehçelerini çok iyi bildiğinden arşivlerde harikalar yaratıyordu. İlk eserlerini 1950'lerde verdi, yoğun geçen çeyrek asırlık çalışmaların ardından yayınları yavaşlasa da kesilmedi, yarım asır boyunca ilmin meşalesini taşıdı. Yaptığı çalışmalar orijinal olduğu kadar, daha önce aydınlatılmamış alanlara da ışık tutuyordu.
Birkaç kez Türkiye'ye de geldiği akademik kariyerinde önemli çalışmalara imza atarak Soğuk Savaş dönemi Türkiyatçılığında çok önemli bir yer edindi. Sovyetlerin ilk on-yıllarında İslam'a yönelik ve İslam karşıtı uygulamalarını da etüt etmişti. Bazı başlıca eserleri kısa zaman içinde Türkiye'de de çevrilerek basıldı. Çarlık Rusyası döneminden beri Rusya egemenliği altına girmiş Türk halklarının yakın tarihi bakımından onun çalışmaları fevkalade kıymetli idi. Farklı çalışmalarda bulunamayacak bilgilere onun çalışmaları ile ulaşmak mümkündü.
Bitmeyen gurbet
Sovyetlerin dağılmasının ardından 1992'de ailesini, akrabalarını ziyaret etmek üzere Özbekistan'a, kendi memleketine gitti. Yukarıda bahsedilen yaftalamalardan ötürü çok kısa bir süre içinde kendi yurdundan kovuldu, ülkeye girişi yasaklandı. 2006 yılında Türk dünyası nezdinde hak ettiği yeri almadan 89 yaşında vefat etti. Özbekistan'ın 2020'lerde genişçe uyguladığı, SSCB döneminde haksızlığa ve zulme uğramış vatandaşlara yönelik itibar iadesi kampanyasını görmeye maalesef ömrü vefa etmedi. Bu sürece yetişse idi, muhtemelen o da ülkesine geri dönebilecekti. Almanya'nın Köln şehrinde defnolunmayacaktı. Atalarının topraklarında son istirahatine çekilebilecekti.
Bugün Türkistan'ın son bir buçuk asrına ait pek çok önemli meseleyi temel olarak en iyi ve en sağlam onun çalışmalarından öğrenmek mümkün. Eserlerini genelde yaşadığı ve çalıştığı ülkenin dilinde –Almanca olarak–hazırlamış olsa da bunlar Türkiye Türkçesine, İngilizce'ye ve başka dillere çevrildi. Bugün akademik yazında önemli yer tutan, çokça başvurulan bazı önemli çalışmaların Hayit'e atıf yaptığını görmek mümkün.Onun bilimsel çalışmalarının değeri tartışma konusu olmamakla birlikte, son on yılda adı zaman zaman duyulsa da, yeterince iyi tanındığını söylemek güç.
Hayit'in çoğu eseri dijital kütüphanelerde yer almadığı veya endekslenmediği için şimdi ilgili kavramlarla yapılan Türkçe ve İngilizce akademik taramalarda bu eserlere ulaşılamayabiliyor. Bu durum, genç araştırmacıların ilgili konuları etüt ederken onun çalışmalarına ulaşmasını güçleştiriyor. Onun Türk dünyasına en büyük manevi mirası olan bilim hazinesinin, Soğuk Savaş sonrası yıkılan duvarlar ve inen perdelerle ortaya çıkan ve internet ile pekişen bilgiye geniş erişim imkanları çerçevesinde yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün değil.
Yalnız Kurt'u hatırlamak
Türkiyat camiası ile sınırlı olmamakla birlikte Türk kültürüne, Türk milli hazinesine gönül verenler arasında yalnız kurt figürünün özel bir yeri vardır. Figür olmanın ötesinde pek çok insan zaman zaman kendini öyle hisseder. Manevi olarak yalnız kurt olmak, avarelik değilse, ancak bir davası olmakla mümkündür. Bir davayı sahiplenmek, biat ederek değil, bir grubu veya kitlesi olmasa da davanın bayrağı olmakla taçlanır. Yalnız kurt olmak gibi; bazen anlaşılmamak, uyumsuzluk, tek başınalık gibi hislere kapılmak da belki en çok Hayit'e yakışır.