‘Biz gitmezsek onlar gelir'

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi
1.03.2020

1801 yılında Napolyon'un Suriye saldırısıyla ilk “Büyük Oyun”un başladığı yer olan Suriye, 210 yıl sonra aynı kaderi yaşamaktadır. 2003 yılında Şam-Sayednya Hapishanesinde kurulan DEAŞ ve Atme'de aynı yıl kurulan PYD'ye bakarsanız Suriye olaylarının sebebi oldukça derinlerde yattığını görürsünüz.


‘Biz gitmezsek onlar gelir'

Suriye, şu anda hem içerde hem de dışarıda Türkiye’yi adeta sarsıyor. Mart 2011 yılında başlayan gösterilerde konunun buraya geleceğini sanırım çok az kişi tahmin etmişti ki onlardan biri olmakla oldukça bahtsızım. Mart 2014 yılında Suriye Zirvesi’nin ses kayıtlarının dışarıya sızdırılması, 6-8 Ekim Olayları, bir yıl sonra MİT Tırlarının Adana’da durdurulması, Çukur Savaşları, 15 Temmuz darbe girişimi ve Fırat Kalkanı Harekatı... ilk akla gelen dış bağlantılı iç olaylardır.

1801 yılında Napolyon’un Suriye saldırısıyla ilk “Büyük Oyun”un başladığı yer olan Suriye, 210 yıl sonra aynı kaderi yaşamaktadır. 2003 yılında Şam-Sayednya Hapishanesinde kurulan DEAŞ ve Atme’de aynı yıl kurulan PYD’ye bakarsanız Suriye olaylarının sebebi oldukça derinlerde yattığını görürsünüz. Sahnede yine Rusya ve Batı vardır. Sadece sandık ve ekmek isteyen Suriye halkına, işkence filmlerinin müdavimi bebek yüzlü, göz doktoru Esed, kerpeten ve mermilerle cevap vermişti.

Fırat’ın doğusunun PYD eliyle altın tepside ABD’ye verilmesinden sonra, Ekim 2015 yılında Esed, 180 kilometrelik sahil bölgesinin tamamını Ruslara ebediyen vermiştir. Burada tek istenmeyen ülke, Suriye’nin bütün yükünü çeken ve duvarları sarsılan Türkiye görülmektedir.

Çöl ayısı ve Kutup ayısı

Bu nedenle Rusların ilk vurduğu yer sahil bölgesindeki Bayırbucak bölgesi olmuştur. Ruslar iki asırlık sıcak sulara inme hevesine kavuşmuş bulunmaktadır. Buradan bir yandan da Çeçen ve Arap savaşçıları kaynağında kurutmakta, demode silah stoklarını tüketmekte ve yeni silahları test etmektedir. Ruslar, Türkiye’yi güney sınırı boyunca da kuşatmaktadır. Çünkü Tel Abyad’a kadar karada en az 10 üs kurmuştur. Esed’in yanı sıra PYD, ABD ve İran’la da iyi ilişkilere sahiptir. Kutup ayısı ve Çöl ayısı, el ele dans etmektedir. Örneğin, Suriye anayasa komitesine hazır bir anayasayla geldiğini söyleyen Rusya’nın ilk teklifi, Putin’in kendi ülkesinde bile yasakladığı LBGT’yi burada serbest bırakma, ana-baba yerine ebeveyn 1/2 diye tanımlama ve İslami olan maddeleri de yasaklamak olmuştur.

Rus bombardımanında şu ana kadar en az 100 bin kişiyi ölü ya da yaralı olarak saf dışı olmuş ve sivil alanlar yok edilmiştir. İdlib’de savaştan önce 400 bin kişi var iken şu an 4 milyon kişi bulunmaktadır. İdlib, küçük bir Suriye olmuştur. Suriye’de şu anda ontolojik kırılma ve asimilasyon aynı anda yaşanmaktadır. Yüzde 90’lık Sünni nüfus şu an yüzde 60’lara düşmüş ve en az 100 bin Suriyeli çocuk kaçırılmıştır. Kimyasal ilaç denekleri, organ mafyası ve fuhuş çeteleri en iyi ihtimal yerleridir. Toprakları da olan gözü doymaz bir halka bir toprak daha hazırlanmaktadır. Çünkü küresel silah ve petrol şirketleri bunu istiyor. Artık devletlerin modası geçmiştir.

ABD’nin PYD üzerinden kontrol ettiği Suriye’nin en iyi su, toprak ve petrol bölgesine dokunamayan Rejim, İdlib’e tek canlı ve bina bırakmayacak şekilde saldırmaktadır. Halep’i yıkan ve bir sırtlan gibi kırsalda saldıran İran, kendisine sığınan Afganları, kimlik ve para karşılığında Suriye’de savaştırmaktadır. Bugüne kadar en az 5 bin Afganlı ölmüştür.

Görülen ve görülmeyen hedef

Küresel başat güçlerin ana aktör olduğu, çok bilinmeyenli Suriye iç savaşında üç önemli aşama ve en az beş görünmez unsur daha bulunmaktadır.

Bu aşamaları kısaca yazacak olursak;

a) Mart 2011’de başlayan barışçıl gösterilerin zalimce bastırılması

b) Muhaliflerin silahlanıp 2015 yılında Şam kapılarına dayanması

c) Vekâlet savaşları…

Görünmez sebep ve beklentiler ise şunlardır:

1) 2003 yılında Sayednaya Hapishanesinde DEAŞ ve türevlerinin ABD-İsrail adına savaşması kurgulanırken, bu amaç için 2 milyonluk Musul’un 60 bin kişilik ordu cephanesiyle 200 kişilik DEAŞ motorcularına teslim edilmesi. PYD’nin (ABD adını sonradan adını DSG yapmıştır) Ağustos 2011’de Talabani’nin evinde Murat Karayılan, Ali Memlük, Bahoz Erdal ve Kasım Süleymani ile Esed adına kontrollü savaşı ve içerideki, dindar ve demokrat muhaliflerin tasfiyesi (ENKS)

2) Gladyo kontrolündeki Türkiye FETÖ’sü ile Suriye FETÖ’sünün işbirliği, MİT Tırları ve Suriye Zirvesinin sızdırılması, 911 km’lik sınırların yüz binlerce birinci sınıf tarım arazisine dönüştürülmesi ve GAP suyunun Suriye Harran’ına iletilme projeleri yapılırken Suriye sınırındaki NATO mayın haritalarının kaybolması

3)Şehir savaşları için il sınırları esaslı devletçiklerden oluşan Yeni Ortadoğu (BOP)

4) Meşal Temmo, Abdullah El Bedro, Ramazan El Buti gibi geçiş sürecinin köprü liderlerinin öldürülmesi…

5) Şii-Sünni çatışmasının körüklenmesi

6) Küresel şirketlerin kontrolündeki Rusya ve ABD’nin, Libya, Doğu Akdeniz ve Suriye üzerindeki görülmez işbirliği.

Biz gitmezsek onlar gelir

Suriye şu an fiilen üçe bölünmüş ve dört büyük ülkenin kontrolü altında bulunmaktadır ve hiçbiri buradan çekilmeyecektir. Bu nedenle İdlib’teki bir kule dahil boşaltılmamalı ve bir kulenin boşaltılması halinde tüm Suriye’yi kaybederiz. Tam tersine kuleler Kalekule yapılmalıdır.

Altı imparatorunu Fırat’ın doğusuna gömen Roma’nın yedinci imparatoru şöyle der: Biz gitmezsek onlar gelir. Rusları, Tatarlar ve Çeçenler bir de Arap tarihçi İbni Fadlan (922) iyi tanır: “Bir arkadaşları öldüğünde, (intikam için) içindekilerle birlikte gemileri yakarlar”. Ruslar’ın huyu hala aynıdır. Ve asla intikamlarını almadan dönemezler. Çünkü kan ve bal kokusu, bir ayıyı çılgına çevirir ve maalesef bu ayı kum, deniz, petrol ve kan kokusunu almış durumdadır. Muhtemelen kendini iki başlı kartalın temsilcisi gören Putin yedinci imparator olduğunu zannediyor ama yanılıyor.

@Hseyhanlioglu